You are currently viewing RUM- 23 HAKKINDA KUR’AN TEDEBBÜRÜ

RUM- 23 HAKKINDA KUR’AN TEDEBBÜRÜ

*“VE GECEDE VE GÜNDÜZDE UYUMANIZ VE FADLINDADAN NASİB ARAMANIZ DA O’NUN ÂYETLERİNDENDİR.”* (RUM, 23)

Maalesef bu ayetler bazı dillere yanlış tercüme edilmişler. Allah’ın ayetidir değil, ayetlerindendir olması gerekiyor. “Ve min ayatihi” demek, ayetidir değil ayetlerindendir demektir. ‘Sadece ayetidir’ dediğimizde sanki bütün ayeti buymuş gibi sınırlanıyor. Ama ayetlerinden dediğimizde  ayetlerin sadece bir kısmı anlamına geliyor.

“Min” bizim Türkçemizde “den” anlamındadır. Ayetlerinden, “min ayat “.

Yani Allahu Teâlâ’nın birçok nimetleri ve ayetleri vardır. Yani o kadar çok bildik bilinen ayetleri var, şimdi de bu ekleniyor onlara… o anlamda. Diğerlerinde olduğu gibi bu da Allah’ın ayetlerindendir. Çünkü Allah’ın ayetlerinin bütününe zaten vakıf değiliz. Bildiklerimizi bile saymaktan aciziz. Bilmediklerimizi nasıl sayalım, saymamız mümkün değil.

Bu ayetlerde Allah’tandır ve ondan başka kimsenin olamazlar.

Bu onun ayetidir demek ayetini sınırlamak olur. Ama onun ayetlerindendir demek sayısız ayetlerinden bir parçadır demek olur ve doğrusu da budur.

Arapçada ayet işaret, mucize alamet, icaz, delil anlamlarına ve hakeza…gelir. Harfler kelimeleri oluşturur kelimeler ise ayetleri, ayetler sureleri inşa eder sureler ise Kur’an-ı Kerim’in tamamını oluşturur. Bunların hepsi Allahu Teâlâ’nındır. Bazı surelerin başlarında bulunan belirli harfler alimlere göre ayet değil ve manasını bilemeyeceğimiz harflerdir. Ancak biz bu harfleri birer ayet görüyor ve kitaplarımızda o harflerin tefsirini de yaptık.

Ana konuyla devam edelim.

Rum suresinde Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

*“VE O’NUN ÂYETLERİNDENDİR Kİ, SİZİN İÇİN NEFİSLERİNİZDEN KENDİLERİNE ISINIRSINIZ DİYE EŞLER YARATMIŞ, ARANIZA BİR SEVGİ VE MERHAMET KOYMUŞTUR. ŞÜPHESİZ Kİ BUNDA DÜŞÜNECEK BİR KAVİM İÇİN NİCE İBRETLER VARDIR.”* (RUM, 21)

Kur’an-ı Kerim’de bu şekilde çok zikredilir. Burada da gecede ve gündüzde uyumanız O’nun ayetlerindendir.

Gecenin içinde değil, gece olunca, gecede… Çünkü gece mobildir, değişkendir, gidicidir. Eğer gecenin içinde olsak bizi de alır beraberinde götürür, bize sürekli gece olurdu. Sürekli uyur uyur giderdik, ama öyle değil. Burada ki *Bi* bir mucizedir. Yani “Bİ’L-LEYLİ” “GECEDE” anlamındadır. Dolayısıyla bir i’cazdır, mucizedir…

Olayların hakikatini anlamamız için Allah’ın kelamını doğru anlamamız gerekir. Mesela Subhânehu veTeala “yer içinde” “fil ard” dediğinde biz bunu aklımıza kabul ettiremeyip de “yeryüzünde” dersek burada Allahu Teala’nın kelamına muhalefet etmiş oluruz. Oysaki Allahu Teala istese “alel ard” derdi, “yeryüzü” derdi ama demiyor. 3 yerde sadece “alel ard” diyor, 400 küsür yerde “fil ard”, yer içinde diyor.

O halde Allah’ı anlamamız gerekiyor. Zira, O’nun kelamından bahsediyoruz. Biz ayetleri kendimize değil kendimizi ayetlere uydurmakla mükellefiz. Bu gece olayını da böyle, yani gecenin içinde değil, “gecede” “gece ile” olarak anlamalıyız. Yani gece ile gecenin içine girmiyoruz. Yani gece ile paralel bir şekilde bulunuyoruz. Zira gece ile direkt bağlı değiliz. Bizim dairemiz farklı, gecenin dairesi farklı ama gece ile de gündüz ile de buluştuğumuz zaman dilimleri var. Çünkü gece de gündüz de değişkendir, biz kalıcıyız. Dolayısıyla bulunduğumuz yerde geceyle de gündüzle de buluşmamız oluyor.

Gece de gündüz de Allah’ın mucizelerinden mucizelerdir ve Allah’ın ayetleridir, işaretleridir Subhanallahi ve Teâla.

Önce geceyi zikrediyor sonra günü zikrediyor. Burada yaratışın bir sıralaması da dikkat çekmekte…

Gece insanların uyumaları için bir elbise. Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in başka yerinde şöyle buyurmaktadır.

*“VE O, GECEYİ SİZİN İÇİN BİR ELBİSE, UYKUYU BİR DİNLENME, GÜNDÜZÜ DE YENİ BİR HAYAT YAPANDIR.”* (Furkan, 47)

Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de “VE’L LEYLE VE’N NEHÂR” sıralamasını bu şekilde zikreder. Önce geceydi, sonra Âdem ‘in (as) arza yani dünyaya geldiğinde gün oldu gelir gelmez güneş doğdu. Adem’in (as) gelişi ile günün başlangıcı bir andaydı.

Önceden dünya karanlıktı. Şu soruyu hepiniz bilirsiniz, hani önce yumurta mı yoksa tavuk mu vardı? Çözemedikleri için, mümkün değil, bunun cevabı yoktur derler. Biz diyoruz ki elbette mümkündür. Bu soru cevaplanabilir. Önce horoz sonra horozdan tavuk yaratıldı. Ondan sonra yumurta yaratıldı, döllenme ve yumurta. Yumurtaların üzerine kuluçkaya yatınca cücükler oluştu. Bu bizim Kur’an tedebbürümüzün kıyası ve bir sonucudur.

Allahu Teala Âdem’in (as) yaratıldığını ve ondan da Havva annemizin yaratıldığını buyuruyor. Bu mukayese ile İblis ve ondan da eşinin yaratıldığı anlıyoruz. Ondan sonra yarattığı bütün mahlûkat da aynı sistem içerisinde yaratılıyor. Yani dişil ve eril, mahlûkat, artı ve eksi… Ta göklerle yerlere kadar…

Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teala yedi gök ve aynı sayıyla arzı yarattığını ifade eder. Bunların hepsi bir bütündü ve onları yarıp ayırdığını söyler. Önce 7 gök ve sonra 7 yer (arz). Bu nedenle Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de gökler ve yerlerden bahseder. Önce gökler sonra yer. Bunlar yaratılış sıralaması olarak gökler ve yer. Önce göklerden bahsetmesi şundandır ki, gökler sonradan cennet derecelerine dönüştürülecektir. Sonra arz, yer tabakaları da cehenneme dönüştürülecektir. Melekler, rızık su…Bunların hepsi gökle bağlantılıdır.

Her şey çift yaratılmıştır. Eril ve dişil olarak… Gece ve gündüz olarak Subhanallah. Geceyi peş peşe getirir. Ama bu ayette gece ile başlıyor önce gece ve sonra gündüz. Burada dikkat çeken nokta, gecenin önemine vurgu yapılmasıdır. Bu da Allah’ın icazlarından bir icazdır. Zira bu ayette Allahu Teala uykudan bahsetmekte. Allahu Teala, konu uyku ile alakalı olduğu için geceyi gündüzün önüne çekiyor.

Burada yaratışın sıralaması dikkate alınmış. Subhânehu ve Teala gecede ve gündüz de buyuruyor. Allahu Teala sizin uykunuz (Arapça uyku “NEVM” uyku) demiyor. Bu ayette “manâm” olarak geçiyor. “manâm” ve “nevm” iki ayrı terimlerdir.

Mesela ben bir “manâm” gördüm, derseniz rüya gördüm demenin mecazıdır. Burada da Allahu Teala “nevm buyurmuyor, “manâm” buyuruyor.

Ayete’l-Kürsi’de şöyle ifade ediliyor. “LÂ TE’HUZÜHU SİNETÜN VELÂ NEVM,”

“Nevm” demek uyumak demektir. “Sinetun ise uyku ile uyanıklık arasıdır. Arapça buna sina denir. Sinetun kelimesi Sina’dan gelmektedir. Ayete’l-Kursi’de ikisi de geçmektedir SİNA ve NEVM. Uyuklamak ve uyumak.

Sina yani uyuklama ve nevm uyku. *Makam* nasıl *Durma yeri* ise  *Manâm* da *Uyku yeri* dir.

Arapçada şöyle denir: Ben bir „manâm” gördüm veya ben bir rüya gördüm. Hulm nefsi veya şeytanidir. Ru’yâ ise Rahmanîdir. İnsan derin uykuya dalar ruhu bedenden kendisini kurtarır ve hür bir şekilde hareket eder işte bu bir ‘’manâm”’dır.

„manâm” sözcüğünün makâm sözcüğü ile de bağlantısı vardır.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Makam bir yerde ayak basmak, bir yerde durmaktır, stabilize olmaktır. Zira iki sözcüğünde ortak paydaları vardır. Arap lisanında vezin vardır. Yani sözcüklerin manaları karşılaştırılır. Yani fiillerin karşılaştırılması…

Makam Arapçada ismi mekândır. Yani bir şeyin üzerinde durduğu bir mekân. Mesela şefin makamı… Şefin makamı onun sandalyesidir, koltuğudur. O nerededir bürosundadır. Bunların hepsi makamla alakalı… Belediye başkanının makamı vardır. Başbakanın makam-ı ve reisi Cumhur makamı vardır. Nübüvvet makamı vardır. Ve nübüvvetin maddi ve manevi makam-ı vardır. Makam maddi ve manevi olabilir. Gece gündüz gaflette olup uyuyana, ‘’manâm”ından ne zaman uyanacaksın derler.

Her şeyin bir makamı vardır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Miraç’a çıkarken Cibril (as) kendisine refakat etmekteydi. Belirli bir makama gelince durdu ve dedi ki: “Ya Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) herkesin bir makamı vardır ve benim makamın buraya kadardır. Buradan ötesi senin makamındır. Sen buradan çekip gidersin gideceğin noktaya kadar. Ama ben gidemem, gitmeye zorlarsam yanarım.”

Babanın maddi ve manevi makamı vardır, annenin de tıpkı öyle. Anne babanın makamını alamaz, baba da annenin makamını alamaz. Oğul, arkadaş, şef, iş ibadet… Her ibadetin de bir makamı vardır.

Örneğin Haccı ele aldığımızda haccın zamansal makamı vardır. Belirli zamanda olur belirli bir yer de menasıkları gerçekleştirilir. Yılın belirli ayında, günlerinde olur. Kâbe, Arafat, Müzdelife hep bu kapsamdadır. Bunlar haccın makamlarıdır, derecelidir ve İslam’ın beş şartından biridir.

Makamın derecelendirme ile, mekânla maddi ve manevi alakası vardır. Farklı farklı makam ve mekânlar ve dereceleri vardır. Cennetin 8 derecesi vardır. En yüce derecesi ‘El-Firdevsi’l A’lâ’dır. Maddi ve manevi derecelendirme olarak en yüce derecedir, en yüce makamdır. 

İnsanlar arasında da makamlar vardır.

Allahu Teala insanlar arasından bazı insanları seçer. Tıpkı melekler arasından da bazı melekleri seçtiği gibi. İnsanlar arasından seçtiği insanlara peygamber denir. Melekler arasından seçtiği melekleri de: örneğin vahiy meleği olarak Cebrail’i (as), tabiat olayları için Mikail’i (as), sura üflemek için İsrafil’i (as) ve Meleku’l-Mevt bildiğimiz Azrail’i (as) seçmiştir. Ve onların içinden dahi Cebrail’i (as) seçmiştir.

Onların adeta reisi hükmündedir.

Makamların en üstünü Seyyidinâ Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) makamıdır. Zira seçilmiş peygamberlerin içinden seçilmiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) maddi olarak Kur’an-ı Kerim ve ümmetiyle, manevi olarak Hatem’ül Enbiya oluşuyla, Allah’ın Habibi oluşu ile vs. ile seçilmiştir. Farklı makama erişmiştir, Makam-ı Mahmud sahibidir.

İnsanların makamı, evleridir, iş yeridir, bürolarıdır. Çalıştıkları yerler, yedikleri içtikleri masa vs. Hayvanların makamı ise ahır, tarla, bahçe, güdüldükleri yerler, yiyip içtikleri yerlerdir. Hatta bazen insanlara hayvan makamına düşme diye ihtar ederiz. Tavukların makamı, kendilerine serpiştirilen tahıllardan, mısırlardan buğdaylardan yerler. Köpeklerin ve kedilerin makamları evlerin içi değildir evlerin dışıdır. Evi tavaf ederler dolanırlar evin etrafını haşerattan korurlar. Onların yerleri dışarısıdır. Veya onlara bahçede kulübe, ev yapılır, orada yaşarlar, ama evin içinde değil. Bunların hepsine ‘’Manâm” ve makam denir. İkisi de yerdir, ancak biri *Duruş Mekânı* digeri *Yatış Mekânı* Yani insanın uzandığı yattığı yer, oraya „Manâm” denir. Orası bu insanın “„Manâm”ı. Yani kendisine bir yer seçti ve orada yatıyor. Şu anda kendi „Manâm”ında bulunuyor denilir. Yani yatma makamında.

Eğer Allahu Teala deseydi ki „Manâm”ınız sadece gecede deseydi, gündüzleri yatmamız sıkıntılı olurdu. Gündüzleri yatmak ve uzanmak haram olurdu. Uyumak sadece geceye mahsus ve Allah’ın emri olurdu. Yani yatma ve uyuma makamı sadece gece ile bağlantılı olurdu. Gündüz uyusak dahi ayakta uyumamız gerekirdi. Kendimize bir yatma „Manâm”ı, makamı edinemezdik.

Ancak bu Namusullah’a, Allah’ın nimetlerine zıttır. Allahu Teâlâ asla öyle bir şey yapmaz. Onun için bize bu ayet-i kerime de hem geceyi hem gündüzü zikrediyor. Allah’ın rahmetindendir ki gecede ve gündüzde istediğimiz zaman makamımızda, „Manâmımızda yatabiliriz. Bu hitap tarzı Kur’an-ı Kerim’in icazlarından biri icazdır. Allah konuşmasında, hitabetinde, icazında Subhandır.

Allah’a şükürler olsun ki Kur’an’ı Kerimi Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) indirmiştir. İslam Ümmetini Kur’an-ı Kerim’le müşerref kılmıştır.

Bu ayetin açıklamasında bunu bir damla niteliğinde kabul ediniz. 

Vallahu Teala ala ve’alem

Seyyid Magdy Dawoud