You are currently viewing Kıyamet, mahşer, cennet ve cehennem

Kıyamet, mahşer, cennet ve cehennem

Kıyamet alametlerinden bazıları:

–        Ilık bir rüzgâr esecek ve Mu’minleri öldürecek.

–        Arzda ‘Allah’ ya da ‘La ilahe illallah’ diyen kimse kalmayacak.

–        Sonunda kıyamet insanların en fenalarının üzerine kopacaktır, ki onlar maymunlar gibi orta yerde cinsel ilişki kurarlar.

–        İsrafil (as) Sura üfler Allah’ın murat ettiklerinden başka herkes ölür.

–        Sura ikinci defa üfürüldüğünde insanlar kabirlerinden kalkarlar.

–        Bunların sonuncusu olarak da Yemen’den bir ateş çıkması ve insanları (Şam diyarındaki) mahşere doğru sürmesidir. (Müslim).

–        Bazı nakillerde şöyle geçmektedir, ateşin Yemende ki bir kuyudan çıkacağını, başka nakillerde ise ateşin Deniz’den geleceği söylenmiştir.

Bütün insanlar, cinler, kuşlar, melekler ölümü tadarlar zira Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebût, 57)

Şu hadisi hatırlayalım: “Denizlerde yolculuk ancak hac için veya Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır. Zira denizin altında ateş ve ateşin altında ise yine deniz vardır.” (Ebu Davud, 2130)

Yüzde 70 olan arzın su oranı denizlerin ateşe dönüşümleriyle lav ateş ve alev yalımlarıyla dolacak, geriye kalan kara parçaları da yüksek ısılara gark olacak.

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 6)

Ateş ırmakları arzın üçüncü derekesinden ikincisine ve oradan da birincisine ulaşacak ve kapsayacaktır. O ateşten sadece bir nokta muaf kalacak o ise mahşeri meydanı olacak olan Sina bölgesidir. Önceki zayı dizimizde o konu hakkındaki rivayetleri nakletmiştik. Tamamlamak için bir hadis daha nakledeceğiz: “Hz. Aişe (ra)’nin geriye ne kalacak diye sorduğunda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): sadece mahşer yeri ya Aişe, demiştir”

Nitekim mizan kurulacak ve hesap sorulacak. Sırat köprüsü Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a kadar uzanacak. Bütün insanlar ateşten kaçarak cennete gitmek için sırat köprüsü üzerinde hareket etmeye çalışacaklar. Ancak herkes hesabına göre gidebilecektir. Bazıları şimşek hızıyla, bazıları koşarak, bazları yürüyerek ve bazıları da sürünerek cennete girebilecekler. Ancak ehl-i cehennem sırat köprüsünden aşağıya düşecekler ve demir kancalar onları tutarak ateşe salacaktır.

Hesaptan sonra ehl-i cennet cennete ve ehl-i cehennem ise cehenneme gireceklerdir. Peygamberlerine iman eden ancak onların (as) getirdikleri emirleriyle her zaman yerine getirmeyerek örflerine uyanlar A’râf denilen yerde kalırlar. A’râf sözcüğü maarif ve örf sözcükleriyle bağlantılıdır. Maarif (bilgiler) örf ise alışılmış geleneklerdir.

Bütün kelimeleri bir araya getirerek bir mana bütünü oluşturursak karşımıza şu tablo çıkar: Ara sıra namaz kılan ve oruç tutan, bazı dini vecibelerini yerine getirirken bazılarını görmezden gelen Müslümanlar A’râf denilen yerde cezaları bitene kadar kalacaklardır. Sonra cennetin derecelerine ulaşacaklardır. Onların imanları var ama amelleri yok. Onlar kendilerini alışkanlıkları tarafından sevk ettirirler.

A’râf nerede olacak ve A’râf ehli cennete gidene kadar cezalarını nerede çekecek ve nerede kalacaklar.

Allahu Teala bir Kur’an Ayetinde şöyle buyurmaktadır: “İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf (yüksek tepe) üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler.” (A’râf, 46,47) O yer nerede olacaktır?

Önemli bir nokta: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Uhud Dağı cennet dağıdır.” Ve başka bir hadis-i şerifte ise: “Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.”

Yukarıdaki A’râf suresinde ifade edilen A’râf (yüksek tepeler) işte Uhud dağının tepeleri olacaktır. Orada A’râf ehli cennete girene kadar belirli bir zaman yaşayacaklardır.

Mantık örgüsüyle baktığımızda mahşer yerinde en son olarak Uhud Dağı ve onun da yanında Rawda-i Mutahhara olacaktır. A’râf ehli insanlar yoksa nerede kalacaklar?

Uhud Dağı ve Rawda-i Mutahhara hadisin ifadesiyle cennettendirler. Onlar fani dünya ile baki ahiretin geçiş noktası olacaktır. Ve Allahu Teala’nın ifade ettiği gibi onlar cennet ile cehennem arasındaki sur (duvar) olacaklardır. A’râf ehli orada cezaları bitene kadar kalacaklar ve ardından cennete gireceklerdir.

Tahrif olmuş dinlerini yaşayan Hristiyan ve Yahudilerin durumu ne olacaktır?

Onlar cehennemde cezalarını çektikten sonra cennetin birinci katına girdirileceklerdir. Onlar cennetin birinci katını gördüklerinde en güzel cennetin kendilerine verildiğini sanacaklardır.

Zalim, müfsid, ve ateistlerin, Ebu cehl, firavun, hâmân ve iblîsin durumları ne olacaktır?

Onlar cehennemin en alt katında azab göreceklerdir. İbn Abbas (ra) kafirlerin ruhları ve kitaplarının siccînde, yani yerin yedinci kat derinliğinde olduğunu bildirmiştir. Onlar orada Kur’an’ın da ifade ettiği gibi çağlar boyu kalacaklardır. Ve bir vakit onların da cezaları bitecektir.

Onlar orada mecaz anlamında ebedî kalacaklardır. Zira mahlukatın ebedîsi Allah’ın ebediyeti yanında sonludur. Cehennemin ateşi söndüğünde ehli sakar arzın yani cehennemin birinci katına o önceden bir vakit A’râf ehlinin kaldıkları yerde kalacaklardır. Orası onlar için ebedî kalacakları dünya cenneti olacaktır. Çünkü Allah onlara dünya hayatında en yüksek cenneti teklif ettiğinde onlar dünya hayatını tercih etmişlerdi. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatacağı için onlara dünya cennetini verecektir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Uhud Dağı ve Rawda-i Mutahhara’dır. Dünya ve ahiretin, cehennem ve cennetin kesiş noktası Uhud Dağı ve Rawda-i Mutahhara olacaktır.

Arzın yedi katına ve sonra dönüşeceği cehennemin yedi katına bir işaret: rivayet edildiğine göre kabirde namazlarını kılmayan kişiye bir yılan musallat edilir. O yılan onun başına her namaz vakti bir tokmak vurarak ta yerin yedinci aşağı katına kadar yuvarlar ve sonra o kişi tekrar yukarı çıkar. Bu durum her namaz vaktinde tekrarlanır.

Ka’be dünya hayatında ruhların asansörüdür. Zira Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Namaz Mü’minin miracıdır.” Buyurmaktadır. Mü’min huşu ile namaz kıldığında ruhu ta Beyt-i Ma’mur’a kadar yükselir. Ahirette ise ka’ba sadece ruhlara değil bedenlere de asansörlük yapacaktır. Asansör zemin kattan ta en yüksek cennete (Firdevs) çıkacaktır. Tabii ki Ka’ba o gün taştan değil yeni yaratıştan o da nasibini alarak değişik durumda yaratılacaktır. Cennet ehli o asansör ile rahat rahat cennet katlarına çıkartılırken zeminden aşağı katlara yani cehennem derekelerine kaldırılıp atılacaklardır. Çünkü ehli cennet dünyada iken Allah emri ve rızası olarak Ka’be’ye doğru alnını yere sererek secde ederken kibirli kafirler secdeye inmemişlerdir. O gün de Ka’be ehli cehennemi aşağı cehennem katlarına yuvarlayacaktır.

Dünyada şayet bir kafir bir Müslümana iyilik etmişse adaletin tecellisi olarak o Müslüman o kafiri gidip yerinden alarak cennetteki makamına davet ederek misafir olarak ağırlayacak ve sonra tekrar kendi yerine gönderecektir. Bu durum cehennem ateşi söndükten sonra olacaktır.

“Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal, 7,8)

Cennet ehli cehennem ehlini yukarıdan aşağıya bakarak gördüklerinde onlara: ‘Siz dünyada bize gülüyordunuz şimdi de biz size gülüyoruz’ diyeceklerdir. Veya mazlumlar zalimlerin cehennemde azab çektiklerini yukarıdan aşağıya bakarak göreceklerdir.

“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Ve arz kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.” (Zümer, 67)

Gökler cennetlere ve yerler cehennem tabakalarına tebdil ederek dönüştürüldüğünde Allahu Teala cennetleri sağ eline ve cehennemleri de sol eline alacaktır.

Kâinatın ağırlığında hiçbir yaratıldıkları günden o güne kadar hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Hadisin ifadesine göre cennet ehli Rablerini dolunayı gördükleri gibi göreceklerdir. Sadece görmekle kalmayıp O’nunla konuşacak ve O’nun kendi sesinden Kur’an’ı dinleyeceklerdir. Bir Kur’an Ayetinde şöyle ifade edilmektedir:

“Kendisine kavuştukları gün, Allah’ın onlara iltifatı, “selâm” dır. Allah onlara çok değerli mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 44)

Levh-i Mahfûz ne olacaktır?

Levh-i Mahfûz kâinatın yazılımı ve belleği konumundadır. Onda her şey kayıtlıdır. Levh-i Mahfûz’un yaratıldığından mahşere kadar olan kayıtlar Muradullah’tır. Kada ve kader bilgi olarak her şeyi kuşatmıştır ve Kudretullah ile Levh-i Mahfûz’a yazılmıştır.

Ahirette Levh-i Mahfûz formatlanacak ve içeriği değiştirilecektir. Cehennem ehlinin azapları ve cennet ehlinin mükafatları yer alacaktır. Cehennem söndürüldüğünde ve fani olduğunda Levh-i Mahfûz yeniden formatlanacak ve orada sadece Allah’ın rızası yer alacaktır. Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır.

Daha sonra ise sadece Halık ve mahluk, Allah ile cennet ehli Mun’im (Nimet veren ile Mun’am (Nimet alan) kalacaktır. Nitekim Levh-i Mahfûz Allah ve O’nun Firdevs cennetindeki hususi kulları için var olacaktır. Onlar ise peygamberler (as) ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Levh-i Mahfûz’a gideceklerdir.

Vallahu Teala ala ve alam

Sayyed Magdy Dawoud