Elhamdulillahi Rabbil alemîn ves Salatu ves Selamu alâ Seyyidina Muhammed Imâmi-l Enbia vel Murselîn ve alihit Tahirîn ve Sahabetihi ecmaîn.
Suudi Arabistan’dan bana özelden gelen bu suâle ilişkin cevap: Nefsin gerçekten nefsi emmâre olup olmadığına dair bir araştırma:
Bu konuyu açıklamadan önce Nefs ve çeşitleri hakkında bir konu işlediğimizi ve yazdığımızı belirtmek isterim.
Nefsin çeşitleri hakkında konuştum ve bu hususta bir Makale yazdım. Ve aynısını tekrar ediyorum ancak bir düzeltme ile. Bir önceki makalede Ulemânın dediği gibi bende Nefsin çeşitleri hakkında bu yedi Nefs türü vardır artı şunlar, şunlardır…Cennetin sayısı, Cennetin dereceleri ve Cennet makamına göre diye izah etmiştim.
Bugüne kadar Nefsin çeşitleri hakkında söylenmiş olanlar bir önceki Makalemiz’de yazmıştık ilaveten söylediklerimiz ise Ulamânın daha önce belirtmediği ilaveten olan kısım idi. Ve bana özelden gelen bu Suale ilişkin cevap olarak nefsi emmâre’nin var olup olmadığına dair evet veya hayır cevabı vermeliydim.
Bu konuyla ilgili önce Tedebbür yapmalıydım ondan sonra Nefs’den ve Nefsi emmâreye kadar olmadığını gördüm, sana kötüyü emreden nefs. Sonucta kötüyü emreden bir nefsin olmadığını gördüm.
Bir önceki Makaleden nefsin çeşitlerine bakalım ve nefs çeşitlerinden ‘nafsi emmâre’ türünü silelim.
Fakat şimdiki düşüncem ile şu soruyu soruyorum: “Neden ve deliller neler?”
1. Yusuf suresi, 53 ayetinde kim burada ne dedi?
Aziz’in karısı her şey ortaya çıktığında ve Yusuf (as)’un mazlum olduğu ortaya çıktığında. Ve zulüm yapılarak zindana atıldığında. Yusuf (as) kralın rüya tevilini yaptı. Ve Yusuf (as)’un mazlum olduğu ortaya çıktı Aziz’in karısı da dedi ki: *“Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istemiştim…”* (Yusuf, 51)
*”(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”* (Yusuf, 53)
(Kelimesi kelimesine söylenenler böyleydi).
Bunu kim söyledi? Aziz’in karısı söyledi. Bu Allah’ın hükmü mü? Hayır. Allah iletendir, bu insanlar tarafından söylenmiş bir söz Allah tarafından değildir. Allah bizlere böyle söylendiğini iletiyor.
Aynı surede birde şöyle geçiyor: *”(Kocası, Yusuf’un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): “Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür. Yusuf! Sen bunu olmamış say! Hanım! Sen de günahının affını dile; çünkü sen günahkârlardan oldun!”*
(Yusuf, 28-29)
Sizin; yani kadına yönelik söylenmiştir.
Yani kadınlar; O burada bunu genel olarak söylemiştir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın eşleri (ra) hakkında ne diyeceğiz. Hz. Fatma (ra) annemizi bu işin neresinde göreceğiz kardeşimize, annemize… ne demeliyiz? Hayır bu yaratılan tarafından söylenen bir söz ve verilen bir hükümdür kadınların hilelerinin büyük olduğu Yaradan tarafından değildir Subhanu ve Teâla. Ve Allah bizlere söyleneni iletiyor. Burada doğru olup olmadığı önemli değildir. Fakat Kuran-ı Kerim’in doğruluğuna göre söyleneni iletmeleri gerekiyordu. Ve aynısı Allah Subhanahu ve Teâla tarafından iletildi. Ve bu hikaye de bizlere yardımcı olacak her şey iletilmesi gerekiyordu.
Aynı zamanda Bekis’in hikayesi, *“Melike: hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır, dedi.”* (Neml, 34)
Bunu kim söyledi?
Belkıs’ın danışmanları.
Bu nedenle bu yargıyı tüm krallara genellememeliyiz. Bu ayetteki hüküm geneldir ama insanlardan rivayettir, Allah’in hükmü değil.
Çünkü Süleyman ve (as), Davud (as) peygamber de hükümdarlardı. Perişan ettiler veya fesatlık yaptılar mı?
Hayır!
Onlar Hak peygamber ve adil hükümdarlardı.
Aynı şekilde İslam edebiyatında, Kuran-ı Kerim ve sünnette nefsi emmâre yoktur. Sırf Yusuf suresi 53. ayetinde hariç burada bir hüküm vardır ama bir kadının hükmü Allah’ın değil.
Demek ki bu nefsin ismi nedir?
Şeytani nefs, çünkü Allahu Teâla Kuran-ı Kerim’in bir kısmında şöyle buyurmakta:
*“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar…”* (En’âm, 112)
Demek ki şeytanlaşmış insan var. Başkalarına vesvese veriyor ve başka insanları etkiliyor. Çok haram işliyor, demek ki şeytan insan için çalışmaktadır ve insanda insana yapıyor aynen şeytanın yaptığı gibi. Yani kesinlikle aynı şeyi yapıyorlar. Eğer bir insan bir insana vesvese verirse aynı şeytan gibi kötülerden olur. Aynı günahı işlemiş olur.
Demek ki insan ve cin şeytanları birbirlerine vesvese verip dururlar.
Demek ki bu nefsin ismi Şeytani nefsdir. Buna değinmek zorundaydım. Özet olarak; şimdiki söylediklerimi “Nefsin çeşitleri” makalemize ekleyelim ve bunun önceden nefs üzerine söylediklerim hakkında tekrar bir özet geçeceğim.
Nefsin çeşitleri vardır bunlar derecelere ayrılırlar. Derecelere yani basamaklara ayrılırlar, belirli makamlara.
Örnek olarak; bir ofiste general ve bir kaptan, bir çavuş, bir onbaşı, bir albay, bir yarbay ve bir asker var.
Bunların hepsi tek bir ofiste.
Bu asistan, bu yazar, bu koruyucu, bu hizmetçi her şeyi topluyor… hepsi tek bir yerde/makamda fakat dereceleri farklı. Bunun ve şunun dereceleri… bulundukları makam aynı fakat dereceleri farklı.
Aynı şekilde nefs hakkında da böyledir.
Biri general, biri kaptan, biri çavuş, bir onbaşı vs.
Nefsinde böyle çeşidi, karakteri ve özelliği vardır. Aynı şekilde cennetin de her makamına göre dereceleri vardır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın bulunduğu makam peygamberlerin (as) makamıdır.
Peygamberler kim ve onlara ne oluyor?
•ailesi
•sıddıklar
•şehitler
Hepsi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile cennete girer.
Nereye?
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın bizlere gösterdiği gibi Firdevs-i Ala’ya.
Bu nübüvvetin bir makamı fakat bizler farklı şekilde gireceğiz. Aynen demin verdiğimiz “ofis” örneğinde olduğu gibi.
Fakat bu nasıl olacak?
Misal:
Cennette bir elma ağacı var. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bundan bir parça alıyor ve yiyor. Aynı renk, aynı büyüklükte ve bende aynı ağaçtan bir elma alıyor ve yiyorum. Fakat Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın aldığı tat gibi alamam. Herkes kendi derecesine göre tat alır. O (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamber ve ben onun izinden giden mirasçısı.
Demek ki herkes kendi derecesine göre tadını alacak ve yaşayacak ve kendisinin en yüksek makamda olduğunu sanacak ve ona göre tat ve zevk alacak.
Bu Allah’ın naîmi ve icazı cennetin sonsuz keyfini tatmak için.
Cennetin 8 makamı veya 8 kapısı vardır. Her biri birinden farklıdır ve içerisinde de farklı dereceler vardır. Bu anlaşılıyor mu? Farklı makamlar. Bu derece 1.,2., …vs ama içerisinde dereceleri vardır. Bir eve giriyorsun, yukarı çıkıyorsun basamak ve basamak son kata gelene kadar. Bu bir örnektir.
Aynı şekilde cennetin her makamında dereceler vardır. Yani insanların nefsi cennetin derece sayısına göredir, bizim bilmediğimiz. Bunu yaşayıp görmeliyiz, inşaallah mahşerde. Naîmullah’ı kısıtlayamayız fakat dereceleri kendimiz görmeliyiz. Ancak nefsin çeşitleri derecelerine göre.
Fakat Kuran-ı Kerim’de geçenler birçoğu şunlardır:
•Şeytani nefs
•Mahdiyya nefs
Allah burada şunu buyurmakta, fesat ve takva için ilham edenler.
•Mutakiyya nefs
•Mufsida nefs (fesatlık yapan)
•Fadschirah nefs (?) (Küfreden)
Mutmain nefs “Sekinette olan Nefs.“
Mutmain nefs yani razı olan nefs ve Mardiyyah kendisinden razi olunan nefs.
Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmakta: *“Ey Mutmain nefs (sakin nefs), Rabbinden razı ve Rabbin de senden razı olarak geri dön.”*(Fecir, 27,28)
Bu nedenle sen Allah’tan razı olursun, Allah da senden razı olur. Nefsi Râziyye ve Nefsi Merzîyye, ayrı ayrı nefis değiller hayır. Bu Nefsi Râziyye’dir (razı olan Nefs) ve Nefsi Merzîyye (razi olunan), her ikisi de Nefsi Mutmaine’nin; (sakin Nefsin) sıfatlarındandırlar.
Neden mi Nefsi Mutmaine?
Bunu biraz daha sonra söyleyeceğiz.
Ancak şunlar da mevcuttur;
• Nefsi Şeytaniye
• Nefsi Nûraniyye
• Nefsi Kâmile
• Peygamberlerin ve onların varislerinin Nefsi
• Nafs Nebeviyye (Peygamberlik Nefsi)
• Nafsi Sâliha
• Nafsi el-Mü‘mine; nitekim Kur’ân’da ki bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
*“A’rabiler inandık derler, deki onlara: Hayır! İnanmadınız ve imân kalplerinize girmedi, doğrusu sizler: ‘bizler Müslümanız, teslim olduk, İslamı kabul ettik’ deyiniz…“* (Hucurat, 14)
Demek ki Nafsi Muslima ve Nafsi el Mü‘mine var.
Kuran-ı Kerim’de geçen birçok Nefs vardır.
•Sürekli Tevbe eden.
•Bağışlanma dileyen Nafs: sürekli bağışlanma, istiğfar ve tevbe yapan.
•Nafs Musallīyyah(?); sürekli Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın üzerine salavat getiren.
•Zakir ve Zakira nafs, zikir yapan erkek ve kadınlar.
Kuran-ı Kerim’de öyle geçmektedir.
Mutahadschīdda nefs, gece Teheccüd namazı kılan, çünkü Allah şöyle buyurmakta:
*“Ve gecenin bir kısmında sana mahsus olmak üzere nafile bir namaz kil.”*
•Mürşid nefs
•Vaaz veren nefs
Her nefsin özelliği Kuran-ı Kerim’de geçen bir çeşittir. Bu çok fazla, Kuran-ı Kerim’de tüm ayetleri tek tek yavaşça okumak gerekiyor. Yazılışlarına/açıklamalarına göre pozitif veya negatif oldukları anlaşılır. Veya İmanın güçleri ya da günahkarların derekeleri
Tekrar Mutmain nefse gelecek olursak, Allah’tan razı olan ve Allah’ın da ondan razı olduğu.
Mutmain nefs/Sakin nefs
Bu hangi nefstir?
Bunu bugün ilk defa söyleyeceğiz.
Mutmain nefs İmran suresinde açıklanıyor. Allahu Teâla Âl-i İmrân suresinde şöyle buyurmakta: *”Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır.”* (Âl-i İmrân Suresi,190)
Bunlar hangileri Ya Rabbi?
*“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”* (Âl-i İmrân Suresi,191)
Buradan ne anlıyoruz?
Sevgili erkek ve kız kardeşlerim, burada ayakta duran, oturan ve yatan diyor. Arapça dilinde mecazi anlamı şudur. İlmi tefsir ve Arapça dilinde mecazi anlamı *‘her durumda’,* demek ki her durumda Allah’ı anlıyorlar’ anlamına gelmektedir. Allah’ı unutmuyorlar. Burada şu kastedilmiyor sürekli “Allah, Allah, Allah…” diyerek değil, hayır!
Duruyor, gidiyor ve çalışıyorlar fakat helal yani Allah’ın emirlerine itaat ederek. Demek ki zikir yapıyorlar yani işteyken Allah’ı unutmuyorlar. Helale dikkat ediyorlar ve gaflete uğramamak için dikkat ediyorlar. Dinlenmek için oturuyorlar, yemek yiyor, konuşuyor, yazıyorlar bunlar sırf Allah’ı unutmadıklarında helaldir.
Tok karınla yatsı namazını kılıp uyuyorlar ve güneş doğana kadar uyuyorlar veya güneş doğmadan kalkıyorlar.
Neden? Yemek yiyip işe gidebilmek için ve namaz kılabilmek için, çünkü Müslümanlar. Fakat hafta sonuysa ve iş yoksa öğlene kadar uyuyorlar ve sabah namazı kılmıyorlar. Nerdeyse hepsi böyle yapıyor.
Yani sabah namazını kılmak için kalkıyorlar Allah’ın rızası için değil. Demek ki Allah’ı unutuyorlar. Aksine yemek yiyip işe gidebilmek için. Teheccüd namazını veya sabah namazını vaktinde kılmak yerine iş için daha fazla endişe duyuyorlar. Fakat birkaç saat uyur, sabah namazından birkaç saat, bir saat veya yarım saat önce kalkar ve Teheccüd namazını kılıp Vitir ve Duha namazını kılıp, bir sayfa Kur’an okurlarsa, Zikir ve Sabah namazını kılar ve ardından Duha namazını kılarlarsa. O arada zikir yapabilir veya bir şeyler yiyebilir ve işe hazırlanıp gidebilirler. Bu olur, Duha namazını kılıp gidebilirler.
Demek ki böyle yapanlar Allah’ı unutmayanlardır. Uzanırken bile Allah’ı unutmuyorlar uyudukları halde. Demek ki uykuları zikirdir, kalkmaları zikir, yemek yemeleri zikir, tuvalette gitmeleri zikir, işe gitmek zikir. Ayakta duran, oturan, uzananlar her bulundukları durum zikirdir. Allah’ı unutmuyorlar.
Peki ya o insanlara ne oluyor?
Onlarınki Nefsi Mutmain yani en yüksek Nafs, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın mirası.
Nurraniye; Nûra sahip ve Nûrullah ile görüyor, Allah’tan razı ve Allah da ondan razı. Dünyada ne kadar felaket yaşadıkları ya da ibtila yaşadıkları fark etmez. Normal ve sakindirler. Çok kötülük yaşıyor olsalar da sakinler. Ne kaybedip kazandığı fark etmiyor, sakin ve onun için normal. Hayır ve sabır için şükür ediyor. Hayır için şükür ve şer için sabır gösterirler.
Neden bu nefs sakin ve ismi Nefsi Mutmain?
Çünkü zikir yapıyor!
İmran suresinde geçen: *“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”* (Âl-i İmrân Suresi, 191)
Buna yönelik Allahu Teâla Kur’an-ı Kerim’in başka yerinde şöyle buyurmakta:
*“Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur”*
(Ra’d Suresi, 28)
Yani her durumda Allah’ı anan nafs, İmran suresinde geçtiği gibi.
Yani Mutmain mi? Evet! Yani sakin.
Nafsi Mutmain hakkında bu böyledir ve özelliği Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) mirası olması. Nurani nafsdir, Nurullah ile gören. Bunların hepsi Nefsi Kamiledir. Bu yüzden sakindir.
Bu böyledir.
Demek ki Nafsi emmâre yani kötülüğü emreden nefs yoktur Nafs İslam’ın Nurundan İslam’ın fıtratından doğmuştur. Nafs insanın kendisidir. Organlar, insanlığın derisi neyi kapsıyorsa bu Nafstir. Bunların hepsi Nafstir.
Nafs çeşitleri farklıdır ve çoktur cennet derecelerine göredir. Kuran-ı Kerim’de geçen insanlığın her özelliği, karakterleri, ibadet ve amelleri nefs çeşitleri taşır. Bu böyledir ve en yüksek nafs: Nafsi Mutmain, Kamil olan, Nurani olan. Sakin nefstir ve İmran suresinde açıklandığı gibidir. Ve Rad suresinde geçtiği gibidir.
Allah’tan razı ve Allah’tan tarafından razi olunmuş Raziyye ve Marziyya nefstir. Bunlar Nefsi Mutmainnenin sıfatlarıdırlar.
Raziyye ve Marziyye iki çeşit nefs değildir, hayır! Onlar en yüksek nefs olan Nafsi Mutmain’nin özellikleridirler. Fakat Kuran-ı Kerim’de ve Sünnette Nafsi emmâre bi’s-Su’ yoktur. Şeytani nefs (şeytanlaştırılmış nefs) vardır.
Bu böyledir.
Vallahu Teâla ala ve Alem
Ve’l-hamdulillahi Rabbi’l Alemîn
Vesselatu vesselamu Seyyidina Muhammed
Sayyid Magdy Dawoud