You are currently viewing İsra ve Miracı yalanlayanlar var Abi, sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun?

İsra ve Miracı yalanlayanlar var Abi, sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun?

bana böyle bir yazı geldi

MİRAC YALANI VE MİRAC’I ÇÜRÜTEN DELİLLER‼️

Miraç iddiasını önce rivayetlerden, sonra Kur’an’dan çürütelim:

1/ Miraç için delil gösterdikleri ayet olan İsra suresi 1. ayetin gece yürüyüşünden bahsetmesi, göğe çıkmaktan bahsetmemesi bir yana, bu sure iddia ettikleri risaletin 11. yılında gerçekleşen miraç olayından çok önceleri inmiştir.

2/Aynı şekilde miracı anlatıyor dedikleri Necm suresinin 18. ayetine kadar olan bölüm ise İsra suresinden de önce inmiştir. Yani iki suresin de miraçla alakası yoktur.

3/Miraçta namazın farz olduğu iddiaları da asılsızdır. Çünkü daha önceleri inen Taha, Müzzemmil, İsra, Ankebut gibi surelerde namaz zaten emredilmektedir.

4/Ayrıca namazın 50 vakitten 5 vakte düşürüldüğü ve sevgili Nebimizin Allah ile pazarlığı edepsizliğin ve yalanın zirvesidir. Namaz önceki ümmetlerden süre gelen bir ibadettir ve 5 vakittir.

5/Bakara suresinin son 2 ayeti verildiği iddia edilmektedir. Oysa bakara suresinin tamamı Medine de inmiştir, mirac olayı ise hicretten 1 yıl önce gerçekleştiği iddia edilmektedir.

6/Ayşe validemize isnad ettikleri bir uydurma rivayette Ayşe validemizin ”miractan döndüğünde yatağı henüz sıcaktı” iddiası tam bir trajikomik durumdur. Nebimiz o tarihten 4 yıl sonra evlendiği Ayşe validemizin Nebimizin yatağında işi ne?

7/Siyer kaynaklarındaki ilk mirac iddiaları hicri 212 yılına dayanıyor. Bu tarihe kadar mirac diye bir şeyden bahseden yok.

İbni Hişam kitabındaki mirac iddiasını İbni İshaka, İbni İshak da Ebu Said el Hudriye dayandırıyor. Medineli olan Ebu Said ilk kaynak nasıl oluyor? Çünkü Mirac hicretten önce ve Mekkede gerçekleştiği iddia ediliyor.

8/Tefsir kaynaklarındaki ilk mirac iddiası Abdurrezzakın Müsennef’inde yer alıyor. O da iddiasını Ebu Saide dayandırıyor. Biraz da Ebu Hureyrenin rivayetleriyle yalanını süslüyor. Bu iddianın da tarihi hicri 211.

9/Hadis kaynaklarında ise ilk mirac iddiası İbni Ebi Şeybeye ait. Bu iddia Müsannef adlı kitabında geçiyor tarih hicri 235.

Daha sonra Ahmet Bin Hanbel hicri 241de,

Müslim hicri 261de halkaya katılıyor.

Bu tarihlerden önce mirac konusuyla ilgili tek kaynağa, tek emareye rastlayamazsınız. Yani Nebimiz döneminde, 4 halife döneminde, tabiin döneminde olmayan mirac 200 yıl sonra birden ortaya çıkıyor.

Nereden uydurulduğunu merak ediyorsanız Nimet Yıldırım’ın çevirdiği zerdüşlerin kitabı ardavirafnameye bakın. İsimler haricinde tıpatıp aynı olayların anlatıldığını göreceksiniz.

10/O dönem Kudus diye bir yer yoktu. Kudus adını yüzyıllar sonra aldı. O dönem Kudüse Eliya (Tanrı şehri) deniyordu.

ŞİMDİ GELELİM KURANDAN DELİLLERE:

1/ Sevgili Nebimiz bizim gibi beşerdir Kehf 110. Allah beşere uçma, göğe yükselme yeteneği vermemiştir. Kaldı ki bu yeteneklere sahip biri benim gibi beşer olması mümkün değildir.

2/İsra 1 gece yürüyüşünden bahsetmektedir, göğe yükselme yoktur. Kaldı ki göğe yükseldiği yer olduğu iddia edilen Mescidi Aksa o tarihte yoktur. İsra 7. ayette de belirtildiği üzere yerle bir edilmiş (ms 70), Nebimizin vefatından sonra inşa edilmiştir.

3/Delil olarak sundukları Necm suresindeki 18. ayete kadar olan pasaj vahyin ilk gelmeye başladığı dönemden bahsetmektedir. Hatta 13. ayete dikkat edin. Burada Nebimizin göğe çıkmadığı, bilakis Cebrailin indiği açıkça belirtilmektedir.

4/Nebimizin Allah ile birebir görüştüğü, pazarlık ettiği iddiası Şura 51e aykırı olmakla birlikte, Allah’a mekan tayin etmektir. Allah mekandan münezzehtir ki Musa Nebi ile Tuva vadisinde konuşmuştur.

Ayrıca namaz mevzusunda Musa Nebi sanki Allah’tan daha ileri görüşlüymüş, Allah bilmemiş de Musa Nebi bilmiş iması sorunlu, haddi aşan bir durumdur.

5/Enam suresi 35. ayette Rabbimiz Nebimize ”gücün yetiyorsa göğe merdiven daya ve oradan delil/ayet getir” derken, ne tuhaftır ki gelenekçiler Nebimizi hem göğe çıkarıp hem ayet getirtmeyi başarmışlar (!)

6/İsra suresi 93. ayete baktığımızda, müşriklerin ”göğe çık ve bize oradan kitap getir” isteklerine karşı Rabbimiz Nebimize onlara şunu de buyuruyor: ”ben elçi olan bir beşerden başka neyim ki”. Yani göğe çıkmak kim, ben kim demeye getiriyor.

Fakat gelenekçiler, sağlığında Nebimizin ”yapamam” dediği eylemi vefatından 200 yıl sonra yaptırıyor.

7/Son olarak da İsara 59a baktığımızda Rabbimizin sevgili nebimize bir mucize vermediği, Ankebut 50 ve 51, Nahl 44e göre onun tek mucizesinin Kuran olduğu açıkça belirtiliyor.

Demem o ki sevgili Nebimize isnad edilen ve bir beşer için olması mümkün olmayan hiçbir rivayete inanmayın.

8/İsra 59da Rabbimiz ayrıca; “BİZ MUCİZELERİ ANCAK KORKUTMAK İÇİN GÖNDERİRİZ” buyuruyor. Önceki Nebilerin mucizelerine baktığımızda toplum bu mucizelere şahitti. Çünkü amaç sapmış olan toplumu korkutmaktı.

Oysa mirac mucizesini kimse görmedi, şahit olmadı ve korkmadı/korkutulmadı.

Mucizelerdeki amaç toplumu korkutmak olduğunu ayet apaçık belirttiğine göre Rabbimiz böyle bir mucize indirmedi.

Rabbimizin de bildirmediğine göre bunlar tamamen uydurulan rivayetlerden ibaret ve Kur’an’da hiçbir karşılığı yoktur.

MİRAC HADİSESİ KOCAMAN BİR YALANDIR‼️

Cevap olarak Tedebbür:

İsra ve Miracı yalanlayanlar ve bunun için Kur’an’dan bir delil olmadığını iddia edenlere ve ayni şekilde Hadisleri kabul etmeyenlere: el-Aksa Camisi El Kudüs’üş-Şerifte değildir ancak Mekke’ye yakın bir bölgededir… diyenlere bir reddiye ve Miraç gerçeğinin delillerle izahı:

BİRİNCİSİ:

İsra ve Miraç:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

[23 [As-Sajda / السجدة]

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ

“Andolsun ki biz vaktiyle Musa’ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona (öyle bir kitaba) kavuşmaktan şüphe içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına doğru yolu gösteren bir rehber kılmıştık.”

At-Taberî ve el- Kurtubî Tefsirlerinde ve ayni şekilde istisnasiz bütün müfessirler şu şekilde söylemiştir.

فال الطبرى والقرطبى وجميع المفسرون الآتى :

 في تفسير قوله تعالى : وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ (23)

يقول تعالى ذكره: ولقد آتينا موسى التوراة، كما آتيناك الفرقان يا محمد ( فَلا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ ) يقول: فلا تكن في شكّ من لقائه، فكان قتادة يقول: معنى ذلك: فلا تكن في شكّ من أنك لقيته، أو تلقاه ليلة أُسري بك، وبذلك جاء الأثر عن رسول الله صلى الله عليه وسلم .

حدثنا بشر، قال: حدثنا يزيد، قال:حدثنا سعيد، عن قتادة عن أبي العالية عن ابن عباس- قال: قال نبيّ الله صلى الله عليه وسلم: ” أُرِيتُ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِي مُوسَى بنَ عِمْرَانَ رَجُلا آدَمَ طِوَالا جَعْدًا، كأنَّهُ مِنْ رجالِ شَنُوءَةَ، ورأيْتُ عِيسَى رَجُلا مَربُوعَ الخَلْقِ إلى الحُمْرَةِ والبياضِ، سَبْطَ الرأسِ ورأيْتُ مالِكا خازِنَ النَّارِ، والدَّجَّالَ” فِي آياتٍ أرَاهنَّ اللهُ إيَّاهُ، ( فَلا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ ) أنه قد رأى موسى، ولقى موسى ليلة أُسري به.

Yani Allahu Teala Rasulullah’a (sallallagu aleyhi ve sellem) şunları söylüyor:

“Ey Muhammed, Biz Musa’ya Tevrat’ı verdik ve Sana Kur’an’ı verdik ki emin ve sakin olasın. Ve onun (Musa’nın as) ona kavuşacağından şüphen olmasin.. yani İsra ve Miraç’ta.

Buna yönelik et- Tirmizî’nin, Buharî’nin, Ebu Hureyre (ra) ve de Muslim’in rivayetlerine göre ve İbn Abbas’dan (ra) da rivayet edilir ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

*“O gece İsra olduğunda kardeşim Musa ibn Umrân  (esmer renkte) ile karşılaştım büyüktü, saçları düz değildi şunûah’tan (Yemen’de bir kabile) adamlarına benziyordu..

Yani Aziz Nefisli ve orada İsa ibn Meryem (as) ile karşılaştım beyaz kızıl bir rengi vardı sanki sudan (banyodan) yeni çıkmış gibi görünüyordu… ve İbrahim (as) ile karşılaştım o da sahibiniz/arkadaşınıza benziyordu (Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendisini kastediyor)… bu  sahih rivayet böyle devam ediyor.

Yani Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Musa (as) ile İsra ve Mirac’ta karşılaştı ve gördüklerinden emin olmak istedi sadece.

وقوله تعالى:

[45:Az-Zukhruf / الزخرف]

وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ

“Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?”

Et-Taberî, el-Kurtubî ve bütün Kur’an müfessirleri hemfikir.

Bu demek oluyor ki:

İbn Abbas ve ibn Zayid (ra) şöyle dediler:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Mescidi’l-Haram’dan Mescidi’l-Aksa’ya İsra’da (Gece yolculuğunda) Allah bana Cebraili (as) ve bütün Elçileri Adem (as) ve oğullarını yolladı onların arasında İbrahim (as), Musa (as) ve İsa (as) vardı.

Ve Cebrail (as) Ezan okudu ve Bana dedi ki:

Ey Muhammed İmam olarak öne geç ve şimdi peygamberlere sor:

(Er Rahman’dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyiz?)

(yukaridaki ayet)

Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

“Bu bana yeterli (sormama gerek yok).”

İbn Abbas’in rivayetine göre:

Allah peygamberleri ve elçileri (as) yolladı ve Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) arkasında 7 sıra olarak namaz kıldılar, 3 sıra elçiler 4 sıra peygamberler (as) ve Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğrudan arkasında İbrahim (as) vardı, Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sağında İsmail (as) solunda ise İshâk (as) ve sonra Musa (as) ve diğer bütün peygamberler (as).

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) namazı bitirdiğinde ise onlara döndü ve şöyle dedi:

“Allah sizlere kavimlerinizin Allah dışında kimseye kulluk etmelerini emretti mi?

Bütün peygamberler şöyle cevap verdi:

“Biz şahitlik ederiz ki, hepimiz bir davet (Allah’a çağrı) ile Allah’a kulluk edilmek üzere gönderildik ve O’nun dışında olan ne varsa batıldır ve sen peygamberlerin (enbiya) ve elçilerin (mursalîn) Hatimi’sin (kapatıcı, sonlandırıcı) ve herkesin Seyyidisin.

Yukardaki iki ayete göre anlamı ve tefsiri mutlaktır, gerçektir doğrudur ve sabittir yani ayni “ قل هو الله” أحد – deki “Allah tektir” der gibi.

Demek ki bunun ne başka bir anlamı vardır ne de buna bir imkân vardır.

Burada Ebu Zerr el-Giffari’nin (ra) rivayet ettigi el Buhari’de geçen bir sahih hadisini zikredelim:

Birinci ayette sabit ve açıkca bellidir ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Musa (as) ile İsra ve Mirac’ta.. ve aynı şekilde ikinci ayetin işaretine göre bütün peygamberler (as) Aksa’da, Beytu’l Makdis’de toplandılar ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün peygamberlere (as) imamlık yaptı ve hep birlikte namaz kıldılar ve onlara Allah’in kendisine (sallallahu aleyhi ve sellem) ayette emrettiği soruyu sordu.

Ayni şekilde İsra Suresinin ilk ayetinde (Isra Beni İsrail Suresi olarak da isimlendirilmiştir):

[1:Al-Isrā’ / الإسراء]

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

“Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.”

Bu da Kur’an’dan olan İsra ile ilgili bir delildir.

Ayni şekilde Necm Suresi Mirac’a bir delildir ve zikrettiğimiz bütün sahih hadisler de…

SONUÇ:

Bu hakiki delillere binaen bütün alimler şu görüşte birleşmişlerdir:

İsra ve mirac’i kabul etmeyen, yalanlayan kimseler, Kur’an’ı ve hadisleri de kabul etmiyor ve yalanlıyor demek ve bu kişiler ise İslam’dan çıkmış yani Mürted’dirler.

————————

İkinci konu ise Beytu’l Makdis değil de el-Aksa diyenlere yönelik:

Aksa Camii İslam’da Mescidi’l Haram’dan sonraki ikinci öneme sahip Camii’dir… Aksa’nın Mescidi’l-Haram’dan sonraki ikinci Camii olmasına işaret eden ise;

El-Buhari ve daha bir çok rivayette:

Ebu Zerr el-Giffari (ra) şöyle demiştir:

“Ben Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle sordum: Ya Rasulullah, insanlar için inşa edilen ilk camii hangisidir?

Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Mesici’l-Haram.

Sormaya devam ettim:

Peki sonra hangisi ya Rasulullah?

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:

Mescidi’l-Aksa.

Tekrar sordum:

Bunların arasında ne kadar vakit var?

Şöyle cevap verdi (sallallahu aleyhi ve sellem):

40 sene.

Herhangi bir yerde namaz vakti girdiğinde olduğun yerde namazını kıl çünkü yer (dünya) senin için bir Camii’dir.”

Mescidi-l-Haram’in insanlar tarafından değil ancak Allah tarafından insanlar için yapıldığı İslam’da bilinen bir şeydir, bu ayete binaen:

[96:Aal-i-Imraan / آل عمران]

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ

“Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.”

Yani Mescidi’l-Haram insanlar için ama insanlar tarafından yapılmamıştır…Nasıl?

Muradullah ile ya da yine Muradullah ile ama melekleri vasıtasıyla.

İslam literatüründe bilinen bir şeydir ki, Mescidi’l-Aksa Adem (as) tarafından Allah’in emri ile kurulmuştur. O zamanlar ne kilise ne papazlar ne mabedler (tapınaklar) ne de Yahudiler varken.

Sonra da milattan 2000 yıl önce Beytu’l-Haram tekrar inşa edildi). Tufandan (Nuh (as) zamanı) dolayı kumun altına görülmüştü ve taşları saklı idi sonra Allahu Teala Cebrail’i (as) Seyyidina İbrahim’ine (as) yolladı ve ona el Beytu’l-Haram’in temelini göstertti ayni Kur’an’da zikredildiği gibi.

Sonra İshak (as) ve Ya’kub (as) tarafından tekrar onarıldı, sonra da milattan 1000 yıl önce Süleyman (as) tarafından tekrardan ayni şekilde Mescid’i Aksa’da sürekli tadilata girdi onarıldı.

Hicri 15 yılında (Milattan 636 yıl sonra) Ömer ibnu’l Hattâb halife olduğunda Medine’yi Münevvere’den Kudüs’e gelip onu bir anlaşma (el muaadah al umariyyah – ömeri anlasma sözleşmesi) ile o zamanki hükümdardan aldı ve el-Sahra el-Muallaka / üzerinde Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) semaya yolculuk yaptığı asılı taşı temizledi.

Ayni şekilde Sahat / avluyu temizledi ve Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) semaya çıktığı yerin yanında küçük bir Camii inşa etti ve Ömer (ra) ile birlikte bu bahsi gecen sözleşmeyi imzalayan başka Sahabîler var, bunlardan bazıları; Ebu Ubeyde Amir ibn el-Cerrah, Sa’d ibn Ebi Vakkas, Halid bin Velid ve Ebu Zerr El-Giffari’dir.

Fakat Ömer (ra) el Kudüs’e geldiğinde kilisede değil yanında dışarıda namaz kıldı.

Neden?

Bununla şunu demek istedi: Bırakalım kiliseler inananları için kalsın oraları yıkmayalım ya da Camiye dönüştürmeyelim.

Çünkü eğer orada namaz kılsaydı orası otomatik olarak Camii olarak İslami Vakıf olacaktı/dönüşecekti.

Ayni şekilde:

Ben sizin ibadethanelerinizi bırakıyorum ve yanında kılıyorum namazımı ki sizlerde bizimle ve bizlerle yaşayabileceğinizi görün.

Ayni şekilde Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) zikredeceğimiz hadisini sünneti yerine getirmek adına ve sunulan kolaylığı kullanmak için…

Bu hadis Ebu Zerr’den rivayet edilmiştir ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “…Ve namaz vakti girdiğinde nerede olursan ol namazını kıl, çünkü Allah yeri Rasulullah için bir Mescit kıldı…”

Bu ve bunun gibi daha bir çok sebep vardır.

Önceden Mescidi’l-Haram el Haram el-Kudsi el Serif’de ve icinde zikredilen bütün binaların olduğu yerde idi örneğin Halife Abdu’l Malik ibn Marwan’nin hicri 66 yılında inşa etmeye başlayıp Hicri 72 yılında / milattan 691 sene sonra tamamlanan Kubbetu’s-Sahrâ.

Ondan sonra oglu el-Valid ibn Abdu’l Malik geldi halife olarak ve tekrardan bazı binalar inşa etti.

Bunların hepsi şunu anlatıyor:

El-Aksa isminde bir Camii vardır 18 mil / Aşağı yukarı 29 km Mekke’nin kuzeydoğusundadır. Mekke ve et-Taif’in arasında el-Curana diye bir köy adında bir vadi vardır oranın adi ise Vadi el Aksa’dir / uzak ya da yukarıdaki yer ve bugüne kadar da bu şekilde adlandırılmaktadır. Ve diğer tarafta da bir vadi vardır oranın ismi de bugüne kadar el-Vadi’l-Adna’dįr / yakın ya da aşağı vadi anlamında.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir defasında o Camii’den 3. Umresi için İhrama girmişti Mekke’nin Fethinden sonra Taif’den Mekke’ye geldiğinde.

Yanı sıra:

Araplar o bölgeleri ve yerleri ayni şekilde vadileri köyleri ve şehirleri:

El-Aksa / uzak ya da yukarı… olarak adlandırırlardı.

Ve aynisi el Adna için de geçerli… yakın olan ya da aşağı anlaminda…

Bütün lisanlarda ve Kur’an’da da bu şekilde zikredilmekte İsra Suresinde… El-Mescidu’l-Aksa (Beytu’l-Makdis’de) Mekke’deki El-Mescidi’l-Haram’dan uzak olan olarak…

El curana köyünde olan olgun çocuğun yürüyerek gidip geleceği bir yer. O yüzden Mekke’de müşriklerin kafası karışmıştı ve Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) inanmamışlardı ve ondan (sallallahu aleyhi ve sellem) gittiği yeri detayları ile tarif etmesini istemişlerdi ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara hepsini detayları ile anlatmıştı. Bir de üzerine orada yolculuk yapan bir grubu tarif etmişti nerelerden geçip Beytu’l-Makdis’den Mekke’ye geldiklerini söylemişti ve o grup geldiğinde onlara sordular ve onlarda Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) tarif ettiği şekilde anlatmışlardı.

Bundan dolayı müşrikler Rasulullah’i (sallallahu aleyhi ve sellem) yalanladılar ve eğer kast edilen El Curana’da ki Aksa camii olsaydı bu normal olurdu ve onlarda Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) 20 – 30 km’ye gitmenin neresi acayip derlerdi:

O durumda bu bir mucize olmazdı.

Diğer tarafta eğer Allahu Teala İsra Suresinde şöyle diyorsa:

“Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir…”

El-Aksa şayet Mekke’nin yakınındaki Al curana’da olsa bu olayı göstererek Allah’ın mucizelerini ve kudretine gösteren bir olay demeye gerek var mi?!

Subhanallah nasıl olur da Allah’in sözlerine bu şekilde hüküm verir de yalanlarsınız ?

Yanı sıra:

Bunu söyleyen kimseler Yahudilerin, Deccalin ve İblisin yalanlarına inanan kimselerdir. Ya kanıyorlar ya da kandırıyorlar.

Aksa Camiisinin kutsallığını ve şerefini Müslümanın kafasından ve kalplerinden silmek için bunları uyduruyorlar. Ama bu Allah’in sözüdür ve inşaallah yakın bir zamanda kurtuluşa erilecek ve onların hepsinin de sonu gelecektir.

Şu anda Israilin yıkılışını geciktirebilmek adına her yöntemi deniyorlar ama Allah’in sözü haktır.

Bunlar Ahir Zamanda normaldir. Allah ve Rasulününde (sallallahu aleyhi ve sellem) söyledikleri gibi.

Bir başka nokta:

Bir de insanların kalplerine ve akıllarına şüpheyi tarihler uyuşmazlığı cambazlığı ile atmaya çalışıyorlar.  Miraç ile ilgili haberlerin güya doğru sıralamaya uymayan şekilde olduğunu söylüyorlar. Yani şu tarihte bu durum vardı bu tarihte şöyle durum vardı gibisinden.

Bunun cevabi şu şekildedir:

Tarihler ve tarihlerin yapılışı insanların yaptığı bir şeydir.

Ama İslami kaynaklar yani Kur’an ve Sünnet Allah’in vahiyledirler. Onlar ise Allahu Teala’nin kendi Zat’ı tarafından kıyamete kadar muhafaza edilecektir.

Ama İslam literatürü ve tarihler (günler) insanlar tarafından yazılmıştır ne zaman ya da hangisi önceydi bu fark etmiyor bilimsel araştırmalara göre. Kronolojik sıralama tuzağı ile kimse gelmesin. Çünkü konularla ilgili farklı görüşler vardır ve tarihlerde çelişkiler vardır bunların çokça sebebi vardır ve biz bundan bazılarını zikredelim:

1. Eski zamanlarda ve kültürlerde istisnasız eski Mısır kültürünü ve tarihini baz alalım çünkü bunu ders olarak gördük. Arkeoloji okuduk; tarihlerin doğru olmadığını ya da tarihi parçaların ya da tarihlerinin yanlış yazıldığını ya da değiştirildiğini veya bir önceki kralın yerine gelen yeni kralın tarihleri değiştirdiğini eski kralın adını silip tarihi de ona göre değiştirdiğini tapınaklara kendi adını ve tarihini yazdığını gördük yani amacı o yapıyı veya eseri kendisi yapmış gibi göstermek… Bunu hemen hemen her gelen yeni kral aynı şekilde yapmıştır.

Ama biz bunları biliyoruz ve kimin neyi nasıl ne zaman yaptığını biliyoruz. Sanatın türlerine ve metotlarına yönelik her türlü modellerini yapılarını ve tarzlarını biliyoruz ayni şekilde dil sanatının metotlarını da biliyoruz.

Hakiki tarihlerini bilmenin çokça bilinen metotları vardır kim kimden sonra geldi vs bunları öğrenmek için ve karbon 14 ile tarihler tespit edilebilir.

Diğer tarafta bu tapınak ve sanat eserlerini reddetmek ya da bunların tarihlerinin değiştirildiğini iddia etmek mümkün müdür… Tarihi açıdan uymuyor diye gözümüzün önündeki eseri gördüğümüzü inkâr mı edelim. Bu haksız bir hüküm ve büyük bir yanılgıdır.

2. Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğum yılında bile farklı görüşler vardır bazıları milattan 571 yıl sonra bazıları ise milattan 570 yil sonra demekte başkaları da başka seneler söylemekteler.

Ayni şekilde peygamberler, peygamberlik süreçleri ve yaşları ile ilgili ve bunların hepsi görecelidir. Ama biz hepsine ve hepsinin kitaplarına da inanıyoruz inanmanın tarihler ile hiç bir alakası yoktur.

3. Kur’an’ı Kerim’in kendisinde bazı ayetler ve sureler vardır ve onlarla ilgili farklı görüşler vardır nerede vahyedildiklerine dair. Bazıları Mekke’de diyor bazıları ise Medine’de diyor bazıları ise yolda savaşta iken olduğunu söylüyor… Ama hepsi de doğrudur… Nasıl?

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’de belirli savaşlarda bulundu ve bazı ayetlerde o savaşlar sırasında vahyedildi bazıları savaş sonrasında bazıları da Medine’de ve hepsi de doğrudur çünkü ikamet yeri Medine idi ama bazıları Bedr’de diyor burası Medine’den aşağı yukarı 50 km uzaklıktadır ve onlarda haklı.

Örnek:

[42:Al-Anfaal / الأنفال]

إِذْ أَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوَى وَالرَّكْبُ أَسْفَلَ مِنْكُمْ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْمِيعَادِ وَلَكِنْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيَى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍ وَإِنَّ اللَّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ

“O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Öyle ki, şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız, öyle bir buluşma yeri için mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Tâ ki, helak olan apaçık bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir.”

Ve burada “Aksâ” ve “Adnâ” vadisi) zikredilmektedir.

Aksa Camii ile bağlantılı olarak ve Arapça lisani olarak ayni şekilde Kur’ani kelime… şimdi Aksa Camii Bedir’de diyebilir miyiz? Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bulunduğu ve oturup Bedir Savaşında Dua ettiği ve Ebu Bekirin (ra) Ona (sallallahu aleyhi ve sellem) odunlardan ve dallardan namaz kılabilmesi için gölge olsun diye bir örtü yaptığı ve orada oturduğu ve şimdiye kadar orada Bedir’de bir camii olan ama şimdilerde lüks olan ve El-Aris Camii olarak adlandırılan yer.

Ama Alimler arasında hepsi bilinen bir şeydir ve tarihlerle ilgili farklı görüşlerin olduğu da bilinen bir şeydir ama bunları okuyan ve bunun eğitimini almayan kimselerde bu olayın gerçekliği bakımından bir sıkıntı varmış gibi görülerek itikat bozukluğunu sonuç vermektedir…

Alimler herhangi bir konu hakkında ya da bir hadis hakkında farklı görüşler var ise bunların hepsini de zikretmekte ya da yazmaktadır çünkü her görüş ilmi bir emanettir ve bu pozitiftir negatif değil ki Müslümanlar sonra bilsinler neler söylendiğini emanet ve hakikat aktif ve online olarak araştırmalarla sürekli güncel kalsın ve böylece münafıklara ve zehr içre bal gibi israilliyata dikkat edilebilsin kandıramasınlar diye doğru yanlış hepsi konuşulmuş ve yazıla gelmiştir.

Bu fitneyi yayanların amacı normal Müslümanların kafalarına İslam literatürü hakkında şüphe düşürmektir.

Ve bu bilinen bir şeydir ki İslam’da en çok Kur’an Tefsiri  ibn Kesîr’dendir ve bunlarin 20% israiliyattandir ve doğru değildir ama ayet ve hadislerle ilgili olan her şeyi zikredilmektedir emanet olarak ve bu işin ilmini bilen kimseler bunu anlıyor… yani hangi rivayetlerin doğru hangilerinin yanlış veya uydurma olduklarını anlıyorlar. Bu gayet normal.

4. Arap lisanında belirli dil sanatı türleri vardır belagat türleri olarak (dil sanatı) ve Araplar bunu şiirlerde, romanlarda ve literatürde kullanırlar… Ayni şekilde Kur’an’da Arapça olarak yapıldı ve tabii ki bu dilin dil sanatını da kullanacaklar, şöyle ki:

Sıralama, konu önemine veya konu büyüklüğüne ya da değerine göre veya imkana göre veya sıralamayı belirtmek için olabiliyor.

Ayni sunun gibi: Gökler ve yer… yani önemi (değeri) ve büyüklüğüne göre

tarihi ya da zaman sıralaması ile hiç bir alakası yoktur…

Kur’an’da hep şöyle geçer “Namazınızı kilin ve zekâtınızı verin” yani değer ve önemi vs bakımından.

Kefarette:

Köleyi serbest bırakmak ya da iki ay peş peşe oruç tutmak veya 60 fakiri doyurmak… bu da imkana göre sıralamadır..

Ama Hacc merasiminde zaman sıralamasına göre gidilir ayni Kur’an’in buyurdugu ve Rasulullah’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaptığı gibi ama bazıları hac menasıklarını farklı sıraladı ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu kabul etti ve bazı konularda da tersi olarak.. Bunu anlamayanlar ise buna çelişki diyor oysaki bu farz bir ibadetin rükünleridir.

Bundan dolayı 4 mezhep vardır ve hepsi de çelişkisiz kuşkusuz doğrudur hem amellerde hem de Akide’de … bu sadece bir kolaylık sağlamak ile alakalıdır.

Başka bir örnek:

Yusuf Suresinde:

4. ayette Yusuf’un (as) rüyasında Yusuf (as) 11 yıldız güneşi ve ayı gördü bunlar ihtiyaç sahibi (secde halinde) ona geldiler…

Burada sıralama zamana göredir, önce 11 kardeşi (Abileri) sonra güneş (annesi) ve Ay (babası) olarak yorumlandı ama baba ile anne bir’di ama sabır ve kendine hâkim olmaya binaen anne öncelikli baba da peygamberlik sakinliği ve sabrı ile son sırada yer aldı.

Yani tarih sıralamasının olayın hakikati ya da bir yalan olup olmadığı veya değiştirilip değiştirilmediği ile hiçbir alakası yoktur… Bunun tersini iddia eden ise sadece Müslümanları şüpheye düşürmek ve kendi kaynaklarını onlara aşılamak için yapar.

5. insani lisanin (dilin) kendisinde:

Ali bana sordu: Ne yaptın?

Ben de ona: Kalktım, namaz kildim, yemek yedim ve uyudum Elhamdülillah… dedim

Ömer de bana sordu: ne yaptın?

Ben de ona: kalktım, meyve yedim, namaz kıldım, yemek yedim ve uyudum.. dedim.

Hepsi de doğrudur anlamak bakımından ama Ali Ömere Abi ne yaptı diye sorduğunda Ömer şöyle diyecek: kalktı, meyve yedi, namaz kıldı, yemek yedi ve uyudu…

Burada olmadığı halde bir çelişki var gibi düşünülüyor…

Ömer bunu Ali’ye sorduğunda ise Ali şöyle diyecek: yemek yedi, namaz kıldı ve uyudu… Yani hepsi yapıldı ben iyiyim ve her şey yolunda ama bir tartışmadır başladı ve olayın esası benim neler yaptıklarım idi… ancak iş döndü dolaştı nakil ve sıralama tartışmalarına dönüştü.

Ama Ömer diğerine Abi Elhamdulillah namaz kıldı, uyudu ve yemek yedi derse… o zamanda her şey yolunda ve ben normalim anlamında değil mi.

Sonra onları duyan bir başkası gelip der ki: Abi namaz kildi, uyudu ve yemek yedi- onun demek istediği önce Allah’in farz kıldığı şeyi ilk olarak yerine getirdi bunun değeri olarak ve sonrasında bedenin hakki olanı verdi ikinci yer olarak yani o değer sıralamasına göre gidiyor ama hepsi de doğrudur ve durumlar olaylar doğrudur ama zaman sıralaması aynı değildir diğer kişiye göre… o yüzden bazı durumlarda zaman sıralamasının hiç bir önemi yoktur ve olayın yalanlamak veya doğrulamak adına aslinin gerçekliğiyle alakalı değildir.

Bundan dolayı artık bu tür şeylere çok dikkat etmeliyiz bu zamanda bu tür şeyler olacak.

Ve’l-Hamdülillahi Rabbi’l Alemîn ve’s Selatu ve’s Selamu ala Seyyidina Muhammed ve âlihi ve sahbihi vesellim.

Vallahu Teala ala ve alem

Sayyid Magdy Dawoud

Selamun aleyküm ve Rahmatullahi ve Berakatuhu

Ben ….‘in gönderdiği bu yazıyı okumadım sadece başlığını İsra ve Miraç yoktur bunu okudum…

Ve bunu söyleyenler Beytül Makdis’de ki Aksa camisi olmadığına reddediyorlar, çünkü bu, bu zamanda moda oldu.

Sorduğu suâli okumadan cevap verdim vallahi okumadan verdim. Ben içerisinde ne yazdığını biliyorum ve söyledikleriyle başımı ağrıtmak istemedim.

Direk bir cevap verdim, çünkü ben söylediklerini ve söyleyeceklerini biliyorum.
Elhamdulillah herşeyi deliler ile açıkladım.

Sayyid Magdy Dawoud