You are currently viewing Zikrullah nedir?

Zikrullah nedir?

🌱…..🌹…..🍀

Zikrullah kelime anlamı bakımından Allah’ı anmak ve unutmamaktır. Şeriattaki ıstılahi manası ise şu Ayette ifadesini bulmaktadır.

“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.” (ÂL İMRÂN, 3/191)

Haşr Suresi’nde ise şöyle buyurulmaktadır: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” (HAŞR, 59/19)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı muhafaza et ki Allah da seni muhafaza etsin.”

Sen Allah’ı muhafaza edersen Allah da sana doğru yönelir. Bu ayetler ve sahih hadis bütün durumlarda yani: Fiilerde, konuşmada Allah’ı unutmayarak O’nun muradı ve nizamı doğrultusunda yaşamaktır. Bu İslam şeriatindeki Zikrullah’tır. Ama oturarak yüz, bin veya milyon defa “La ilahe illallah’ veya Subhanallah” demek ya da salavât-ı şerife okumak zikir değildir. Bunlar Allahu Teala’ya itaat etmiş olmak için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a ittiba etmek yani uymaktır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın hareketlerinde, konuşmalarında ve emirlerinde kısacası O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymak ve dolayısıyla sünnetini yaşamaktır.

Allahu Teala bize Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) için salavât okumamızı emrediyor ve bizde yapıyoruz. Demek ki Peygambere salavât Allah’a ibadet sayılmaktadır. Salavât yaptığımızda Allah da bize salavât yapar, bizi bağışlar, derecemizi yükseltir ve Kendisine yaklaştırır ve kıyamette Rasulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) yakın kılar.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a salavât getirmek Allah’ı zikir değildir, ancak sabah ve akşam “Vird’didir”. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah uyandığında belirli ibadetler ve dualar yapar ve yolculukta ayrı dualar yapar, yemekten sonra dua yapar, yatar ve uyurken başka dua yapardı. Binek üstünde giderken dua ederdi. Uyumaya giderken ne söylemişse bizde o sözleri söyleriz, alışverişte yaptığı duaları söyleriz vesaire. Bütün bunları O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine ittiba niyetiyle yaparız. Salavât-ı şerife demek ki Allah’ın emrine itaat olarak yapılır, Allah’a ibadet olarak yapılır, şefaate ermek için yapılır ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a yakınlaşmak için yapılır.

Biz sabah ve akşamları belirli sayılarda „La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh, lehu-l mulku ve lahu-l hamdu ve huve ala kulli şey’in kadîr.” Cümlesini söyleriz. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu cümleyi sabah ve akşamları belirli sayılarda söylemiştir, onar defa dediği hadis var 100 defa dediği hadis var. Kendisi bu cümleyi söylediği gibi bizlere de tavsiye etmiştir.

Veya 7 defa: „Hasbiyallahu la ilahe illa huve aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbu-l arşil-azîm.” Cümlesini yedi defa tekrar etmek Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetidir.

Ya da 3 defa: “Bismillahi-llazî la yedurru maasmihi şey’un fil ardi ve la fis semâi ve huves-s Semîu-l Alîm.“

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hangi sayıyla yaptıysa bizde O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymak için aynı sayıda yaparız. Ama Kur’an ayetleri ve hadis kıstaslarına göre belirli sayıda La ilahe illallah ya da Allah ismini tekrarlamanın zikir anlamında olmadığı bilakis bid’at olduğu kanaatindeyim. Ama bu bi’dat hükmümüz elbette dalalet anlamında bir bid’at değil ancak “yanlış anlama” manasındadır.

Bu tarz anlayış bizim Allahu Teala’yı belirli saatlerde hatırlayarak diğer vakitlerde unutma halini haber vermektedir ve dolayısıyla İslam şeriatine aykırı bir anlayıştır.

Şimdi de konuyu etraflıca anlatmaya çalışacağız:

……………………..

ZİKRULLAH NE ANLAMA GELİR?

Zikrullah Allah Subhanehu ve Teala’yı ne eylemlerinde (amellerinde) ne konuşmalarında ne de herhangi bir durumda unutmamandır. Delil: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” (HAŞR, 59/19)

Zikrullah Allah’ı anmak ve diğer tabirle Allah’ı unutmamaktır. Sadece birkaç saat Allah Allah Allah diyerek o günün zikrini yapmışlığın rahatlığıyla gaflete dalmak veya yanlışa gitmek değildir zikir. Zikrullah’ın aslı ihlaslı olarak sürekli yüksek derecelere ulaşmak ve seyru-s sulûkunda (Allah’a yolculuğunda) Allah’ı hiç unutmayarak kesintisiz hatırlamak ve sürekli ileri doğru yol almaktır.

Allahu Teala Âl Imrân Suresi’de şöyle buyurmaktadır: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (ÂL İMRÂN, 3/191)

Demek ki ayakta, otururken ve yatarken halleri mecaz olarak insanın günlük yaşantısının bütün hallerini kapsamaktadır. O halde bütün hallerinde Allah’ı hatırlar yani zikrederler. Ama sabah ve akşam zikri olarak Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın söylediği zikirler yapılır veya namazlardan sonra okunan Fatiha, Ayete-l kursi, İhlas, Felak ve Nas sureleri ya da sadece Ayete-l kursi okunarak peşinden de 33 defa Subhanallah, 33 defa Elhamdulillah, 33 defa Allahu ekber demek ve ardından bir defa da “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehu-l mulku ve lehu-l hamdu yuhyî ve yumît ve huve hayyun la yemût biyedihi-l hayr, ve huve ala kulli şey’in kadir.” Bütün bunlar namaz hatmi olarak geçer ve bunları okumakla da Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine uyulmuş olunur.

Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah ve akşam virdlerini yapmak O’nun sünnetine ittiba etmektir. Sadece O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymak değil şerlere karşı da hıfz-u himaye yani korumadır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah uyandığında, çarşı pazara giderken, yerken, içerken ve yatarken yaptığı duaları yapmak Peygamber sünnetine uymanın yanı sıra sevap kazandırır, zira Allah’a ibadettir. Ama Zikrullah başkadır. Allah’ı hiçbir durumda yani konuşmada, eylemde ve düşüncede asla unutmamaktır.

İnsan istediği kadar; sınırsız sayıda salavât-ı şerife okuyabilir. Salavât-ı şerife Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ı anmaktır. Sen Allah’ın habibini anarsan Allah da seni anar. Salavât-ı şerife yüksek bir ibadettir, zira seni Allah sevgisine ulaştırır ve Nefs-i Nuraniyye sahibi kılar. Bununla birlikte yine de zikir değildir.

Zikrullah, ibadetullah, sünnet-i Rasulullah ve salavât-ı şerife aralarında fark vardır. Salavât-ı şerife okumak sınırsızdır. Sayı miktarı okuyana kalmıştır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi bizim bir defa salavât okumamız Allah’ın bize on defa salavât etmesini bizim on defa salavât getirmemiz Allah’ımızın bize yüz defa salavât getirmesini müjdelemiştir. Allah’ın birine salavât etmesi onu bağışlaması anlamına gelmektedir. Bu salavât-ı şerifedir ama Zikrullah değildir. Önemine binaen tekrar ediyorum: Zikrullah Allah, Allah, Allah ya da La ilahe illallah zikrini tekrarlamak değildir. Zikrullah Allah’ı hiçbir durumda ve halde unutmamaktır. Evet Allah’ı hiçbir an unutma ve O’nun seni her an gördüğünü ve mahlukatını ilmiyle kuşatığının bilincinde ol, ol ki O’nun koyduğu nizam ile O’na git. 

Ve bu açıklamamız zikir hakkındaki insanların yanış anlamalarını düzeltmektir ve Zikrullah’ı Muradullah’a göre yorumlamaktır kanaatindeyim.

İbadet emrini ve O’na itaati şöyle anlamalıyız. Günde 5 vakit namaz, oruç, hac ve zekât ibadetleri ve Kur’an okumak vs. Allah’ın bize emrettiği ibadetlerdir.

Zikir:

– Zikrin anlamı nedir?

– Zikrin hakikati nedir?

– Kaç çeşit zikir vardır?

Allah rızası için yapılan her hayr; beş vakit namaz olsun, oruç, zekat ve hac olsun, Kur’an okumak veya Subhanallah tesbihini okumak olsun değişmez, bunların tümü genel manada ibadettir.

İslam’ın şartı olarak üzerimize vazife olan ibadet ve zikirler vardır. İki cins zikir vardır:

Birincisi: ibadetleri zahiren yerine getirmek. Allah’ı zahiren zikretsen dahi hakikaten zikretmemişsen o Zikrullah kapsamına girmez.

İkincisi: ibadetleri ihlas ile yaparak ve farzların yanında nafileleri çoğaltarak Allah’a yakınlaşmak. Ve bu ibadetleri gerçek Zikrullah halinde ifa etmek.

Huşûsuz da namaz kılınabilir. Kalbin Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu halde ibadetini yerine getirebilirsin. Ancak bu namaz gerçek anlamda zikir sayılmaz ve sahibini namazın hakikatine ulaştırmaz. Huşû, takva, Allah’ın huzurunda olmamak ve ihlassızlık Allah ile gerçek bağlantıyı sağlamaz. O durumda namazda görüntüden başka ve ruhsuz hareketler haricinde bir özellik kalmamıştır. Ama huşû, huzur ve takva ile namaz kılarsan Allah’ı zikretmiş olursun. Hem ibadet emrini ifa etmiş olur hem de Allah’ı zikretmiş olursun.

Demek ki bunların tümü Allah’a itaat anlamında ve Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olma bağlamında ibadettir. Ancak farzlar var ve nafileler var Allah’a yaklaştıran. Seni Allah’a yaklaştıran farz ibadetteki ihlastır. Bu durumda Allah’ı hakiki anlamda zikretmiş olursun. Anlatmak istediğimiz de tam bu işte.

Eğer bin defa “La ilahe illallah” desen ama huşû, huzur, ihlas ve zikri yaşamaz isen tıpkı bir makina ve teyp gibi kalpsiz ve ruhsuz olursun.

Kalbinde manasını yaşamadan “La ilahe illallah” desen ne olur ki! Zikrullah’tan maksat bu değil ki. Maksat bir ismi veya cümleyi tekrar etmek değildir, maksat daimi anmak halinde ve unutmamak durumunda bulunmaktır. Her gün yarım saat veya bir saat bir yerde oturarak ihlassız, takvasız ve ruhsuz, “La ilahe illallah” ya da “Allah Allah” demek ne getirir. Yanlışı doğru bilmek, doğrusunu bilmenin engelidir. Birkaç dakika veya saat zikretmekle sürekli zikir halinde olmak durumundan insan mahrum kalabilir. Kur’an’da Allahu Teala’nın kastettiği “Zikrullah” anmaktan çok yaşamaktır.

Allahu Teala Hac Suresi’nde şöyle buyurmaktadır: “Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli (sayılı) günlerde Allah’ın adını ansınlar.” (HAC, 22/28)

Ayette ifade edilen hac menasıkıdır. Mesela Mina günleri sayılı ve belli günlerdir, Müzdelife ve Arafat günleri ve bayram. Bunlar sayılı ve belirlenmiş günlerdir.

“Tan yerinin ağarmasına and olsun, On geceye and olsun, Çifte ve teke and olsun, Geçip giden geceye and olsun. Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır.” (FECR, 89/1-5)

O günlerde hac yapanlar ve yapmayanlar Zikrullah ile meşgul olmalılar. Burada da Zikrullah deyince „La ilahe illallah“ veya „La ilahe illa Ente Subhaneke innî kuntu minezzalimîn“ ya da herhangi başka bir zikir değil Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın bildirdiği “tehlil, tekbir ve hamd” ile meşgul olmalıdır. Eğer zikirden maksat Allah Allah Allah demek olsaydı bunu Allahu Teala açık seçik beyan ederdi ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da uygulardı.

“Allahu ekber, Allahu ekber, La ilahe illallah, Allahu ekber ve llilahi-l hamd.” Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabe (ra) böyle yapmışlardır.

Biz bu konuda da Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a uyarız. Bu bir ibadettir ama dolayısıyla huşu, huzur ve takva ile yaparsak zikre dönüşür.

Mesela sabah ve akşam virdleri vardır. Ya da belirli durumlarda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın yaptığı ibadetler vardır ki onlar yapıldığında “Peygambere uyun” emri yerine getirildiği için Allah’ın sevgisi kazanılır.

Demek ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a bütün durumlarda ve eylemlerde uyarsak Allahu Teala’ya itaat ettiğimizi ve O’nu sevdiğimizi ispatlamış oluruz. Eğer Allah’ın huzurunda bulundurmuyorsa seni bütün bunlar; o halde zikir değil ancak ibadettir.

İstisnasız bütün mahlukat durmaksızın Allah’ı hamd ile tesbih etmektedirler ve sen ise onların efendisi ve reisisin. Senin için musahhar (hizmetçi) olan o yaratıklar sürekli Allah’ı zikrederken sen zikirde de onların imamı olman gerekirken nasıl oluyor da Allah’ı belirli bir sayıyla veya belirli bir saat ile zikredersin! Senin de Rabbini hiç unutmadan sürekli anman gerekmez mi?

Ayet-i Kerîme’de şöyle buyurulmaktadır: “De ki: “Eğer Rahman’nın bir oğlu olsaydı, elbette ben ilk kulum (ilk kul olarak oğul ben olmalıydım).” (ZUHRUF, 43/81)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ilk kul olarak bütün kulların imamıdır. Biz de O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olarak zikredenlerin imamı olmamız gerekmez mi? O’nun ümmeti olarak hallerinde, eylemlerinde ve sözlerinde ona tabi olmalıyız.

Farz olarak ibadet var, tabi olmak için sünnet var. Allah’ı sevmenin ve O’nu zikretmenin delili ise ibadettir. Ama bir farz var bir de nafile.

Farz mesela beş vakit namaz, hac vesaire, nafile ise sürekli Allahu Teala ile olmak ve senden beklediği üzere O’nu asla unutmamaktır.

Sürekli Allahu Teala ile bağlantıda olursan Âli Imrân Suresi’de ifade edilen tefekkür durumuna erersin: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (ÂL IMRÂN, 3/191)

Bu durumda olursan duaların da kabul olur. Zira Ayetin devamında şöyle buyurulmaktadır: “Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim.” (ÂL İMRÂN, 3/195) Sonuçta dua kabul olur ve tefekkür yükümlülüğünü yerine getirmiş olursun.

Zikrullah’ı Allah ile bağlantılı yaptığında ve O’nu unutmadığında ve tefekkür ettiğinde ve dua yaptığında senin eylemlerin ve hallerin Allah katında zikredilir; suskunluğun, uykun, konuşman Allah katında kaybolmaz ve bilakis salih ameller olarak yükseltilir.

Şu ayette kastedilen zümreden olmamalıyız: “Kafirlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.” (İBRAHİM, 14/18)

Allah’ın bize emrettiği Zikrullah ihlas, takva ve vera ile yapılanlardır, Allah’a dönüş ve O’na yaklaşarak salih olmaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için Zikrullah’ı doğru anlayarak yaşamak gerekir.

Bir yerde oturarak belirli bir sayıda “La ilahe illallah” veya “Allah Allah Allah” demenin İslam’da delili yoktur. Ne Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ne de Ashâb-ı Kiram (ra) böyle bir zikir yapmamışlardır.

Tesbihi eline alarak Ayete-l Kursi, İhlas, Felak ve Nas surelerini okumak ibadet ve zikirdir ama korunmak amaçlıdır. Dilimiz belirli zikir ve tesbihleri okurken kalbimizde onun anlamını yaşamalıdır. Ancak Allahu Teala’nın Zikrullah dediği hakikat bunlardan başka bir şeydir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Üç defa İhlas Suresini okuyan Kur’an’ı hatmetmiştir.”

Bunları şayet Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a tabi olmak adına veya nazara karşı okursa; zira Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Fatiha, Ayete-l Kursi, İhlas, Felak ve Nas surelerini Hz. Hasan ve Huseyn efendilerimize (ra) koruma amacıyla sabah ve akşamları okumuştur. Sen de bu sure ve ayetleri Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olmak, Kur’an okumak olarak da değerlendirebilirsin ancak Allahu Teala’nın bizden istediği zikir anlamına gelmez.

Allah’ımızın emrini tutmalı ve Rasulullah’a(sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olmalıyız ki Allah’ı sevdiğimizi ispat etmiş olalım. Kuru kuruya sözlerle sevgi olmaz, bilakis bütün kişiliğimizle o sevgiyi yaşamalıyız. O halde hakiki Zikrullah’a, hakiki ibadete ve Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem hakiki anlamda tabi olamaya ulaşmış oluruz.

Kur’an’da belirli ayetler vardır dua, zikir ve münacat olarak mesela: “La ilahe illa Ente Subhaneke innî kuntu minezzalimîn.” (Enbiya, 21/88) Karanlıklarda kalan birisi bu durumdan aydınlığa çıkmak için Yunus (as) gibi bu münacatı yaparsa aydınlığa çıkartılır. Ayetin sonunda Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık.” (Enbiya, 21/88)

Eyyub (as) da “Rabbî innî messeniyeddurru ve Ente Erhamu-r Rahimîn.” Dedi ve sonra güzel sonuca ulaştı.

“La havle ve la kuvvete illa Billahi-l Aliyyil Azîm.” Bu zikir de belirli durumlarda ya da halin kolaylaşması veya hacetin yerine getirilmesi için söylenir.

Bütün bunlar ibadettir ve zikrullah ile bağlanmalıdır. Nasıl bağlanır? Allah kesintisiz hatırlanır ve asla unutulmazsa.

Ezandan sonra dua ve namazlardan sonra hatim vardır. Bunlar sünnettir, ibadettir, zikirdir ancak Allah’ın kastettiği Zikrullah değildir. “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” Ayetinin kastettiği itminanı sağlayacak ve dolayısıyla mutmainne, radiye ve nuraniye nefse ulaştıracak zikir başkadır.

Anladık ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sahâbe (ra) veya selef-i salihîn Zikrullah’ı farklı anladılar bugünkü cemaatlerin anladıkları gibi değil.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ı asla unutmadı, bu nedenle O’na tabi olalım ki biz de unutmayalım, ki hem İhlas, hem takva ve hayırlarla ibadetlerimizi yapalım ve seyri sulukumuzu tamamlayalım.

Allahu Teala’ya bu anlayışla ibadet kılarsak gerçek sevgiye ulaşır ve dolayısıyla Peygamber varisi derecesine ermiş olur ve nuranî ve Rabbanî kul olarak yaşarız.

Allah‘ı unutmadığın için Allah daima seninle olur ve sen huzurlu bir Müslüman ve mutlu bir insan olarak yaşarsın. Her daim Allah’ın beraberliğinde ve Rasulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) refakatinde yürü ki en güzel yürüyüşe ermiş olasın, böylelikle: “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.” (ÂL İMRÂN, 3/31) hakikatine erersin.

Niçin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a tabi olmak yerine belirli sayıda Kelime-i Tevhid ya da başka bir zikir söyleriz ki? O bu yapılan tarzda zikir yapmadı ki. Biz Allah’a ulaşmak ve tarafından sevilmek ve O’nu sevmek için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a tabi olmalıyız.

Allah sevgisine gerçek manada ulaştığımızda ne cehennem korkusuyla ne de cennet sevdasıyla O’na kulluk ederiz, bizim gibi yaratıklar olan cennet ve cehennemi göz ardı ederek Allah için kulluk yaparız. Cennet ve cehennemi dert ederek onların Yaratıcısından nasıl gafil olabiliriz. Bu ne gerçek sevgi ne de doğru bir ibadet anlayışıdır.

Allahu Teala seni hem karada hem denizde şerefli ve kutsal kıldı. Seni bütün mahkukata efendi yaptı ve melekleri de sana musahhar (hizmetçi) kıldı. Ve Allah’a doğru ibadet kılsan hatta meleklerden üstün olabilirsin! Ama nasıl? Kainattaki bütün zerreler Rablerini hiç ara vermeksizin zikrederlerken sen nasıl olur da sadece yirmi bin, yüz bin zikirle yetinebilirsin? Gerçek zakirlerden olunca meleklerden üstün hale erersin.

Sana hizmetçi olan yaratıklar hiç durmaksızın Allah’ı zikrederken onların efendisi olarak sen nasıl olur da belirli sayıyla zikredersin. Bu hem Şeriatullah‘a ve Muradullah’a hem Kur’an ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine karşı bir durumdur.

Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İSRA, 17/44)

Biliniz ki her şey; taşlar ağaçlar, uçan kuşlar ve mesela köpeklerin her zerresi ve hatta dışkı ve idrar da sürekli Allah’ı hamd ile tesbih etmektedirler. Bize şeriaten necis olanlar da diğer yaratıklar gibi Allah’ı hamd ile tesbih ederler. Bu durumda sen nasıl olur da Allah’ı belirli sayıyla zikredersin ve ettiğin zikrin sayısı ve harfleriyle meşgul olurken Zikredileni unutursun. İşte bu nedenle cennet derece derecedir.

İslam’da takva, vera ve ihlas vardır. Durumlarda, eylemlerde ve konuşmalarda ihlas gerekir. O ihlasa ulaşmak için her hal ve durumda, amel ve işlemde, harekât ve sekenâtta, konuşma ve suskunlukta, uyku ve ibadette daima Allah’ı hatırlamak ve anmak hali gerekir ve bu durum işte Zikrullah’tır.

Zikrullah belirli vakitlerde belirli sayıda belirli kelimeleri tekrar etmek değil bilakis Zikrullah Allah’ı kesintisiz bir şuur, idrak ve anlayışla daima anmaktır. Böylelikle her saniyemizi Kadir Gecesi’ne dönüştürebiliriz.

Allah cümlemizi zakir kullarından eylesin.

Allahu Teala ala ve alem.

Magdy Dawoud