الرَّحْمَنُ (۱) عَلَّمَ الْقُرْآنَ ﴿۲﴾ خَلَقَ الْإِنسَانَ (۳) عَلَّمَهُ الْبَيَانَ (٤)
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ (0)
الرحمن : ٥-١)
RAHMÂN, KUR’AN’I ÖĞRETTİ (ALÂMET YAPTI). (2) İNSANI YARATTI. (3) ONA ANLAYIP AÇIKÇA ANLATMAYI ÖĞRETTİ. (4) GÜNEŞ VE AY BİR BELİRLİ BİR HESABA GÖRE HAREKET ETMEKTEDİR. (5)
(RAHMAN, 55/1-5)
Allahu Teâlâ gizli bir hazineydi bilinmeyi istedi ve nûrundan bir nûrunu yarattı. Burada yarattı demek tecellî anlamındadır. Er-Rahman’ın ilk konuşması nasılsız, neredesiz ve ne zamansız bir konuşma. Burada Allahu Teâlâ’nın konuşması Rasullullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in nûruna alamet olarak verdiği Kur’an’dır. O konuşmasını Allah olarak değil de Er-Rahman olarak nûruna alâmet yapmıştır.
“DE Kİ: “(RABBİNİZİ) İSTER ALLAH DİYE ÇAĞIRIN İSTER RAHMAN DİYE ÇAĞIRIN. HANGİSİYLE ÇAĞIRIRSANIZ ÇAĞIRIN, NİHAYET EN GÜZEL İSİMLER O’NUNDUR” NAMAZINDA SESİNİ PEK YÜKSELTME, ÇOK DA KISMA. İKİSİ ORTASI BİR YOL TUT.” (ISRA, 110)
Bunun üzerine o nûr Allah’a secde yaptı ve hamd etti. Sonra Allahu Teala da O’nu övdü. Ve O’na Ahmed (en çok hamd eden) dedi. Ve O (sallallahu aleyhi ve sellem) Mahmûd, övülen oldu. Makamu’l-Mahmûd Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisi hamd makamı oldu. Sonra o nûr terledi ve ondan bir damla oluştu. O damladan kalem, levh ve Levhu-l Mahfuz yaratıldı. Ruhlar ve bedenler, gökler ve yerler ve arasındakiler yaratıldı.
İlk NUR ruhlara ve meleklere tevhid öğretmek üzere gitti. Sonra Allahu Teâlâ Adem (as)’i yarattı. Allah Adem’e emanet teklif etti.
“ŞÜPHESİZ BİZ EMANETİ GÖKLERE, YERE VE DAĞLARA TEKLİF ETTİK DE ONLAR ONU YÜKLENMEK İSTEMEDİLER, ONDAN ÇEKİNDİLER. ONU İNSAN YÜKLENDİ. ÇÜNKÜ O ÇOK ZALİMDİR, ÇOK CAHİLDİR.”
(AHZAB, 72)
Adem (as) emaneti devraldığında İblîs de zorunlu olarak o emaneti almış oldu. Zira Adem (as) su ile topraktan yaratıldı, İblis ise ateşten yaratıldı. Ateş ise suyun hidrojen bölümünden olduğuna göre demek ki o da sudan yaratılmış oldu. Suya gelen ona da gelmiş oldu.
İlk Nur insan olarak gelmeliydi. Çünkü Rahmeten li’l-âleminden en çok yardım insanlara gerekliydi. Zira insanlar ve cinler o emaneti almakla kendilerine zulmetmiş, zor duruma düşmüşlerdi. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Adem (as)e peygamber olarak gelemezdi. Son peygamber olarak gelmeliydi Ondan sonra gelen peygamberler (as) ve dinleri, Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun getirdiği İslam’a ön hazırlık idiler.
Adem (as) su ile topraktan yaratıldı. Su ile toprak ise Nûr-u Muhammedî’den yaratıldı. Adem (as) ve Havva annemiz evlendiler ve nikahlarını bizzat Allahu Teâlâ kıydı ve melekler ise o nikaha şahit oldular. Havva insanlık tarihindeki ilk GELİNDİR.
Cennetin çekirdeği el-Firdevsu’l-A’la’dır. O şu anda Cennet durumundadır. Kıyametten sonra ise yedi kat gök Cennetlere tebdil edilecek, yedinci kat yerin dibi ise siccîndir ve Cehennemin çekirdeği durumundadır. Arzın geriye kalan altı tabakası siccînden ateş alarak yedi kat cehenneme dönüşecektir.
Adem (as) ve Havva yukarda idiler ve Allahu Teâlâ onları Cennetine soktu. Allah onlara beyan etti açıkladı. Her şeyi ayrıntılarıyla belletti. Onlar seçim yeteneği olan aklı yani emaneti aldılar. Allah onlara isimleri öğretti.
“VE ADEM’E BÜTÜN İSİMLERİ ÖĞRETTİ.” (BAKARA, 31)
Evet sonuçta antrenman yapmalıydılar. Allah onlara Cennette bir ağacın yemişlerine yaklaşmamalarını tembihlemişti. Onlar aklın seçim yeteneğini yanlış kullandılar ve asi oldular. Sonuç olarak arza (dünya) indirildiler.
Niçin Rahman Suresi Kur’an-ı Kerim’in gelini denmektedir?
“ARRAHMÂN (ÇOK MERHAMETLİ OLAN ALLAH)” (RAHMAN, 1)
Güneş nedir, Ay nedir?
Yûsuf Suresi’nde Ya’kûb (as)’un rüya teviline göre, GÜNEŞ KADIN, AY İSE ERKEKTİR.
“DE Kİ: “ALLAH SİZİ YAŞATIYOR. SONRA SİZİ ÖLDÜRECEK, SONRA DA KENDİSİNDE ŞÜPHE OLMAYAN KIYAMET GÜNÜNDE SİZİ BİR ARAYA GETİRECEK, AMA İNSANLARIN ÇOĞU BİLMEZLER.” (CASİYE, 26)
Güneş ve ay hakkında onları toplayacağı hakkında Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“VE GÜNEŞ VE AY TOPLANIR.” (KIYAMET, 9)
Havva birinci gelindi. Ondan sonra mecaz manada birçok güneş ve ay birbiri ile evlendiler, yani kadın ve erkek. Ta ki Rasullullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın ebeveyni olan Abdullah ve Amine (ra) evlenene kadar.
Tabii ki Güneş ve Ay’ın astronomik manası da var. Güneş gündüze Ay ise geceye işaret eder. Yani gecenin ve gündüzün değişimleri Abdullah ile Amine (ra)’nin kavuşmalarının, evlenmelerinin, Amine’nin gelin olmasının zamanını olgunlaştırmış ve vaktin gelmesini sağlamışlardır. Sürekli dönüşe dönüşe gelmeleri en sonunda o günü ve o buluşmayı getirmiştir. Ki o gün ve gecenin mahsulü olarak, Allah’ın Habibinin (sallallahu aleyhi ve sellem) gelmesiyle sonuç vermiştir.
Şimdi Adem ile Havva’ya geri dönecek olursak, güneş gündüz vakti, ay ise gece vakti olarak görevlerini almışlardır. Adem ile Havva olduğu gibi iblîs ve eşi de gündüz vakti arza gönderilmişlerdir.
“ALLAH, ŞÖYLE DEDİ: “BİRBİRİNİZE DÜŞMAN OLARAK HEPİNİZ ORADAN İNİN. (TAHA, 123)
Adem (as) el-Firdevsu’l-A’la da cennetinin duvarlarında, direklerinde, cephelerinde Muhammed (as) ismini görmüştür ilahe illallah Muhammedun Rasullullah” yazmakta idi. Adem (as) çok birçok yerde tevbe etti ve sonunda Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hatırına bağışlanma diledi ve bağışlandı. Adem (as) Furkan ile geldi.
Onlar Kinane beldesine geldiler. Kinane ise Kuzey Mısır olup ve oraya Luksor denmektedir. Luksor’un diğer adı ise Tayba’dır. Medine-i Münevvere’nin önceki ismi de Yasrib ve Tayba idi. Allah her şeyden çift yaratmıştır. İlk Tayba veya Luksor ilk peygamber, ikinci Tayba veya Luksor son peygamber için yapılmıştır.
Luksor kelimesi el-kasr yani saray anlamındadır. Luksor ise sarayın çoğulu anlamında “saraylar” demektir.
Ulemanın dediği doğru değildir. Adem (as) karısı Havva’dan ayrı yaşamadı dünyada. Bilakis daima birlikte yaşadılar. Her zaman dördüz çocukları oldu. İki kız iki erkek. Çapraz olarak ilk doğan erkekle sonra doğan kız evlendirildi. Bu durum gittikçe evlenme konusunda uzaklaşılması gerektiğini işaret ediyordu.
Adem (as) bütün çocuklarına Furkan’ı öğretti. Kabil’in Habil’i öldürdüğüne de vakıflardı. Bütün ne var ve ne olacak ise hepsi el-Furkan da geçmekte idi. Adem (as) çocuklarına taşı taş üzerine koyarak bina yapmayı öğretti, el-Furkan’ı bu şekilde koruyacaklardı. Zira el Furkan da Nuh (as) tufanından da bahsedilmekteydi. O büyük tufanda El-Furkan’ın tahrip olmaması için sağlam binalar yaptılar.
İdris (as) Adem (as)’in torunudur. O ilk yazıyı yazmıştır ve son peygamber Muhammed Mustafa’nın torunu ise son ilmi yayınlamıştır. İdris (as) önceki yazıtlarda kitabelerde Osorist olarak tanınmaktadır. Allahu Teâlâ Adem (as)’e karını al ve Farran’a git demiş ve orada benim taştan yapılmış evim var buyurmuştur. Nihayet Adem (as) Havva ile birlikte Mekke’ye, Mekke’deki Kâbe’ye varmıştır. Allah ona tavaf yapmasını emretmiştir.
“GERÇEK ŞU Kİ, İNSANLAR İÇİN YAPILMIŞ OLAN İLK EV, ALEMLERE BİR HİDAYET VE BİR BEREKET KAYNAĞI OLAN BEKKE’DEKİ EVDİR.”
(AL- IMRAN, 96)
Çünkü Allah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Mekke’de doğacağını, büyüyeceğini biliyordu. Bu nedenle orası son istasyonu olarak hazırlanmaktaydı. Peygamber Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e geliş istasyonu olarak hazırlanmaktaydı.
Adem (as) Beytullah’ı tavaf ettiğinde onun zürriyeti de onunla birlikte sulbünde (belinde) tavaf ettiler. Ve onların içinde Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) de vardı. Sonra Adem (as) karısı Havva ile birlikte Arafat dağına çıktı. Orada bütün insanlık hikayesi kendisine anlatıldı. Adem (as)’den kıyamete kadar olacak her şey anlatıldı.
Baştan kıyamete kadar Mısır Daru’l-Tevhid’dir, yani TEVHİD DİYARI. Eserlerde hadis olarak geçen bir hadis. Mana olarak şöyle ki: “Mısır “kinanetullah”tır, yani korunmuş bir korunak yeri. Ona kötü davrananı Allah kırar.”
İbrahim (as) bugünkü Türkiye’de Urfa olarak bildiğimiz Ur şehrinde yaşıyordu. Orada şirki gördü ve orayı terk edip Mısır’a geldi. İbrahim (as) Lut (as)’un amcasıydı. İbrahim (as) Mısır’a tevhid öğrenmeye Sina beldesine geldi. Rasullulah (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımı Meymune (ra)’ye: “SİNA MAHŞER VE MANŞER YERİDİR” buyurdu. Bu nedenle İbrahim (as) Mısır’da Zagazig denilen o yere geldi.
“İBRAHİM “RABBİM! ÖLÜLERİ NASIL DİRİLTİYORSUN, BANA GÖSTER!” DEYİNCE, RABBİ “YOKSA İNANMIYOR MUSUN?” DEMİŞTİ. O “HAYIR İNANIYORUM, FAKAT KALBİM TAM KANAAT GETİRSİN DİYE” CEVABINI VERDİ. RABBİ “KUŞLARDAN DÖRT TANE AL, ONLARI KENDİNE ALIŞTIR, SONRA (PARÇALAYIP) HER BİR TEPEYE ONLARDAN BİR PARÇA BIRAK, SONRA ONLARI ÇAĞIR. KOŞARAK SANA GELECEKLER VE ŞUNU BİL Kİ, ALLAH HEP GALİPTİR VE HİKMET SAHİBİDİR” BUYURDU.”
İbrahim (as) burada tevhid öğrendi. Hz. Hacer ile evlendi ve oğlu İsmail (as) dünyaya geldi. Allahu Teâlâ İbrahim (as)’e Mekke’ye gitmesini emretti. Orada tufandan tahrip olan, zarar gören Kabe’yi inşa etmesini emretti. İbrahim (as) Beytullah’ı yani Kabe’yi inşa etti, ama eski orijinal haline dönüştüremedi. Hicr İsmali diye bilinen o yer inşa edilemedi. Yeri ve sınırları bilinmekle beraber duvarları çekilip Kâbe ile birleştirilemedi. Hicr İsmail bölümünün yer ve sınırları bellidir. Ama duvarları yoktur. Nuh tufanından sonra Kâbe’nin birçok taşı kum altında kaldı. İbrahim (as) oğlu İsmail (as) ile birlikte taşların çoğunu bulup çıkardırlar. Ama hepsini değil. O (as) Kâbe’yi en iyi şekilde inşa etti. Onun akabinde hanımı Hacer ve oğlu İsmail’i Mekke’de bırakarak Şam’a gitmek zorunda kaldı.
“EY RABBİMİZ! BEN ZÜRRİYETİMDEN BİR KISMINI, SENİN KUTSAL EVİNİN (KÂBE) YANINDA TARIMA ELVERİŞLİ OLMAYAN BİR VADİYE YERLEŞTİRDİM. BUNU YAPTIM Kİ RABBİM, NAMAZI KILSINLAR! İNSANLARIN GÖNÜLLERİNİ ONLARA MEYLETTİR VE ÇEŞİTLİ ÜRÜNLERDEN ONLARA RIZIK VER Kİ ŞÜKRETSİNLER!” (İBRAHİM, 37)
Adem (as) ile Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bazı konulardaki ortak paydaları
Birisi birinci peygamber (as), diğeri ise sonuncu peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın salat ve selamı onların üzerine olsun.
– Adem (as) Arafat dağında vahy ve el-Furkan’ı aldı ve Rasullullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hac yaptığında İslam’ın 5. şartını uygulamış oldu ve İslam dini Arafat dağında tamamlandı. Rasullulah (sallallahu aleyhi ve sellem) kamil marifete sahip olunca şu gelecek ayet nazil oldu:
“BUGÜN SİZİN İÇİN DİNİNİZİ KEMALE ERDİRDİM, SİZE NİMETİMİ TAMAMLADIM, SİZİN İÇİN DİN OLARAK İSLÂMI BEĞENDİM.”
(MAIDE, 3)
Son Peygamber Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) kıyametten biraz önce geldi. Sehl ibn Saad (ra) dedi ki:
ALLAH’IN ELÇİSİNİ ORTA PARMAĞI İLE ŞAHADET PARMAĞINI BİRLEŞTİRİREREK: “BEN VE SAAT (KIYAMET) BU İKİSİ GİBİ BERABER GÖNDERİLDİK” (BUHARİ, MÜSLİM)
Ondan sonra Rasululah (sallallahu aleyhi ve sellem) ateşlendi. O marifet ateşi ölüme hazırlık ateşi ve yıllar önce yemiş olduğu etin vermiş olduğu sancılar, ağrılardan dolayı ateşi artmıştı. Bir Yahudi kadın ona (sallallahu aleyhi ve sellem) mangalda pişmiş et ikram etmişti. Küçük bir parçayı ağzına koyduğunda dilinin üzerindeyken et dile geldi de: “Ben zehirliyim yeme beni” dedi. Bunun üzerine o yutmadan çıkarmış olsa bile o zehrin tesiri ona her dönemde, yediği mevsime geldiğinde ağrıları sancıları olurdu. Kendisine verilen en üstün makamların yanında şehitlik makamı da verilmiş oldu.
Sonra Allah Subhanehu ve Teâlâ Nasr suresini vahyetti. Duruma şahit olan Ebubekir (ra) çok üzüldü.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sordu: “Niçin ağlarsın ya Ebu Bekr.” Bunun üzerine Ebu Bekr (ra): “Ya Rasulallah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sure taziye suresidir. Zira kemalden sonra zeval gelir.
Rasullulah (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Medine-i Münevvere’ye gitti ve orada beşer haliyle vefat etti.
Salat ve selam bir şahit bir müjdeci ve uyarıcı olan Muhammed’e ve O’nun Ehl-i Beytine ve mirasçılarına olsun.
Allahu Teâlâ en yücedir ve en iyi bilendir
Seyyid Magdy Dawoud