Eûzu Billahimineşşeytânirracîm Bismillahirrahmanirrahîm.
Ve-l hamdulillahi Rabbil alemîn. Vessalatu vesselamu alâ Seyyidina Rasulullah.
Bu risalenin konusu sevgili Peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hakikatinin aslı hakkındadır. İnşaallahu Teala konuyu Kur’an ve hadisler ışığında işleyeceğiz.
Abdur-Rezzak, Câbir ibn Abdullahi el-Ensarî (ra)’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“YA RASULALLAH, BANA, ALLAH’IN İLK YARATTIĞINI BİLDİRİR MİSİN?” BU SUAL ÜZERİNE RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ŞÖYLE DEDİ: “YA CÂBİR, MUHAKKAK Kİ ALLAHU TEALA HERŞEYDEN ÖNCE KENDİ NÛR’UNDAN SENİN PEYGAMBERİNİN NÛR’UNU YARATMIŞTIR. SONRA ALLAHU TEALA BU NÛR’U KUDRETİYLE DİLEDİĞİ KADAR GEZDİRMİŞ VE DOLAŞTIRMIŞTIR. O ANDA NE ZAMAN VARDI NE LEVH, NE KALEM, NE CENNET, NE CEHENNEM, NE MÜLK, NE GÖK, NE YER, NE GÜNEŞ, NE AY, NE CİN NE DE İNSAN. BUNLARIN HİÇBİRİ YOKTU. NİHAYET ALLAHU TEALA MAHLUKATI YARATMAK İSTEDİĞİNDE BU NÛR’U DÖRDE BÖLDÜ:
- BİRİNCİ BÖLÜMDEN ALLAHU TEALA KALEMİ YARATTI.
- İKİNCİ BÖLÜMDEN LEVH-İ MAHFUZ’U YARATTI.
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDEN ARŞI YARATTI.
- DÖRDÜNCÜ BÖLÜMDEN ALLAHU TEALA DÖRT
BÖLÜM YARATTI:
- BİRİNCİ BÖLÜMDEN GÖKLERİ YARATTI.
- İKİNCİ BÖLÜMDEN YERLERİ YARATTI.
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDEN CENNET VE CEHENNEMİ YARATTI.
- DÖRDÜNCÜ BÖLÜMDEN YİNE DÖRT BÖLÜM
YARATTI:
- BİRİNCİ BÖLÜMDEN MÜ’MİNLERİN BASİRET NÛR’UNU YARATTI.
- İKİNCİ BÖLÜMDEN MÜ’MİNLERİN KALP (MARİFET) NÛR’UNU YARATTI (YANİ ALLAH’I BİLME NÛR’UNU).
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDEN O’NLARIN ÜNSİYET YANİ BEŞERİYET NÛR’UNU YARATTI, O NÛR İSE TEVHİD’DİR: LA İLAHE İLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH VS.
Başka bir rivayette de Câbir (ra)’in sorusu üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:
“ALLAH’IN YARATTIĞI İLK NÛR SENİN PEYGAMBERİNİN NÛR’UDUR YA CÂBİR. O’NU YARATTI VE O’NDAN HER HAYRI YARATTI VE SONRA HERŞEYİ YARATTI. VE ALLAH O NÛR’U YARATTIĞINDA O’NU KURB MAKAMI’NA YANİ YAKINLIK MAKAMINA GETİRDİ. KURB MAKAMI’NDA ONİKİBİN YIL BEKLETTİ. DAHA SONRA O NÛR’U 4
KISMA AYIRDI. ARŞI BİR BÖLÜMDEN YARATTI, KÜRSİYİ İKİNCİ BÖLÜMDEN VE ARŞI TAŞIYANLARI (MELEK) VE KÜRSİ HAZİNELERİNİ İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDEN YARATTI. DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜ İSE ONİKİBİN YIL YAKINLIK MAKAMINDA BEKLETTİ VE SONRA O BÖLÜMDEN DÖRT BÖLÜM YARATTI:
BİRİNCİ BÖLÜMDEN KALEMİ VE DİĞER BÖLÜMDEN LEVHİ YARATTI VE DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜ HAVF (KORKU) MAKAMINDA ONİKİBİN YIL BEKLETTİ. SONRA O’NDAN DÖRT BÖLÜM YARATTI. BİR BÖLÜMDEN
MELEKLERİ, BİR BÖLÜMDEN GÜNEŞ VE AY’I BİR BÖLÜMDEN GEZEGENLERİ VE DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜ İSE RECA (RİCA) MAKAMI’NDA ONİKİBİN SENE BEKLETTİ. SONRA O’NU DÖRT BÖLÜME AYIRDI.
BİR BÖLÜMÜNDEN AKLI YARATTI,
BİR BÖLÜMÜNDEN İLİM VE HİLİM (SABIR-SUKUNET-VE ILIMLILIK) YARATTI,
BİR BÖLÜMÜNDEN İSMET (GÜNAHSIZLIK) VE BAŞARIYI YARATTI VE
DÖRDÜNCÜSÜNÜ HAYA MAKAMI’DA ONİKİBİN YIL BEKLETTİ.
SONRA ALLAHU TEALA O’NA BAKTI HAYA MAKAMI’NDA VE O NÛR’DAN TER GİBİ BUHAR ÇIKTI VE SU DAMLACIKLARI GİBİ YÜZYİRMİDÖRTBİN DAMLA DAMLADI. HER DAMLADAN ALLAHU TEALA NEBİ VE RASULLERİN (AS) RUHLARINI YARATTI. PEYGAMBERLERİN (AS) RUHLARI NEFES ALDI VE O NEFESLERDEN ALLAHU TEALA KIYAMETE KADAR (GELMİŞ VE GELECEK) VELİLERİN, BAŞARILILARIN (MURADA ERENLER), ŞEHİT VE İTAATKARLARIN RUHLARINI YARATTI. ARŞ, KÜRSİ, NÛR’UMDANDIR, RUHLAR NÛR’UMDANDIR, MADDE NÛR’UMDANDIR, YEDİ GÖKLERİN MELEKLERİ NÛR’UMDANDIR, CENNET VE LEZZETLERİ NÛR’UMDANDIR. GÜNEŞ, AY VE GEZEGENLER NÛR’UMDANDIR, AKIL, İLİM VE BAŞARI NÛR’UMDANDIR, NEBİ VE RASULLERİN RUHLARI NÛR’UMDANDIR. ŞEHİD VE SALİHLER NÛR’UMUN NETİCELERİDİR. SONRA ALLAHU TEALA ONİKİBİN PERDE (HİCAB) YARATTI. O DÖRDÜNCÜ NÛR’U HER PERDE ÖNÜNDE BİN YIL BEKLETTİ. O PERDELER İSE KULLUK DERECELERİDİR. KERAMET, HEYBET, RAHMET, REFET, İLİM, HİLM, DÜRÜSTLÜK, SÜKUNET, SABIR, SIDK (DOĞRULUK) VE YAKÎN PERDELERİ.
O NÛR ALLAHU TEALA’YA HER PERDEDE BİN YIL KULLUK (İBADET) YAPTI. O NÛR PERDELERİN ARDINDAN ORTAYA ÇIKINCA ALLAH O IŞIĞI (NÛR) ARZA BIRAKTI. O NÛR İSE GECEDE AYDINLIK SAÇAN BİR KANDİL GİBİ DOĞU-BATI ARASINDAKİ HERŞEYİ AYDINLATTI. SONRA ALLAHU TEALA ARZDAN (TOPRAK) ADEM (AS)’I YARATTI VE ALNINA O NÛRU YERLEŞTİRDİ. SONRA ADEM (AS)’DEN O NÛR OĞLU ŞÎT(AS)’E GEÇTİ. SONRA O NÛR PAKLARDAN HAYIRLILARA VE HAYIRLILARDAN PAKLARA (TEMİZLERE) TA Kİ SONUNDA ABDULMUTTALİB OĞLU ABDULLAH’IN SULBÜNE O’NDAN DA AMİNE’NİN RAHMİNE DÜŞENE KADAR. SONRA ALLAH BENİ DÜNYAYA ÇIKARDI. SONRA ALLAHU TEALA BENİ BÜTÜN RASULLERİN EFENDİSİ VE NÜBÜVVETİN (PEYGAMBERLİĞİN) KAPANIŞI VE ALEMLERE RAHMET KIYAMETTE AYDINLANMIŞLARA REHBER KILDI. VE PEYGAMBERİNİN YARATILIŞININ BAŞLANGICI İŞTE BÖYLEYDİ YA CÂBİR.”
Şifa isimli kitapta İbni Abbas (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın şöyle dediği rivayet etmiştir: “Allahu Teala Adem (as)’ı yarattığında O’nun suyuyla beni arza (dünya) getirmiştir ve Nuh (as)’ın suyunda (sulbünde) gemiye bindim ve İbrahim (as)’ın suyunda iken ateşe atıldım. Allahu beni asillerin suyundan pakların rahimlerine ta ebeveynime kadar hiç zina olmaksızın naklederek getirtti.” (Seyyidimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ceddinde asla zina vuku bulmamıştır.)
İbni Câbir (ra)’den rivayet edilen hadis değişik yerlerde parça parça zikredilmiş ve ulema nezdinde sahih ve meşhur olarak nakledilmişlerdir. Bunu izah etmek için deriz ki: Bu rivayetlerden sadece birini sahih hadis olarak nitelesek hepsini doğru olarak kabul etmek durumundayız. Mesela, Abdullah ibni Câbir (ra)’den gelen başka bir rivayet şöyledir:
“Allah’ın ilk yarattığı akıldır.” Bu hadis meşhurdur. Diğer bir rivayette ise şöyledir:
“İlk yaratılan bir cevherdir.” İbni Vehb’in rivayet ettiği hadis’de ise şöyle denmiştir:
“Allah’ın ilk yarattığı benim nûrumdur.” Bu hadis ise hasendir. Başka hadis’de:
“Allah’ın ilk yarattığı benim ruhumdur.” Ve bu da meşhur bir hadis’tir. Bu dört ayrı rivayette tanınan ve bilinen meşhur hadislerdendir ve alimler sürekli naklede gelmişlerdir.
Allahu Teala Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhunu yaratmıştır ve O’ndan da bütün ruhları yaratmıştır. Zira O (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Ben ruhların babasıyım Adem de insanların.”
Ve Allahu Teala sonra Peygamberinin (sallallahu aleyhi ve sellem) Nûr unu yaratmış ve sonra O Nûr dan bütün Nûr ları yaratmıştır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Ben Allah’ın Nûr’undanım ve mü’minler de Nûr umun gölgesindendir.”
İzahat: Sonra Allah bir cevher yaratmıştır. Bu cevher bir unsur olarak yaratılan unsurların ilkidir. Allahu Teala o cevherden arşı, gökleri, yerleri yaratmıştır. O Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hakikatinin aslıdır ve varlığın açılma derecesindeki durumu ve herşeyin kapısı ve aslı hükmündedir. Hem de üst ve alt cevherdir, zira üstte ve allta ne varsa hepsi O’ndandır. Melaikenin aslı, insanın aslı kısacası herşeyin hakikatinin aslı O’ndandır. Allah Subhanehu ve Teala’nın isimlerinin aslı da Rasulullah ‘tır (sallallahu aleyhi ve sellem).
Allah’ın isimlerinin aslı Nûr -u Rasulullah’tır (sallallahu aleyhi ve sellem). Çünkü Rasulullah varlığın kapısı ve varlığın sonudur. Bunların tümü Nûr -u Rasulullah’tandır ve O Nûr’da (sallallahu aleyhi ve sellem) toplanmıştır.
Ama ibni Vehb’in rivayetinde geçen: “Allah’ın ilk yarattığı kalemdir.” Hadisinin izahına gelince:
El-Kalem herşeyi yazan en yüce kalemdir. O kalemden mürekkep değil ışık yani Nûr akarak herşeyi yazmıştır. O levh ise alem levhidir (tahtasıdır). O’na mutlak akıl da diyebiliriz.
Niçin mutlak akıl? Zira hem kendini bilmek için hem de Rabbini bilmek için. Çünkü o mutlak akıl Nûr’u Rasulullah’tandır (sallallahu aleyhi ve sellem) ve kendisini mutlak akıl olarak adlandırmıştır. Hem kendisini Allah’ın kulu olarak bilir ve tanır hem de kulluk yaptığı Allah’ı bilir ve tanır. Kendisini ve Rabbini tanıyan mutlak akıl. Aynı zamanda O’nu Ruh-ul Azam olarak da adlandırabiliriz, çünkü bütün yaratılmışların aslıdır. Kur’an’daki ruh hakkındaki ifadeye gelince:
“SANA RUHTAN SORUYORLAR. DE Kİ: RUH RABBİMİN EMRİNDENDİR.” (İSRA, 85)
Yani maddeden değil, Allah’ın emir aleminden aracısız ve vasıtasız doğrudan sadece Allah’ın emriyle gelen Nûr kastolunmaktadır. Ama Allah’ın yarattığı ise maddeden gelmiştir, mesela hayvanların sudan yapıldığı gibi. Allahu Teala Kur’an şöyle buyurmaktadır:
“VE HER CANLI ŞEYİ SUDAN YAPTIK.” (ENBİYA, 30)
İnsan ruhu Kudretullah ile gelen ilk şeydir. Ruh, Nûr anî Cevher olarak latif halde Allah’ın emrinden (Allah’ın meselesi) olarak gelmiştir. Ve O yoktan yaratılan mülktür.
Er-Ruh-ul Azam ilk yaratılandır ve Nebi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ruhudur. Bu nedenle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’IN İLK YARATTIĞI BENİM RUHUMDUR.” Demiştir.
Zaman zaman, yer yer farklı isimlerle ifade edilse de aslında hepsi ilk yaratılanın farklı açılardan isimlendirilmesinden ibarettir. Ancak O şanlı Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ismi ve aslı azametli olduğu için farklı isimlerle ifade, izah ve tarif edilmektedir. Yani sonradan gelenlerin hepsi de O aslın sıfatları olarak ortaya çıkmışlardır. Bir aslın değişik isim ve tanımları da diye biliriz. Asıl ise bir ve pek azimdir. O asıldan başka ne varsa O asıldan gelmiştir. Allah yaradan ve ilk yaratılan ise İlk Nûr, İlk Akıl, İlk Ruh.
Hepsi de aynı ve Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) farklı bakımlardan tanımlarıdır. Burada sübje Allah ve akuzatif (i-hâli) ise O’nun Rasulü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir. “Ben elmayı yiyorum.” Bu cümlede ‘ben’ sübje ve ‘elma’ ise akuzatif olduğu gibi. Demek ki Allah haricindeki herşey akuzatiftir ve O akuzatif ise Nûr -u muhammedi’dir, Muhammed’dir ya da Ruh-u Muhammed’dir, değişmez hepsinden maksat aynı hakikattir sallallahu Teala aleyhi ve sellem.
Haberde gelmiştir ki bir hadis-i kudsi’de şöyle buyurlulmaktadır:
“LAVLAKE LEVLAKE MA HALAKTUL EFLAKE.” “SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN GEZEGENLERİ YARATMAZDIM”
Demek ki asıl Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun dışındaki herşey O’ndandır. Değişik bir benzetmeyle: ‘Peygamberin ruhu yaratılış ağacının tohumudur’ da diye biliriz.
O’na çok isim ve sıfat verilebilir ve bu durum da zaten O’nun büyüklüğünü ifade eder. O Muhammed’dir ve herşeyin cevheridir. Zira O (sallallahu aleyhi ve sellem) İNCİ olarak da CEVHER olarak da anılmaktadır. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi ifadesiyle: “ALLAH’IN İLK YARATTIĞI BİR CEVHERDİR.”
Başka bir rivayet ise şöyledir:
“ALLAH’IN İLK YARATTIĞI BİR İNCİDİR (DÜRRET). SONRA ALLAH O İNCİYE BAKMIŞTIR DA O İNCİ ERİMİŞTİR.”
O (sallallahu aleyhi ve sellem) Nûr anî olduğu için kendisine melek de denilebilir. Mahlukatın kader ve kazası olduğu için KALEM olarak da tanımlanmıştır. Çünkü O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) Nûr undan bütün kainatın ve içindekilerin kaza ve kader olguları yazılmış ve yaratılmıştır. Sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a beden ve ruhuyla birlikte arşın öteleri miraç ettirilmiştir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ne demişti?
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) demişti ki:
“BÜTÜN PEYGAMBERLER ALLAH’I SENA ETMİŞLERDİR VE RABBİM İSE BENİ SENA ETMİŞTİR (ÖVMÜŞTÜR). HAMD BENİ ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDEREN, BÜTÜN İNSANLARA BEŞİR (MÜJDECİ) VE NEZİR (UYARICI) OLARAK YOLLAYAN, İÇERİSİNDE HERŞEYİN BEYANI BULUNAN FURKAN’I BANA İNDİREN, ÜMMETİMİ EN HAYIRLI ÜMMET KILAN VE VASAT (ARACI) YAPAN, VE ÜMMETİMİ BİRİNCİ VE SONUNCU YAPAN YANİ CENNETE İLK GİRECEK İNSANLAR KILAN AMA YARATILIŞ SIRASI OLARAK EN SON İNSANLAR OLARAK YARATAN, SADRIMI GENİŞLETEN VE GÜNAHLARI BANA ENGELLEYEN, VE ZİKRİMİ YÜCELTEN (“LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH” DERKEN ALLAH’IN İSMİ YANINDA RASULULLAH’I ANMAK İSMİNİ YÜCELTMEKTİR) VE BENİ AÇAN VE KAPATAN YANİ FATİH VE HATEM KILAN ALLAH’ADIR.” MİRAÇDA GEÇEN BU DİALOGDA İBRAHİM (AS) DEMİŞTİ Kİ: “EY PEYGAMBERLER, MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem) BUNUNLA SİZİ GEÇMİŞTİR.”
İmam Cafer-i Sadık (ra) şöyle dedi: “Allah Peygamberini Miraç Gecesi’nde gökler ve yerler üzerinde çömertce şereflendirmiş ve meleklerin önüne geçirmiştir. Sonra gök sakinlerine imam eylemiş ve Onlar içinde peygamberler (as) de vardı. Bu büyük şeref o gün Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) verilmiştir.
Bir sahih hadisinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“ALLAH VERENDİR BEN DE DAĞITANIM. KIYAMETTE İNSANLAR ŞEFAATIMA MUHTAÇ OLACAKLAR TA Kİ İBRAHİM (AS)’A KADAR. HALİL-UR-RAHMAN DAHİ ŞEFAATİME İHTİYAÇ DUYACAKTIR.”
Necmeddin-el-Kubrî İsra Suresi’nin tefsirinde şöyle demiştir: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) isra (gece yolculuğu) yaptığında bütün peygamberlere (as) imam olmuştur.
Eş-Şifa isimli kitapda gelecek olan hadis yer almaktadır.
Cabir bin Abdullah (ra)’tan rivayetle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
“BANA BEŞ ŞEY VERİLMİŞTİR Kİ (BAZISINA GÖRE ALTI), BUNLAR BENDEN ÖNCEKİ PEYGAMBERLERDEN HİÇBİRİNE VERİLMEMİŞTİR:
- BEN, BİR AYLIK MESAFEDE OLAN DÜŞMANIMIN İÇİNE DÜŞEN BİR KORKU İLE YARDIMA MAZHAR OLDUM.
- YER BANA TAHUR, PÂK VE MESCID KILINDI. HER KIM NAMAZ VAKTINE GIRERSE, NEREDE OLURSA OLSUN NAMAZINI KILAR. ÜMMETIMDEN HERHANGI BIRI, NAMAZ VAKTI GIRINCE, BULUNDUĞU YERDE NAMAZINI KILSIN. (HERHANGI BIR YERDE)
- BANA GANIMETLER HELAL KILINDI. HÂLBUKI BENDEN ÖNCEKILERDEN HIÇ KIMSEYE HELAL DEĞILDI.
- BENDEN ÖNCEKI PEYGAMBERLERIN HER BIRI YALNIZ KENDI KAVIMLERINE GÖNDERILIRKEN, BEN BÜTÜN INSANLARA GÖNDERILDIM.
- BANA ŞEFAAT ETME YETKISI VERILDI.” (SAHİH-İ BUHARİ)
RIZIK BENIM OKUMUN GÖLGESI ALTINDADIR VE CIHAD MESLEĞIMDIR. CENNETE ILK GIRECEKLER ÜMMETIM ARASINDAN OLACAKTIR VE YETMIŞ BIN KIŞI HESAPSIZ CENNETE GIRECEKTIR. VE ALLAH BANA BAŞARI VERMIŞTIR, IZZET VE (DÜŞMANLARIN KALPLERINI) KORKU VERMIŞTIR. VE ÖNCEKILERE YASAKLANMIŞKEN ÜMMETIM IÇIN GANIMET HELAL KILINMIŞTIR. VE DINIMIZDE ZORLUK YOKTUR (KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR).
Eş-Şifa kitabında bu şekilde nakledilmiştir.
Kabe’yi yıkmak için Mekke’ye sürülen filleri Allahu Teala’nın helak ettiğini biliyoruz.
Yine Eş-Şifa kitabında nakledildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şunları söylemektedir:
“ADEMOĞLUNUN EFENDISIYIM VE HAMD SANCAĞI ELIMDEDIR AMA GURUR YOK. ADAM (AS)’E KADAR BÜTÜN PEYGAMBERLER (AS) SANCAĞIMIN ALTINDA OLACAKLAR VE MAHŞERDE TOPRAKTAN KALKACAK OLANLARIN ILKIYIM VE CENNET KAPISINI AÇACAK VE IÇERISINE GIRECEKLERIN ILKIYIM VE BENIMLE BERABER MÜ’MINLERIN FAKIRLERI DE GIRECEK AMA ÖVÜNMEK YOK. ÖNCEKILERIN VE SONRAKILERIN EN CÖMERDIYIM AMA ÖVÜNMEK YOK. VE BEN CENNETE GIRERKEN ARKASINDAN EN ÇOK GELINENIM, ÇÜNKÜ EHL-I CENNET YÜZYIRMI TÜR OLACAKTIR VE ONLARIN SEKSENI ÜMMETIMDEN VE GERIYE KALAN KISMI DIĞER BÜTÜN ÜMMETLERIN TOPLAMI OLACAKTIR.”
Eş-Şifa kitabında gerçek tevratta şunların yazılı olduğu nakledilmiştir: “Ben yaratılan ilk peygamberim ve peygamberlerin de sonuncusuyum.” Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“VE BEN UYKUDAYKEN YERLERIN BÜTÜN ANAHTARLARI ELLERIMIN ALTINA GETIRILDI.” Ve O (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
“BEN ÜMMÎ PEYGAMBER MUHAMMED’IM VE BENDEN SONRA PEYGAMBER YOKTUR. BANA KELIMELERIN DERLI TOPLUSU VE KELIMELERIN SONLANMIŞI VERILDI. (YANI BIR KELIMEYLE ÇOK MANA IFADE EDEN IHATALI ANLATIM VE BIR DAHA IZAH GEREKLILIĞI BIRAKMAYACAK ŞEKILDE SONLANMIŞ VE SONUÇ HALLI KELIMELERLE KONUŞMA ÖZELLIĞI) VE BEN CEHENNEM MELEKLERINI VE ARŞ’IN TAŞIYICILARINI ÖĞRETTIM.”
Ve O (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
“RABBIM BANA DEDI KI: İSTE YA MUHAMMED! BEN DE DEDIM: YA RABBI İBRAHIM’I HALIL’IN EDINDIN VE MUSA ILE BIR KONUŞMA KONUŞTUN VE NUH’U SEÇKIN KILDIN VE SÜLEYMAN’A KENDISINDEN SONRA HIÇ KIMSEYE VERMEYECEĞIN ZENGINLIK VERDIN. BUNUN ÜZERINE RABBIM BANA ŞÖYLE DEDI: SANA VERDIĞIM YA MUHAMMED ONLARDAN DAHA IYISI. SANA KEVSER’I VERDIM VE SENIN ISMINI KENDI ISMIMIN YANINA KOYDUM KI GÖKTE ÇAĞRILIR (SÖYLENIR DURUR). VE SENIN IÇIN VE ÜMMETINE IÇIN YERI TEMIZ(PAK) EYLEDIM. ÖNCEKI VE SONRAKI GÜNAHLARINI AFFETTIM. VE SEN YERDE GEZERSIN AMA BAĞIŞLANMIŞ OLARAK. VE SENDEN ÖNCE BUNLARI HIÇ KIMSEYE VERMEDIM. ÜMMETININ KALPLERINI KUR’AN (KITABI) YAPTIM. VE ŞEFAATI SENIN IÇIN SAKLADIM BAŞKA HIÇBIR PEYGAMBER IÇIN DEĞIL.”
İşte bu nedenle Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün halkın ta İbrahim (as)’a kadar şefaatine ihtiyaç duyacağını bildirmiştir. Ve yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) demiştir ki:
“BEN ABDULLAH’IM VE PEYGAMBERLERIN SONUNCUSUYUM. ADEM BALÇIKTAYKEN BEN PEYGAMBERLERIN SONUNCUSUYDUM. BEN İBRAHIM (AS)’IN DUASI VE İSA (AS)’IN MÜJDESIYIM.(BEN TEVRAT’TA GEÇEN ‘MUHAMMED HABIBU-RRAHMAN’DIR’ MÜJDESIYIM). ALLAHU TEALA BUYURDU KI: “SENI BÜTÜN İNSANLIĞA UMUMI GÖNDERDIM VE ÜMMETINE SON VE ILK KILDIM. (DÜNYA HAYATINDA SON GELEN ÜMMET AMA AYNI ZAMANDA CENNETE ILK GIRECEK OLAN ÜMMET) VE SENIN, BENIM KULUM VE RASULÜM OLDUĞUNU IFADE EDENE KADAR (EŞHEDU EN LA ILAHE ILLALLAH VE EŞHEDU ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULUHU) HUTBELERINI GEÇERSIZ KILDIM. SENI YARATIŞDA ILK GÖNDERMEDE SON ELÇI KILDIM. VE SANA YEDI MESANI VERDIM (7 HAMD/ÖVGÜ TÜRÜ). BUNLARI SENDEN ÖNCE HIÇBIR PEYGAMBERE VERMEDIM. VE BEN SENI FATIH (AÇAN) VE HATEM (KAPATAN) KILDIM.”
Demek ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah olmaktan başka hepsidir. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) hakikati mutlaktır. O (sallallahu aleyhi ve sellem) Levh-i Mahfuz’dur, Kalem’dir, Kainat’tır, Akıl’dır, Ruh’tur ve HEPSI’DIR.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
“BEN RUHLARIN BABASIYIM VE ADEM GÖLGELERIN BABASIDIR.”
Allahu Teala, Zat’ının kemaliyle Hakikat-i Muhammedî’ye tecelli etmiş ve O tecelli İsmullahi-l Azam olarak bütün batınların batını ve zahirlerin zahiri olarak yansımıştır. Sallallahu aleyhi ve sellem.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Kemalullah ve Sıfatullah’ın O Nûr’daki tecellisidir, O Ruh’daki tecellisidir. O ruhuyla (sallallahu aleyhi ve sellem) İsm-i Azam ile irtibatlı olandır o makamın sahibidir. İsmu-l Azam Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) makamıdır. O (sallallahu aleyhi ve sellem) İsmu-l Azam’ın batını (içi) ve zahiridir (dışı). Bunun kimse kokusunu dahi alamaz ve alanlar da zaten konuşamaz. Peygamberler (as) ve arzın kutupları, sıddıkları sadece Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sıfatının tecellisidirler, ama Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah Subhanehu ve Teala’nın kemali, esması ve sıfatının tecellisidir. O (sallallahu aleyhi ve sellem) meleklerin Nûr’u ve tesbihidir. Yani melekler O’nun tesbihiyle tesbih etmekteler. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvveti Adem ve diğer peygamberlerin (as) nübüvvetinden öncedir. Melekler O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) önce başka peygamber tanımadılar. O (sallallahu aleyhi ve sellem) Mutlak Peygamber’dir ve bütün peygamberler (as) O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) halifesi ve takipçisidirler. Nihayet bizatihi kendi şeriatiyle geldi ve bütün önceki şeriatleri kaldırdı ama O’nun şeriatini iptal (nesh) eden hiçbir şeriat gelmedi. Çünkü diğer şeriatler de O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) şeriatinden alınmadır ve değişik zamanların insanlarına gündemlerine uygun olarak kendi peygamberlerinin diliyle ifade edilen şeriatler Şeriati Muhammediyye’den neş’et etmiştir. O (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin ilki ve sonuncusudur. O (sallallahu aleyhi ve sellem) ruh ve bedenle öncedir, zira O’nun beden maddesi herşeyin maddesinden önce mevcuttu ve herşeyin maddesi O’ndan geldi.
İbn El-Cûzî dedi ki:
“ALLAHU TEALA MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’I YARATMAYI MURAD ETTIĞINDE CIBRÎL (AS)’E BEYAZ BALÇIK GETIRMESINI EMRETTI. SONRA CIBRÎL (AS) EL-FIRDEVS’ MELEKLERININ YANINA INDI VE (ŞIMDIKI) KABRININ BULUNDUĞU YERDEN BIR AVUÇ PARLAYAN AK BALÇIK ALIP GETIRDI. SONRA O BEYAZ BALÇIK CENNET PINARININ SUYUNUN BUHARIYLA KARIŞTIRILARAK NIHAYET BEYAZ BIR INCI OLANA KADAR HAMUR GIBI YOĞURULDU. O INCI YOĞUN IŞIK SAÇMADAYDI. SONRA ARŞ’IN, KÜRSI’NIN, GÖKLERIN, YERLERIN (BÜTÜN KAINATIN) MELEKLERI O’NU TAVAF ETTILER VE ADEM (AS)’I HENÜZ TANIMADAN O’NU (sallallahu aleyhi ve sellem) TANIDILAR. SONRA RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ALLAH’IN YARATTIĞIN HER ŞAHISA; ADEM (AS)’DAN SON INSANA KADAR GÖNDERILDI.”
İmam-ı Suyutî ve Subkî bunu sahih hadis olarak kabul etmişlerdir.
Bu nedenle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) demiştir ki:
“VE BEN BÜTÜN INSANLARA UMUMI OLARAK GÖNDERILDIM, ADEM (AS)’DEN SUR’A ÜFÜRÜLENE (MAHŞERE) KADAR.”
İmam-ı Barizi de böyle nakletti ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın cemad ve hayvanat için de gönderildiğini ilave etti ve delil olarak Rasulullah’ın peygamberliğine şehadet eden ve doğrulayan kertenkeleyi, taşları ve Ağaçları zikretti. Evet, O (sallallahu aleyhi ve sellem) cemad ve hayvanata da elçi olarak gönderilmiştir.
Allahumme salli ve sallim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve ala âli seyyidina Muhammed, esselatu vesselamu aleyke ya seyyidi ya Rasulallah…
Hz. Ali (ra)’den gelen bir rivayet şöyledir:
“YA RASULALLAH, SEN NEYDEN YARATILDIN? DİYE SORDUM. BUNUN ÜZERİNE RASULULLAH (SAS) GÖZLERİNİ KAPATTI VE TERLEDİ VE DEDİ Kİ: “YA ALİ!
GÖKLERE MİRAÇ ETTİRİLDİĞİMDE VE RABBİMİN HUZURUNDA İKİ YAYIN BİRLEŞİMİ KADAR BELKİ DAHA DA YAKIN BULUNDUĞUMDA VE PEK ÇOK BİLGİLER VAHYETTİĞİNDE DEDİM Kİ: “EY RABBİM, BENİ NEYDEN YARATTIN? BU SUAL ÜZERİNE ALLAHU AZZE VE CELL:
“CELALİME YEMİN EDERİM Kİ SENSİZ NE CENNETİMİ NE DE CEHENNEMİ Mİ YARATIRDIM.” BUNUN ÜZERİNE SORDUM: “BENİ NEYDEN YARATTIN?” DEDİ Kİ:
“YA MUHAMMED, SENİN NÛR’UNUN HİKMETİNİN SAFİYETİNE BAKTIĞIMDA SENİ KUDRETİMLE YARATTIM VE EN GÜZEL BİÇİMDE HİKMETİMLE YARATTIM. VE SONRA O NÛR’U ŞEREFLENDİRMEK ADINA AZAMETİMİN YANINDA EYLEDİM. O NÛR’UN, SAFİYET VE HİKMET IŞIĞINDAN ÜÇ KISIM ÇIKARTTIM. SENİ VE EHL-İ BEYTİNİ O NÛR’UN BİRİNCİ KISMINDAN YARATTIM. İKİNCİ KISMINDAN İSE HANIMLARINI VE ASHABINI YARATTIM. ÜÇÜNCÜ KISIMDAN İSE EHL-İ BEYTİNİ SEVENLERİ YARATTIM. KIYAMET GELDİĞİNDE YA MUHAMMED, HERKES KENDİ AİLESİNİN, GRUBUNUN SEVDİKLERİNİN YANINA GİDER VE BEN O NÛR’U KENDİME GERİ ÇEKERİM. VE SONRA SENİ, EHL-İ BEYTİNİ, HANIMLARINI, ASHABINI VE SİZİ SEVENLERİ RAHMETİMLE CENNETİME ALIRIM. BUNLARI BENDEN ONLARA HABER VER YA MUHAMMED.”
İbn El-Cûzî’nin El-Vefa isimli kitabından ve İbn Ebi Camra’nın Behcetin-Nufûs isimli kitabından ve İbn Seba’nın Şifa es-Sudûr isimli kitabında yer alan bir hadis şöyle:
“ALLAHU TEALA ADEM (AS)’İ YARATTIĞINDA SIRTI ÜZERİNE RASULULLAH’IN HAKİKATİNDEN BİR AVUÇ BIRAKTI. BUNUN ÜZERİNE ADEM (AS) KUŞ SESİ GİBİ BİR SES İŞİTMEYE BAŞLADI VE SORDU: “YA RABBİ BU SES NEYİN NESİDİR?” ALLAHU TEALA: “O NÛR’U MUHAMMED’İN TESBİHİNİN SESİDİR YA ADEM, O’NU PEYGAMBERLERİN SONUNCUSU OLARAK SENİN BELİNDEN (SULBÜNDEN)ÇIK ARTACAĞIM. AL YA ADEM O NÛR’U BELİNDE TAŞI AMA SENİNLE BENİM ARAMDA BİR SÖZLEŞME OLMASI ŞARTIYLA. ASLA TEMİZ RAHİMLERDEN BAŞKA RAHİMLERE VERMEYECEĞİNE DAİR SÖZ VERECEKSİN.” BUNUN ÜZERİNE ADEM (AS) DEDİ Kİ: “TAMAM YA RABBİ, TEMİZ ERKEKLERDEN TEMİZ KADINLARA AKTARILACAĞINA DAİR SÖZ VERİYORUM VE BU ŞART İLE SÖZLEŞMENİ KABUL EDİYORUM.” SONRA MUHAMMED (SAS)’İN NÛR’U ADEM (AS)’İN SIRTINDA PARLAMAYA BAŞLADI VE NÛR’U GÖREN MELEKLER SİRAYA DİZİLİP ADEM’İN SIRTINA BAKAKALDILAR VE EN GÜZELİ GÖRDÜKLERİ İÇİN SUBHANALLAH DEDİLER. ADEM (AS) BUNU GÖRÜNCE DEDİ: “YA RABBİ, MELEKLER SIRAYA DİZİLMİŞ ARKAMDAN BAKIYORLAR.” ALLAHU TEALA DEDİ: “YA ADEM, O’NLAR SENİN SIRTINDAN GETİRECEĞİM SON PEYGAMBER’İN NÛR’UNA BAKIYORLAR.” ADEM (AS) DEDİ: “YA RABB, O’NU (SAS) BANA DA GÖSTER! BUNUN ÜZERİNE ALLAHU TEALA ADEM’E O NÛR’U MUHAMMEDİ (sallallahu aleyhi ve sellem) GÖSTERDİ. MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’İ GÖREN ADEM (AS) HEMEN İMAN ETTİ VE ŞEHADET PARMAĞINI O’NA DOĞRULTARAK ŞEHADET GETİRDİ VE LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH DEDİ. ADEM (AS) SONRA DEDİ Kİ: “YA RABBİ, O NÛR’U ÖN TARAFIMA GETİR Kİ MELEKLER BANA ARKAMDAN DEĞİL ÖNÜMDEN BAKSINLAR.” BUNUN ÜZERİNE O NÛR ADEM (AS)’IN ALNINA GETİRİLDİ. O NÛR (IŞIK) ADEM (AS) ALNINDA GÜNEŞ VE DOLUNAY GİBİ PARLAMAKTAYDI. MELEKLER İSE SIRA SIRA DİZİLEREK O’NU İZLİYOR VE GÖRDÜKLERİ EN GÜZELİN KARŞISINDA SUBHANE RABBUNA DİYORLARDI. BUNU ÜZERİNE ADEM (AS) DEDİ Kİ: “YA RABB, O’NU ÖYLE BİR YERE GETİR Kİ BEN DE GÖREYİM. BUNUN ÜZERİNE ALLAHU TEALA O NÛR’U ADEM’İN ŞEHADET PARMAĞINA GETİRDİ. ADEM (AS) PARMAĞINA BAKIP: “EY BENİM RABBİM, O NÛR’DAN BELİMDE HİÇ KALDI MI?” DİYE SORDU. ALLAHU TEALA: “EVET KALDI. O’NUN ASHABININ NÛR’LARI KALDI.” DEDİ. ADEM (AS): “YA RABBİ, O’NLARIN NÛR’LARINI DA DİĞER PARMAKLARIMA GETİR.” DEDİ. BUNUN ÜZERİNE EBU BEKR (RA)’İN NÛR’U ORTA PARMAĞA, ÖMER (RA)’İN NÛR’U YÜZÜK PARMAĞINA, OSMAN (RA)’IN NÛR’U KÜÇÜK PARMAĞA VE ALİ’NİN NÛR’U İSE BAŞPARMAĞA GETİRİLDİ. NİHAYET İKİ ELİNİN DE PARMAKLARI IŞIL IŞIL PARILDAMAKTAYDILAR. CENNETTE KALDIĞI MÜDDETCE DE ÖYLE KALDI. NE ZAMAN Kİ ADEM (AS)’İN DÜNYAYA GELMESİ VUKU BULDU İŞTE O VAKİT O NÛR’LAR ADEM (AS)’İN ELLERİNDEN VE PARMAKLARINDAN TEKRAR BELİNE ÇEKİLDİLER.”
Ve bir de şu rivayet var:
“ALLAHU TEALA ADEM (AS)’İ YARTTIĞINDA O’NA SORMASI İÇİN İLHAM VERDİ. ADEM (AS) ŞÖYLE SORDU: “YA RABBİ, BENİ NEDEN MUHAMMEDİN BABASI OLARAK İSİMLENDİRDİN.?” RABBİ O’NA (AS) DEDİ: “BAŞINI YUKARI KALDIR YA ADEM.” DEDİ. ADEM (AS) BAŞINI YUKARI KALDIRDIĞINDA ARŞU-ALA’NIN SADRINDA NÛR -U MUHAMMED’İ GÖRDÜ VE DEDİ: “YA RABBİ,O NÛR DA NEDİR? ALLAHU TEALA DEDİ: “O SENİN ZÜRRİYETİNDEN GELECEK OLAN PEYGAMBERİN NÛR’UDUR. O’NUN GÖKTE İSMİ AHMED VE YERDE MUHAMMED’DİR. O OLMASA SENİ YARATMAZDIM. NE SENİ, NE GÖKLERİ NE DE YERLERİ YARATMAZDIM.”
Ve El-Hâkim Ömer (ra)’in rivayet ettiği şu hadis-i şerifi sahih olarak nakletmiştir:
“ADEM (AS) MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’İN İSMİNİ ARŞU-ALA ÜZERİNDE YAZILMIŞ GÖRÜNCE ALLAHU TEALA ADEM(AS)’E: “MUHAMMED OLMASA SENİ YARATMAZDIM.” DEMİŞTİR.”
Ehl-i ilim ve O’nlar arasında İbnu-l Arabî Rasulullah’ın binlerce isminin olduğunu ancak en meşhur isimlerinin Seyyidina Muhammed, sonra Ahmed sonra Mahmud olduğunu söylemişlerdir. Bu nedenle diyebiliriz ki O’nun peygamberliği O isimler henüz herhangi bir yere yazılmadan mevcuttu. Sudan da önce idi çünkü Arş da sudan yaratıldı. O su ise Nûr’u Muhammed’in buharıydı. O’nun Nûr’undan Ruh’undan ve Beden’inden ilk meydana gelen su idi. Sonra herşey O sudan yaratıldı. Arş, Kalem, Levh-i Mahfuz. Bu durum henüz Peygamber Nûr’unun dağılımından önceydi. Allahu Teala’nın Kalu-Bela’da ruhlardan şehadet (söz) alması Nûr’un dağılım vaktiydi. Nûr dağılımında Allahu Teala:
“BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?” (DEMİŞTİ DE) ONLAR: “EVET (RABBİMİZSİN), ŞAHİD OLDUK” DEMİŞLERDİ.(A’RÂF, 172)
Bu misak alma olayı Nûr’un dağılımında gerçekleşti Hakikat-i Muhammediyye (sallallahu aleyhi ve sellem) bundan önce var idi. Önce O Nûr sonra O Nur’un sonucu olarak su var oldu ve sudan da bütün her şey yaratıldı önceden de ifade ettiğimiz gibi.
Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi:
“HERŞEY SUDAN YARATILDI.”
O halde su O’nun Nûr’undan yaratıldı ve herşey de sudan yaratıldı. Bu durumda O’nun Nûr’undan gelen ilk yaratık olan su için, peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) bir sıfatıdır diyebiliriz. Zira O’nun Nûr’undan ilk yaratılan su O’nun hakikatlerinden bir hakikattir.
İmam-ı Ahmed, Tirmizî ve İbni Mace’nin sahih ve hasen dedikleri gibi İbni Cerîr, İbnu-l Munzir ve Eş-Şeyh’in babası ve Beyhaki Ebu Ruzayn’nin şu rivayetini Esma ve Sıfat isimli kitabta naklettiler.
Ebu Ruzeyn (ra) dedi:
“BEN DEDİM Kİ: “YA RASULALLAH, MAHLUKALTI YARATMADAN ÖNCE RABBİMİZ NEREDEYDİ?
RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) DEDİ Kİ: “O (CC) BÜTÜNDEYDİ. ALTINDA VE ÜSTÜNDE HAVA YOKTU.SONRA ARŞINI (TAHTINI) SU ÜZERİNDE YARATTI.”
Diğer rivayette: “ALLAH VARDI VE O’NUNLA BİRLİKTE HİÇBİR VARLIK YOKTU.” Buyurulmaktadır.
Allah’tan başka herşey yaratılmıştır. Allah mekandan münezzehtir. Ancak Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu suali ret etmemiş bilakis cevaplamıştır. Allah’ın muhakkak ki var olduğunu, ancak mekan şartı olmadan ve üstünde, önünde altında hava bulunmaksızın mevcut olduğunu anlatmıştır. O (CC) Azamet ve Celaline uygun olarak vardı. Arapça’da NEREDE sözcüğü AYNA olarak ifade edilirse sadece mekan ile bağlantılı kullanılmaz VARLIK yani MEVCUDİYET de sorulmuş olabilir .
Umumi Nûr, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Nûr’udur. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Nûr’undan Allah’a bakılır. Allahu Teala’nın çevresinde olan Nûr Allah’ı görebilmek için olan Allah’ın Nûr’udur, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ise Allah’ın Nûr’udur .
Bunun izahı: Lamba’da ışık vardır ama ışık lamba değildir. Ama yine O ışık sayesinde lambayı görmek ve bilmek mümkündür. O umum Nûr’dan Allah görülür. Bu nedenle Allahu Teala Nûr Suresi’nde “O’nun Nûr’unun misali…”derken Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i işaret etmektedir. Allah Nûr’ullah sayesinde bilinir ve tanınır ve Kendisine ibadet edilir. Hava sonra yaratıldı önce yoktu. Allah’ın tecellisi olarak sadece Nûr vardı, Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)’nın Nûr’u. Nûr-u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın bir mucizesi olarak NÛR -ULLAH’tandır. Demek ki Allahu Teala mahlukatı yaratmadan önce tecelli etti ve O tecelli ise Kendi Nûr’uydu. Ve yine demek ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Umumi Nûr’u ve Umumi Hakikati Allahu Teala hariç herşeyi kuşatmıştır. Bütün kainat Nûr’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’den yaratılmıştır ve yine O’nun vesilesiyle Allah tanınır, bilinir ve Kendisine kulluk edilir. Necm Suresi’nde ifade edilen:
“NİTEKİM (İKİSİ ARASINDAKİ UZAKLIK) İKİ YAY KADAR (OLDU) VEYA DAHA YAKINLAŞTI.” (NECM, 9)
Sadece Allah ve Nûr’u vardı. İşte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın kendisiyle miraç yaptığı hakikati budur. Yukarıdaki hadis’de ifade edilen O bir tek Nûr ve umumi Nûr Allahu Teala’nın tecellisidir.
Su O Nûr’un buharından gelmiştir. Bu, umumi olarak varlığı ifade edilen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Nûr’u ve suyudur ve her şeyin kendisinden meydana geldiği ilk Nûr’dur. Tıpkı bütün dalların kendisinden çıkarak ışık saçtığı bir Ağaç gibidir. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Nûr ani’dir ve Nûr’dur. O Nûr’dan su damlacıkları damlamış ve su oluşmuştur. Bu nedenle yağmur yukarıdan aşağı doğru zahir ve hakikat olarak inmektedir ve batın olarak da Kur’an’dır. Zira Kur’an’ın Nûr’u mü’minlern uymaları için kalplerine yukarıdan inmektedir. İnsanlar ise yerli ya da yerdendir. Kur’an Vahyi mü’minlerin kalplerine gelir ve dolayısıyla insanları aydınlatır ve besler.
Bunun Allahu Teala’nın muradıyla da alakası vardır. Henüz sadece Allahu Teala ve O’nun Nûr’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) bulunduğunda Allahu Teala bütün mahlukatını yaratmayı ve O’nların rızıklarını takdir etmeyi murad ettiğinde, Nûr’undan Hakikat-i Muhammediyye (sallallahu aleyhi ve sellem)’yi çıkartmıştır. O hakikatten Allahu Teala alemleri yaratmıştır, yukarıdaki ve aşadakileri, gökler gibi yukarıdakileri ve yerler gibi aşağıdakileri, Cennet ve Cehennemi vesaire muradına uygun olarak yaratmıştır. O, Subhanehu ve Teala Peygamberine peygamberliğini göstermiş ve öğretmiş ve Adem (as)’den önce O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) pergamberlik müjdesini vermiştir. Diğer bir hadis’de ifade edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberken Adem (as) henüz ruhu ile bedeni arasındaydı. Sonra Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’den bütün ruhlar gelmiştir. Sonra Mele-i Ala (yüce topluluk) sakinleri meydana geldi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den tevhit dersi aldılar. Bu nedenle ruhların ırkı (türü) bütün ırklardan (türlerden) üstündür ve istisnasız bütün mahlukatın en büyük atasıdırlar. Hangi özellikleriyle diye akıllara gelebilir. Nûr’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’den ilk yaratılan kapsamlı yaratıklar ve Nûr’u Muhammed’in gölgesi veya tecellisi olarak. Diğer yaratıklar ise sudan yaratılmışlardır. Yani Nûr’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tecellisinden veya gölgesinden ruhlar meydana gelmiştir ve O Nûr’un buharı su damlaları olarak damlayınca onlardan da bütün diğer yaratıklar yaratılmışlardır.
Henüz hesaplanabilecek bir zaman yokken yaratma vakti geldiğinde önce Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ismi beden ve ruh halindeyken meydana gelmiş ve balçığı (arızi/ topraksı yaratılışı) ise sonradan meydana gelmiştir. Ama O (sallallahu aleyhi ve sellem) beden ve ruh olarak önceden vardı ve Muhammed olarak tanımlanmış ve kadr-u kıymeti henüz beşer olarak gelmeden Gizli Hazine olarak bilinmekteydi. O halde Allahu Teala’nın bütün hazineleri emirleri ve bütün hayırlar O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) vasıtasıyla gelmektedir. Allahu Teala kaza ve kaderi yazmış ve kainatın tepesine bir kubbe olarak bırakmıştır. Dolayısıyla bütün yaratılmışlara bir çatı konumundadır.
Bir arş vardır bir de kürsî. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“YA EBU ZERR, YEDİ GÖĞÜN KÜRSİ YANINDAKİ DURUMU BİR ZİNCİR HALKASININ ÇÖLE BIRAKILMASINDAN BAŞKA NEDİR Kİ!”
(Yani, gökler kürsi yanında çöle atılmış bir zincir halkası gibi küçük kalır.) Ve kürsî de arş yanında çöl üzerindeki bir zincirin ucu gibidir.
İbni Abbas (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın şöyle dediğini rivayet etti:
“ALLAHU TEALA LEVH-İ MAHFUZ’U BEYAZ BİR İNCİDEN YARATTI. O’NUN YAPRAKLARI İSE YEŞİL BİR YAKUT İÇİNDEDİR. KALEMİ DE NÛR’DUR KİTABI DA NÛR’DUR. ALLAHU TEALA PEYGAMBERİNE İKİ MENKİBE VE İKİ DERECE VERMEKLE O’NU BÜTÜN MAHLUKATINDAN ŞEREFLİ KILMIŞTIR. HİÇ KİMSE BUNA TAMAH EDEMEZ. ÇÜNKÜ BUNA ASLA ULAŞAMAZLAR.”
Bunu nasıl izah ederiz? Şöyle ki, birinci rütbe ya da derece alimlerin de dediği gibi 3 şeydir: Ezelde bütün alemlerin aslı olan ve Allahu Teala’nın kemaliyle tecelli ettiği makamdır. Zat’tan, Esma’dan ve Sıfat’dan Hakikat-i Muhammediyye’ye ilk tecellidir. İşte O hakikat-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) her şeyin hakikatidir. O Nûr ve hakikatin ilki Nûr’u Ahmed’dir, hem ilk yaratılan hem ilk kamil insandır hem de bütün alemlere asıldır. Yani her şey O Nûr’dan yaratılmıştır.
İbnu Kattan’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“MUHAKKAK Kİ ALLAHU TEALA NÛR’UNU (SEYYİDİNA MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’İN NÛR’UNU) ADEM (AS)’DEN ÖNCE YARATMIŞTIR, HEM DE ONDÖRTBİN YIL ÖNCE.”
Başka bir rivayette ise: “VE O NÛR TESBİH ETTİ.” İlavesi vardır.
Burada ifade ettiklerimiz dedillere dayanmaktadır. Bu beyanlardan Allah’ın yarattıklarının tümünün aslının Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) olduğu anlaşılmaktadır. Bütün yaratılan ve yapılanların aslı Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir. Cabir hadisi bu konuda çok açıklayıcıdır ve diğer hadisler de konu bütününü desteklemektedir. Cabir’in rivayeti zaten mütevatir hadis derecesindedir ve Kur’an gibidir inkarı ve reddi mümkün değildir. Zerkânî de bu hadisi teyit ederek nakletmiştir. İmam-ı Buseyrî şiirinde: “Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e İlah demedikten sonra hepsini diyebilirsin. O bir inci idi ve her şey O İnci’den yaratılmıştır” Demiştir. Eş-Şifa kitabının sahibi ve diğer alimler bunu tasdiklemişlerdir.
Mesela, hurma çekirdiği hurma ağacının aslıdır, hurmanın aslı ve dalların aslıdır. Demek ki hurma ağacı ve hurma ve hurmanın özellikleri hurma çekirdeğinde mevcuttur. Hurma ağacının kendisi zaten hurmanın içindedir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın kainatla durumu da bunun gibidir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) güneş ve kainat ise O güneşin ışığı gibidir. O bütün ışıkların (Nûr’ların) aslıdır, aynen bir annenin oğluna asıl teşkil ettiği ve su’yun canlıların aslı olduğu gibi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün varlıkların kendisinden yaratıldığı bir yaratıktır. Allahu Teala O’nun dışında, O’ndan ayrı hiç bir şey yaratmayı istememiş ve yaratmamıştır. Allahu Teala insanı, İlahî hikmeti gereği Adem (as)’in suret ve resminden başka biçimde yaratmak istememiştir. Buna hayret etme, bu normaldir, Çünkü olanlar Allah’ın hikmeti ve muradı gereği olurlar.
O (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün asılların aslıdır. Allah’tan gayrı her şeyin aslıdır. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sağ tarafından bütün salihleri ve hayırları yaratmış ve sol tarafından bütün şerler yaratılmıştır. Bütün hayır kapılarının anahtarları sağ elinde ve şer kapılarının anahtarları da sol elindedir ve bütün hazineler O’nun ayaklarının altındadır. Mü’minlerin isimleri tam olarak sağ elindedir ve kafirlerin isimleri tam olarak sol elindedir. O (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyada ve ahirette mutlak halifedir ve bütün peygamberler (as) O’nun vekilleridir, bu vekalet sadece O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvvetiyle ilgili rütbe ve makamıyla değil. O’nların (as) büyüklükleri elbette büyüktür, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) meydana gelişine kadar. Zira O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) büyüklüğü yanında her büyük silinmektedir. Çözüm O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ellerindedir. Peygamberler (as) O’ndan rahmet almışlardır. Bu nedenle İsra ve Mi’raç Gecesi’nde O’nlara (as) imamlık yapmıştır. Bu nedenle mahşerde O’nlara (as) da şefaat edecektir. Ulema (alimler) davayı taşımakta kıyamete kadar O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) vekilleridir. Zira alimler İslam’ı tebliğde, davayı taşımakta ve insanlara aktarmakta Beni İsrail peygamberleri (as) gibidirler. Evet, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetinin alimleri sadece dava taşıma ve aktarma yönünden O’nun vekilleridirler rütbe ve makam yönünden değil. Rütbe ve makamı sadece kendisine aittir, Allah’ın salatı ve selamı O’nun üzerine olsun.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer yaratıklar yanında kimdi veya Onlarla mukayesesi nasıldır?
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)‘in kendi ifadelerinden okuyalım:
“BEN KUREYŞÎ VE HAŞİMÎ OLAN ABDULLAH’IN OĞLU MUHAMMED’İM. BEN KIYAMETTE GELEN VE KENDİSİNE EN ÇOK UYULANIM. CENNET KAPISINI ÇALACAK OLANLARIN İLKİYİM. MAHŞER MEYDANINDA TOPLANMAK ÜZERE TOPRAKTAN ÇIKACAK İNSANLARIN İLKİYİM. BEN ONLARA HUTBE VERECEK OLAN HATİBİM VE UMUTLARI TÜKENDİĞİNDE ONLARA MÜJDECİYİM. O GÜN HAMD SANCAĞI BENİM ELİMDEDİR AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK. ADEMOĞULLARI İÇİNDE EN CÖMERDİYİM, RABBİM KATINDA EN ŞEREFLİYİM AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK.YERİN KENDİSİ İÇİN YARILDIĞI İLK KİŞİYİM. SONRA EBU BEKİR VE SONRA ÖMER’DİR. SONRA CENNETU-L BAKİYE DE YATANLAR KALKARLAR (MEDİNE’DE MESCİD-İ NEBEVÎ YANINDAKİ MEŞHUR KABRİSTAN) VE YANIMA GELİRLER. SONRA MEKKE’DE DEFNOLUNANLARIN KALKIP GELMELERİNİ BEKLERİM. BEN KIYAMETTE ADEMOĞULLARININ SEYYİDİ/ EFENDİSİYİM. BEN KENDİSİ İÇİN KABRİNİN AÇILACAĞI İLK KİŞİYİM. ŞEFAAT YETKİSİ ALACAK VE ŞEFAAT EDECEKLERİN İLKİYİM. ADEM OĞULLARININ EFENDİSİYİM AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK. LİVA-İ HAMD SANCAĞI ELİMDEDİR AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK. ADEM (AS)’DEN İSA (AS)’YA KADAR SANCAĞIMIN ALTINDA OLMAYAN HİÇBİR PEYGAMBER YOKTUR. BÜTÜN PEYGAMBERLERİN YÖNETİCİSİYİM AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK. PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUYUM AMA BUNDA ÖVÜNMEK YOK.BEN ARAP’LARIN EN HAYIRLISIYIM BEN BİRİNCİSİYİM TIPKI SUHAYİB’IN ROMALILARIN BİRİNCİSİ, SELMAN’IN FARİSİ’LERİN BİRİNCİSİ, BİLAL’İNDE HABEŞİLERİN BİRİNCİSİ OLDUĞU GİBİ. BEN KUREYŞ İÇİNDE ARAP’ÇA KONUŞANLARIN EN İYİSİYİM. BENİM DİLİM İBNİ BEKİR OĞLU BENİ SAAD’IN DİLİ. (RASULULLAH(sallallahu aleyhi ve sellem) O’NLARIN LEHÇESİ İLE KONUŞURDU) BEN HAYATTA İKEN KAVUŞTUKLARIMA VE BENDEN SONRA DOĞACAK OLANLARA GÖNDERİLMİŞ BİR ELÇİYİM. CENNET KAPASINA DAYANARAK KAPIYI İLK ÇALAN OLACAĞIM. MÜSLÜMANLARIN GRUBUYUM VE KEVSER HAVUZUNUN SAHİBİYİM. BEN MUHAMMED’İM, AHMED’İM VE MUKAFFA’YIM YANİ KENDİSİNDEN BAŞKA KİMSENİN GELMEDİĞİ SONUNCUYUM VE EL-HAŞR’IM VE TEVBE VE RAHMET PEYGAMBERİYİM. BEN MUHAMMED’İM, AHMED’İM VE RAHMET VE MELHAMET (CİHAD) ELÇİSİ’YİM. BEN CİHADLA GÖNDERİLDİM. BEN ATAM İBRAHİM(AS)’İN DUASIYIM VE İSMİMLE GELECEĞİMİ EN SON MÜJDELEYEN İSA (AS)’NIN MÜJDESİYİM. BEN HİKMET EVİYİM VE ALİ DE O EVİN KAPISIDIR. BEN İLİM ŞEHRİYİM ALİ DE O ŞEHRİN KAPISIDIR. BÜTÜN PEYGAMBERLER(AS) HALKIN ÇOCUKLARIDIR, ANALARI FARKLI AMA DİNLERİ BİRDİR. BEN MÜ’MİNLER KATINDA KENDİLERİNDEN ÖNCELİKLİYİM. BEN ALLAH’IN ŞAHİDİYİM. MAHŞERDE DURUMU ZOR OLANIN ARDINDAN GİDERİM, TA Kİ ALLAH O’NU YÜKSELTEREK CENNETİNE KOYANA KADAR.”
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi hakkında bunları söylemiştir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın babası Abdullah’ın ataları ta Adem (as)’e kadar Ademoğullarının en iyisidirler. Ve Vehb’in kızı Âmine’den ta Hz. Havva’ya kadar Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın bütün anneleri sıddikalardandırlar. Ve süt anneleri de insanların en temizlerindendir. Ataları ve anaları ta Adem (as)’e ve Hz. Havva’ya kadar en temiz ve en hayırlılardandır. Kadınların efendisi Âmine erkeklerin efendisi Abdullah’tan hamile kalınca o iki hayır Kutupları, yaratılmışların en hayırlısını ve efendisini ortaya çıkartmak için buluşmuş oldular. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan sonra bütün putlar helak oldu. O (sallallahu aleyhi ve sellem) Rebiulevvel’in 12’sinde sabah namazına yakın bir vakitte doğdu. Geceyi gündüzle bağlamak ve zulumatın (karanlığın) üzerine nur (ışık) getirmek ve karanlığı aydınlığa tebdil etmek için. O vakte kadar melekler gökleri yukarılardan haber çalmak isteyen şeytanlardan korurlar ve o’nları taşlarlardı. Ancak Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın doğumundan sonra şeytanlar yukarılara çıkıp haber çalma imkanına sahip değillerdir. Dünya göğünün dışına çıkamazlar ve aşağıdan taşlanırlar. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuyla Kayserlerin sarayları yıkılmış ve yüzlerce belki binlerce yıl hiç sönmeyen mecusilerin şirk yaparak tapındıkları ateşleri sönmüştür. Hz. Âmine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın doğumunda üç tane sancak (bayrak) görmüştür. Biri doğuda biri batıda üçüncüsü de Kabe üstündeydi. Sonra doğum sancıları başlamış ve nihayet Kainatın Efendisinin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumu gerçekleşmiştir.
Önemli bir bildiri: Tahiyatta “Allahumma salli ala Muhammadin ve ala ali Muhammad” derken Rasulullah’ın isminin önünde ‘Seyyidina’ sözcüğü kullanılmaz diyenlere duyurulur ki! Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisi ne buyurur? “Ben Cennet ehlinin seyyidiyim, Ademoğullarının seyyidiyim ama bunda övünmek yok. Allahu Teala Yahya (as) için O bir seyyiddir (efendidir) derse buna ne demeli. O halde bize ne oluyor da bütün peygamberlerin imamına seyyid demiyoruz. Tahiyyatta ismi okunacak durumda olan birine neden seyyidina Muhammed demeyelim? Eğer ‘bana seyyid demeyin’ demişse kendisi bu O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) tevazuundandır. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) değerini bu derece bilip de seyyid demeyenler İslam’a göre vebal altındadırlar.
Ensar’dan bir kabile şeyhi vardı toplumda oldukça saygı değer gören birisiydi, Rasulullah’ın geldiğinde O zat yanında oturanlara seslenerek “Seyyidiniz için ayağa kalkın.” Demiştir. Biz niçin O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) seyyid demiyelim.
Es-selamu aleyke ya Siracu-n-Munîr (aydınlatan lamba).
Es-selamu aleyke Eyyuhes-sadıku-l Emîn (doğru ve emin olan).
Es-selamu aleyke ya Rahmet-Allah lil alemîn (alemlere Allah’ın rahmeti)
Es-selamu aleyke ya Fatih ya Hatem. Bütün kapalılıklara Fatih ve kendinden öncekilere kapanış olan.
Es-selamu aleyke ya Ebu-l Kasım’ın babası.
Es-selamu aleyke ya Allah’ın en büyük halifesi bütün yaratılmışlar içinde ve ve arzda.
Es-selamu aleyke ya El Azam’ın tecelliyâtı.
Es-selamu aleyke bütün yaratılmışların bütün lisanlarından.
Es-selamu aleyke bütün selam çeşitleriyle.
Es-selamu aleyke sen’den sana ve ruhların hakikatlerinden sana.
Es-selamu aleyke senin en büyük hakikatinden sana.
Es-selamu aleyke en büyük olan Allah’tan sana.
Es-selamu aleyke yarattıklarınının nefeslerini yaratandan sana.
Es-selamu aleyke ya Habiballah, ya Rasulallah.
Es-selamu aleyke her selam ile.
Es-selamu aleyke ya Rasulullah’il Azam.
Allahumma Salli ala Sayyidina Muhammad, kapalıları açan ve öncekileri (dönemleri) kapatan ve Hakk’tan Hakk’a başarılı olan. Sırat-ı Mustakim’e hidayet eden. Ve selam O’nun üzerimizdeki hakkı olarak ailesine O’nun Hakk katındaki değerince olsun.
Es-selamu aleyke ya seyyidina ya Mevlana Muhammed.
Es-selam Allah’tan ve bütün halkullah’tan sana olun ey Abdul-Muttalib oğlu seyyidina Abdullah’ın oğlu.
Es-selamu Fadlullah’tan sana.
Es-selamu sana seni bütün mahlukatı üzere faziletli kılandan.
Es-selamu aleyke Eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh. Es-selamu aleyke ey kadınların en şereflisi olan Vehb’in kızı Hz. Amine’nin oğlu.
Es-selamu aleyke Allah’tan sana ey beşir (müjdeci) ve ey nezir (uyarıcı).
Es-selamu aleyke Allah’ın yarattığı her selam ile. Allahumme salli ala seyyidina Muhammed. Öyle bir salatu selam ki ya Rabb, onunla hepimize hayır kapılarını aç ve bize ihtiyaçlarımızı kolay eyle ve bütün şer kapılarını bize onunla kapat ve tüm zorlukları bizden uzaklaştır.
Allahumma Salli ala Sayyidina Muhammad, kapalılıkları açan ve Hakk için Hakk ile yardımcı olan. Allah’ın Sırat-ı Mustakim’ine hidayet eden. Ve selam O’nun üzerimizdeki hakkı olarak ailesine, O’nun Aliyyu-l Azim Allah katındaki değerince olsun.
Selat ve selam sana olsun ya Rasulallah. Senin üzerimizdeki hakkını verecek selatu selam olsun sana. O salevatı Allah sana yapsın ve bizim adımıza yazsın ve bizden sana havale etsin ve seni bundan haberdar etsin. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hakikati bütün hakikatlerin hakikatidir. O (sallallahu aleyhi ve sellem) vesiledir. Makam-ı Mahmud’un sahibidir. Tevhid bakımından her şey O’nun içindedir. Allah Kendi Zatıyla kaimdir ve Kendisinden Kendisine tecelli etmiştir. Sonra Allahu Teala görünmesi ve bilinmesi için gayrına tecelli etmek istedi, Kemalatının başkaları tarafından görülmesini murad etti. Bir aynanın karşısına geçtiğinde sen ayrısın, ayna ayrı ve aynadaki görüntü ise yine ayrıdır. Aynadaki sen değilsin ama senin tecellin yani yansımandır. Ayna Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hakikatidir. Allahu Teala Kemalatının ve Nur’unun görülmesini istediğinde Hakikat-i Muhammediyye’ye tecelli etti. Muhammed isimli ayna Allah Subhanehu ve Teala’nın göründüğü bir tecelli (yansıma) aynasıdır. Muhammed aynasında görünür Allah Subhanehu.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile mahlukatın durumu ise bir Ağaç ile gölgesinin durumu gibidir. Ağaç Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir ve ağacın gölgesi ise O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) yaratılanlardır. O Ağaç olmasa elbette gölgesi de olmayacaktır.
O Ağaç Allah için yaratıldı, Allah‘ın Zat’ı için, Allah’ın tecellisi için. Nur’unda tecellisiyle görülmesi için. O’nun Nur’u Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‘tır ve burada Ağaç olarak örnek verdik. Allah ağacın gölgesini Ağaçtan Ağaç için yaratmıştır. Nur Suresi’nde geçen ZEYTİN AĞACI Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’tır, ve sönmeyen ışığı kendisinden değil Allah’tandır.
Şöyle bir misal daha yapalım: Karanlık bir oda düşünelim. Hiç birşey görünmüyor. Sonra ışık şalterine dokunduğumuzda ne olur? Işığı görürüz ama ışıktan dolayı lamabyı göremeyiz ama lambanın varlığına kesinkes tanık oluruz. Bir de o ışığın gölgesi vardır. Lamba Allahu Teala’ya mecazdır ışık Rasulullah’a sallallahu Teala aleyhi ve sellem mecazdır, gölge de mahlukata mecazdır. Işığın varlığı gizli bir hazine olan lambanın varlığına bağlıdır. Lamba bilinmeyi istemiş ve ışığı ile tecelli etmiştir. Ve ışık olmasa gölge de olmazdı.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın hakikatinin ilk derecesi Vahdaniyyetle alakalıdır. Allah’ın kendi Zat’ından kendisine tecellisidir. Sonra başkalarına kemalatını göstermek murad etmiş ve Hakikat-i Muhammediyye’sini meydana çıkarmıştır. Kendi Nur’unda çıkan bir Ağaç gibi. Başkalarına hicap olarak. Sonra O Ağaç bir resim oluşturdu ve O resim ise Allah Nur’unun gölgesidir. Yani Allah’ın Nur’u Ağaç’tan geçerek ağaca gölge olmuştur. Ağacın gölgesi ise ağacın ikinci hakikatidir. O Ağaç Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’tır ve Ağaç kendiliğinden ışık saçamaz ancak Allah tarafından ışık saçar.
Şöyle bir misal daha yapalım: Karanlık bir oda düşünelim. Hiç birşey görünmüyor. Sonra ışık şalterine dokunduğumuzda ne olur? Işığı görürüz ama ışıktan dolayı lamabyı göremeyiz ama lambanın varlığına kesinkes tanık oluruz. Lamba Allahu Teala’ya mecaz ve ışık da Rasulullah’a sallallahu Teala aleyhi ve sellem.
Demek ki bütün hakikatler O gölgeden gelmektedir. O gölge ise O Ağaç için yaratılmıştır. O Ağaç giderse O gölge de kalmayacaktır. Çünkü O gölge Allah tarafından getirilen ikinci derecedir. Bu nedenle ağacın gölgesinden dolayı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yaratılanlar için varlığın merkezi durumundadır. O ağacın gölgesinden ruhlar alemi ve madde alemi yaratılmıştır. Manevîler ve maddîler O’ndan yaratılmıştır. O Ağac’ın gölgesinden gelen bütün maddi ve maneviler O Ağaç tarafından yetiştirilmiştir. O’nlara herşey O Ağaç’tan gelmektedir. Allahu Teala ile mahlukat arasındaki Merkez Nokta ise O Ağaçtır. Bu nedenle O (sallallahu aleyhi ve sellem) umumidir (genel) ve bütündür. Herşey Nur’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ve su’dan gelmiştir.
O Ağaç Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in makamı ve hakikatidir. Ne O ışık (nur) ne de O gölgedir. Ağaç ile gölgesi arasındaki farkı gözetmek gerekir. O Ağaç özeldir ve bütün her şeyi ve özellikleri toplayıcıdır. Bütün isim ve sıfatlar apaçık Ağaçtadır ve ağacın gölgesinden de isim ve sıfatların gölgeleri meydana gelmiştir. İsim ve sıfatların gölgeleri ağacın gölgesinin derinliklerine kadar gitmişlerdir. Bundan dolayı Hamd ortaya çıkmıştır. Zira Allah’ın hamd’i O Ağaç’tadır. Allah’ın Kemalatı O Ağaç‘ta tecelli eder. O halde O Ağaç tecelli olarak Allah’ın Gölgesidir ve Ağac’ın gölgesi de bütün mahlukattır. İsim ve Sıfat’ların hakikatleri Allah Subhanehu ve Teala’nın tecellisi olarak O Ağaç’tadır. Allah’ın Kemalatı O Ağaç’ta tecelli etmektedir. Nur Suresi’nde bahsi geçen Zeytin Ağacı Muhammedî Ağaç’tır ve anlattığımız bu mananın mecazıdır.
İki mesele için: Birincisi Allah’ın tecelli ettiği hakikat olan Nur’u Muhammedî (sas)’nin hakikati. İkincisi O tecellinin gücünden meydana gelen gölge yani misalimizdeki Ağacın gölgesidir. O gölgeden işte maddî ve manevî, kainatın bütünü ve parçaları meydana gelmiştir. İki Mesele: Birincisi Ağaç ikincisi Ağac’ın gölgesi Allah’ın Nur’u olan Nur-u Muhammedî’dir ve O Nur’un gölgesi ise O Nur’un güçleridir.
Bu nedenle Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’IN ILK YARATTIĞI BENIM NUR’UMDUR.” Demiştir. Ve yine bu nedenle O (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün ruhların babasıdır ve nurların Nur’udur. İlk tecelli O Ağaç’tır ve ikinci tecelli ise O Ağac’ın gölgesidir. O birinci tecelli olarak ikinci tecellinin aslıdır. İkinci tecelli Ağac’ın gölgesidir ve evrenin Nur’u ve bütünüdür.
“ALLAH GÖKLERİN VE YERİN NUR’UDUR.” (NUR, 35)
Ayetinde ifade edildiği gibi. Yani gökler ve yerler Allah’ın Nur’udur. Burada ifade edilen Nurullah Ağac’ın gölgesidir ve dolayısıyla gökler ve yerlerdir. Göklerin ve yerlerin Nur’u da Allah’ın Nur’udur.
Cabir ve el-Şuhabay hadisinde de görüyoruz ki Allahu Teala Peygamberine (sallallahu aleyhi ve sellem) Adem (as)’den önce peygamber olduğunu ve Rasulullah’ın nübüvvetinin Kurb yani Yakınlık Makanı’nda olduğunu bildirmiştir. Levh ve Kalem ve yazılanlardan önce. Arş ve sudan önce. Demek ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün mahlukun aslıdır. Bu nedenle Allahu Teala:
“VE HER CANLI ŞEYİ SUDAN YAPTIK.” (ENBİYA, 30) Buyurmaktadır.
Demek ki canlılar Nur’un gölgesinin buharından yaratılmışlardır.
Ebu Hureyre (ra) dedi ki:
“YA RASULALLAH, SENİ GÖRÜNCE NEFSİM HAYIRLI VE GÖZLERİM NEŞELİ OLUYOR. BANA HERŞEY HAKKINDA BİLGİ VER EY ALLAH’IN ELÇİSİ, DEDİM. SONRA RASULULLAH DEDİ Kİ: “HERŞEY SUDAN YARATILDI.” BUNUN ÜZERİNE DEDİM Kİ O SUDAN KAST ETTİĞİ NUR’UNDAN BİR DAMLA TERDİR. ALLAHU TEALA O NUR’A: “BANA YAKLAŞ DEDİĞİNDE YAKLAŞTI VE BENDEN UZAKLAŞ DEDİĞİNDE UZAKLAŞTI AMA RABBİNİN HEYBETİNDEN UTANDI VE O UTANMADAN DOLAYI O NUR’DAN BİR DAMLA TER DAMLADI. SONRA O DAMLA TİTREDİ VE BİR DENİZ OLDU. O DENİZİN ÜZERİNDE KÖPÜK OLUŞTU VE O KÖPÜKTEN YERLER YARATILDI. O DAMLANIN BUHARI TABİATİYLE YUKARI ÇIKTI VE GÖKLERİ OLUŞTURDU. SADECE O UTANMADAN MEYDANA GELEN BİR DAMLACIKTAN NELER OLDU! SONRA ALLAHU TEALA ARŞI O’NUN ALNINDAKİ NUR’DAN YARATTI.”
Bu rivayet olsun her canlının sudan yaratıldığını beyan eden ayet olsun:
“BUNDAN ÖNCE İSE O’NUN ARŞ’I SU ÜZERİNDEYDİ.” (HUD, 7)
ayetini açıklamaktadırlar.
Beyhaki isimlerde bahseder Ebi Razin’in oğlu İbni Mardaviyah dedi ki:
“YA RASULALLAH, MAHLUKATI YARATMADAN ÖNCE RABBİMİZ NERDE İDİ? DEDİM. RASULULLAH: “O BÜTÜNDÜ, ALTINDA HAVA YOKTU VE ARŞINI SU ÜZERİNDE YARATTI, DEDİ.”
Bu nedenle su hakikatlerin hakikatidir. Ve bunların hepsi birer tecellidir. Su Nur’dandır ve Kur’an Nur’dur.
Allahu Teala Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
“GÖKTEN SİZE SU İNDİREN HU’DUR.” (NAHL, 10)
Durrul Mansur isimli eserde ise o ayetin tefsiri şöyle verilmektedir: “Allah gökten Kur’an indirdi ve erkeklerin akılları O’nu taşıdılar.”
Demek ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) nuranî sudur aynı Kur’an’ın olduğu gibi.
İbni Cerîr Hz. Ali (ra)’den rivayetle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın şöyle dediğini bildirdi:
“ALLAHU TEALA ADEM (AS)’DEN VE SONRA GELEN HER PEYGAMBERDEN MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem) HAKKINDA O’NA İNANACAKLARINA VE O GELDİĞİNDE O’NA TABİ OLACAKLARINA DAİR SÖZ ALDI. VE ALLAHU TEALA PEYGAMBERLERDEN, KAVİMLERİNDEN MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’E İNANMALARI İÇİN SÖZ ALMALARINI EMRETTİ. ŞUNDAN DOLAYI Kİ ADEM HENÜZ RUHUYLA BEDENİ ARASINDAYKEN RASULULLAH PEYGAMBERDİ (sallallahu aleyhi ve sellem) VE RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) BÜTÜN İNSANLIĞA GÖNDERİLDİ.”
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
“BEN BÜTÜN İNSANLARA UMUMEN GÖNDERİLDİM.”
Yani ilk insandan son insana kadar. Bu nedenle Allahu Teala yarattığı her peygamberden söz aldı ve hepsi de bu konuda Allah’a söz verdi ve şehadet getirdiler. Ve Allah dedi ki: Ben de sizinle beraber şahidim ve ruhlar da Kalu-Bela’dan beri.
Ve Ebu Ya’la Cabir (ra)’dan Rasulullah’ın şöyle dediğini rivayet etti:
“MUSA ARANIZDA OLSA BANA TABİ OLURDU.”
Allahu Teala Adem (as)’den önce ruhlardan söz aldı. Peygamber ruhlarından da söz aldı. Adem (as) henüz yaratılmadan önce hem kendilerinden hem kavimlerinden Rasulullah’a iman edeceklerine dair söz aldı. Demek ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Adem (as)’den kıyamete kadar aktif olarak meydandadır. Şimdi O (sallallahu aleyhi ve sellem) güç ve eylemiye mevcut. Kendisinden önce gelenler için eylemiyle ve kendisinden sonra gelenler için gücüyle mevcuttur.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) annesi Hz. Âmine’de iken beşeriyeti hazırlanmaktaydı ve ana rahmi O’na hakikati ile beşeriyeti arasında perde oldu. Ana rahmi, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ileride kafasının (aklı) insanlarla ünsiyet kurup diyalog kurabilmesi, yiyip içebilmesi, uyuması evlenmesi kısacası beşeri ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için adeta bir hazırlık odasıydı. Bu nedenle hüzünler içinde kala kaldığında Allahu Teala O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) isra ve miraç gecesinde yukarı, Efendimizin kendi aslı ve hakikatine çıkararak aslını, gerçeğini bildirdi ve bununla Habibini (sallallahu aleyhi ve sellem) teselli etti.
Hz. Ali (ra) dedi Radulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“KİMİN MEVLASI İSEM ALİ DE O’NUN MEVLASI (ŞEYHİ).” Tirmizî, Nesai, Muslim ve Ahmed böyle rivayet ettiler.
Ve yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi:
“SENİ SADECE MÜ’MİN SEVER VE SENDEN SADECE MÜNAFIK NEFRET EDER.”
Ali (ra) şöyle rivayet etti:
“ALLAH HİÇBİR PEYGAMBERİ, MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’E HAYATINDA RASTLARSA O’NA TABİ OLACAĞINA, DESTEKLEYEREK İMAN EDECEĞİNE DAİR KENDİSİNDEN SÖZ ALMADAN GÖNDERMEDİ. VE HER PEYGAMBER KENDİ KAVMİNDEN BU KONUDA SÖZ ALMAKLA GÖREVLENDİ.”
Ve İbni Abbas (ra) aynısını rivayet etmiş ve O’nun rivayeti İbni Kesir tefsirinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ övgü olarak yer almaktadır. Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“BEN YATATILMIŞLARIN TÜMÜNE UMUMEN GÖNDERİLDİM.”
Yani öncekilere ve sonrakilere.
O’nun nübüvvet hakikati apaçık ortada Adem (as)’den ve ruhundan önce bütün peygamberlerden önce O (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberdi. Bu nedenle kıyamette bütün peygamberler (as) O’nun sancağı altına geleceklerdir. Yani Adem (as) zamanında Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) çıkagelse Adem (as) O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymaktan başka yol bulamayacaktı. Çünkü ortada sözleşme var. Allahu Teala istisnasız bütün peygamberlerden (as) söz aldı. Ve O’nun kabrinin bulunduğu yerden toz alındı ve Kabe’den de ve nihayet Kabe yanında da doğdu. Rasulullah’ın aslı Medine’dir beni Neccar kabilesinden. Annesi de Medine’dendir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Kabe yanında doğması O’na bir hürmetdir.
Allahu Teala yerlere ve göklere şöyle buyurdu:
“İSTEYEREK VEYA İSTEMEYEREK GELİN.” İKİSİ DE: “İSTEYEREK (İTAAT EDEREK) GELDİK” DEDİLER.”(FUSSİLET, 11)
Yer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan ve gökler Kabe üzerinde olan Beyti-l Mamur’dandır. Yer’in Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Ubudiyet ’inden (kulluğundan) aldığı nur yukarı ta Beyti-l Mamur’a çıkmaktadır. Kabe, Medine’de Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri ile bağlantılı olarak yer’in (arzın) göbeğidir. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrinin toprağı ile Kabe ve Beyti-l Mamur arasında bir bağ vardır. Beyti-l Mamur göklerde nur’dur. Yer ise O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri ve Kabe bağlantısıyla ve Kabe de Beyti-l Mamur’la nuranî bir bağlantıdadır. O halde gökler ve yer Nur’u Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bağlantısıyla Allah’a isteyerek gelen itaatkarlar olmuşlardır. Çünkü O (sallallahu aleyhi ve sellem) yaratılışta asıldır ve her şey O’nu takip eder ve O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) göre düzenlenir. Herşey O’nun varlığı için var ediliyor. O (sallallahu aleyhi ve sellem) olmasa Allah’tan gayrısı olmazdı. Allahu Teala her şeyi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sebebiyle yarattı. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) beşeri ham maddesi diyebileceğimiz balçığı Medine’den alınmış ve Mekke’dekiyle karıştırılmıştır. Bu bağlantı nedeniyle Kur’an Mekke ve Medine’de nazil olmuş ve ayetler tanımlanırken Mekki ya da Medeni ayet olarak tasnif edilmişlerdir. Mekke ve Medine’ye Kur’an nereden gelmektedir? Elbette yukarıdan, yani gökten. Demek ki Mekke, Medine ve gökler arasındaki bağ burada da bariz bir şekilde görülmektedir.
Seyyidina Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın babası Mekke’den annesi ise Medine’dendir. Babasının amcası da Medine’dendir. Kendisi de Medine’ye geldi ve kabri de oradadır.
Hâkim Hz. Ömer (ra)’in rivayetini sahihinde naklediyor:
“ADEM (AS) MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)’İN İSMİNİ ARŞ ÜZERİNDE GÖRDÜĞÜNDE ALLAHU TEALA O’NA DEDİ Kİ: “SENİ SADECE MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem) İÇİN YARATTIM.”
Hâkim’in İbni Abbas (ra)’dan ettiği rivayet ise şöyledir: “Allahu Teala İsa (as)’a şöyle vahyetti: “Ümmetine emret Muhammed’e iman etsinler. Çünkü Muhammed olmasa ne Adem’i ne Cenneti ne de Cehennemi yaratırdım. Ve Ben arşı su üzerinde yarattım ve sonra arş sallandı Ben de LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH YAZDIM. Bunun üzerine arş sakinleşti.
Şifa es-Sıkam isimli kitapta Hâkim’de ve Subkî’de yukarıdaki hadisin sahih olarak yer aldığını bildirmektedir.
İbni Abbas (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın şöyle dediğini rivayet etmektedir:
“CİBRÎL BANA GELDİ VE DEDİ Kİ: “ALLAH, SEN OLMASAYDIN NE CENNETİ NE DE ATEŞİ YARATIRDIM, DEDİ”
Ali (ra) da Allah’ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Senin için arz yaratıldı ve su verildi. Denizlerin dalgaları oluştu ve gökler yukarı çekildi. Ve sevap ve azap ortaya çıktı.
Allahu Teala Nur’u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in her varlığa sebeb olacağını biliyordu. Rasulullah’ın varlığı Adem (as)’e ve başkalarının da var olmalarına sebeptir. Adem (as)’in bedeni Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın bedeninin yaratılması için yaratıldı. Ve Allahu Teala’nın yarattıkları hakkında şu kanunu vardır. Her yarattığını bir sebeple yaratır ve bir sebeple bağlantılı yaratır.
O Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır:
“BEN, CINLERI VE INSANLARI ANCAK BANA IBADET ETSINLER DIYE YARATTIM.” (ZÂRİYÂT, 56)
Allahu Teala bizi ve sizi bu ilimden faydalandırsın ve Hakikat-i Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ı daha çok tanımayı ve tanıdıkça daha çok sevmeyi ve dolayısıyla O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymayı, tâbi olmayı nasip etsin ve sonuç olarak Allah da bizi sevsin.
Vel-Hamdu Lillahi Rabbil alemin. Ve sallallahumma ve sellim ve bârik alâ Seyyidina Muhammad, ve alâ âli Seyyidina Muhammad.
Ya Rasulallah (sallallahu aleyhi ve sellem) senin hakikatini daha fazla yazamadığım için senden özür dilerim.
Senin hakkında bildiklerimi zaten yazamam.
Allahu Teala en Yücedir ve en iyi Bilendir
Seyyid Magdy Dawoud