“ORADA MEYVELER VE SALKIMLI HURMA AĞAÇLARI (VARDIR).” (RAHMAN, 11)
Bu ayet-i kerimenin i’râbı:
(فيها) :fiha: orada
(فاكِهَةٌ) meyveler: fakihetun
“Orada” anlamına gelen “fiha” kelimesi, haber mukaddem yani öne geçmiş bir haberdir. “Meyveler” anlamına gelen “fakihetun” kelimesi, mubtedâ muahhar yani arkada, geride kalmış bir mubtedadır.
(Arapça ‘da isim cümlesi iki temel ögeden oluşur:
1) Mübteda
2) Haber
Mübteda isim cümlesinin öznesidir. Mübteda cümle başında gelecekse eğer, elif ve lam almalıdır. Elif ve lam belirli bir şeyden bahsedildiğini gösterir. Örneğin; “Bana kalemi ver” cümlesinde, ortada belirli bir kalem vardır. Söylediğim kişi benim hangi kalemi kastettiğimi biliyor. Arapça ‘da bunu, kelimenin başına eklenen elif lâm harfleri karşılar. Mübteda elif lam almazsa belirsizdir. “Bana kalem ver” cümlesindeki gibi, herhangi bir kalem olabileceğini ifade eder. Elif Lâm yani “EL” almayan mübteda cümle içinde geride kalır, haber onun önüne geçer. Burada “orada meyveler (vardır)” bir isim cümlesi. Meyveler mübtedâ, ama “el-fäkihe” değil de fakihetun olduğu için belirsiz. “Şu meyveler” denmemiş. “fiha” ise haber. Meyveler Elif Lâm (EL-takısı) almadığı için, “fihâ” öne geçmiş.)
Cümle, istinafiyedir. İstinafiye, konuşmaya devam etmektir. Yani bu ayetin devamlılık ifade ettiğini gösterir. Fakat (diğerlerinde ‘mubteda, haber, vs… olduğu gibi) i’rab’da (gramatik ifadede) yeri yoktur.
(وَالنَّخْلُ) ve’n-nahlu: hurma ağaçları
(ذات): zatu: sahip
(الأكمام) : el-ekmami = salkımlar
Ve’n-nahlu (hurma ağaçları) kelimesi, fakihetun (meyveler) kelimesine atıftır. Yani onunla bağlanmaktadır.
Zatu, “sahip” anlamına gelir ve bu ayette salkım sahibi/salkımlı manasını vermek için kullanılmıştır ve burada zâtu kelimesi, sıfattır.
El-ekmami (salkımlar) kelimesi mudâfun ileyhtir.
(Arapçada da isim tamlaması vardır. Türkçe’de salkım sahibi dediğimizde salkım ve sahibi kelimeleri -tamlayan ve tamlanan olarak- bir isim tamlaması oluşturmaktadır. Arapçada bu iki öge mudaf ve mudafun ileeyh olarak ifade edilir. Burada zatu (sahip) kelimesi, mudaftur ve sıfat konumundadır. El-ekmami (salkımlar) kelimesi de mudafun ileyh olarak bu tamlamaya ortaktır.)
Bu 68. ayetin i’rabı:
فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ
الرحمن – ٦٨)
“FİHİMA FAKİHETUN VE NAHLUN VE RUMMAN”
“O İKİSİNDE MEYVELER (VE) HURMALAR VE NAR (VARDIR).” (RAHMAN, 68)
(فيهما ): fihima: o ikisinde
(فاكهة) : fakihetun: meyveler
وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ) ve nahlun ve rummân: hurmalar ve nar.
Burada “o ikisinde” anlamına gelen “fihima” kelimesi, öne geçmiş bir haberdir. “Meyveler” anlamına gelen “fakihetun” kelimesi, geride kalmış bir mubtedâdır. “Ve hurmalar ve nar” anlamına gelen “ve nahlun ve rummân” kelimeleri, kendilerinden önce gelene (yani fakihetun-meyveler kelimesine) -atıf vâvı ile bağlanmışlardır. Cümle istinafiyedir. İ’rab’da (gramatik ifadede) yeri yoktur.
Bu iki ayet-i kerimeye bakar ve onları tedebbür edersek, El-Hakk Subhanehu ve Teâlâ’nın 11. ayette ve’n-nahlu (hurmalar) kelimesini, -atıf vavı ile- fakihetun (meyveler) lafzına bağladığını görürüz. Öyleyse bu ya hurmaların, meyveler cinsinden çıkması (yani meyveler grubundan çıkıp ayrılması) sebebiyledir ya da hurmaları ayırmak içindir.
Aynı şekilde 68. âyette: Ve nahlun ve rummân (ve hurmalar ve nar) kelimelerinin, fåkihetun (meyveler) kelimesine -atıf vavı ile- bağlandığını görürüz. Yine ve rummân (ve nar) kelimesinin de ve nahlun (ve hurmalar) kelimesine -atıf vâvı ile bağlandığını gördüğümüz gibi…
Burada “ve rummân” (ve nar) kelimesinin “ve nahlun” (ve hurmalar) kelimesine bağlandığını da göz önünde bulundurarak, aynı şekilde “ve nahlun ve rummân” (hurmalar ve nar) kelimelerinin fakihetun (meyveler) kelimesine bağlandığını görmekteyiz. Bu, iki mânâya yol gösterir:
Birincisi: Hurmalar ve narın, meyvelerden çıkması ya da o ikisini diğer meyvelerden ayırmasıdır.
İkincisi: Hurmaları nardan ayırmak ya da onlardan her birini, farklı bir tür olarak diğerinden bağımsız hale getirmek için ve rummân (ve nar) kelimesini ve nahlun (ve hurmalar) kelimesine -atıf vâvı ile- bağlamaktır.
Bu, iki sebeptendir:
Birincisi: Hurma ve nar meyvelerinin, diğer meyvelerden olmaması.
İkincisi: Bu iki meyveyi diğer meyvelerden ayırmak için.
Ve rummân (ve nar) kelimesinin ve nahlun (ve hurmalar) kelimesine bu iki sebepten dolayı da bağlandığını gözlemlemekteyiz. Bunu ifade etmek için aşağıdakileri söyleyelim:
Birinci Görüş: Hurmaların, meyveler cinsinden olmadığı görüşüdür:
Eğer bunu anlamak istiyorsak bize düşen, bu iki âyet-i kerîmenin i’rabını (gramatik yapısını) anlamaktır. Vav’ın yerini anlayalım. Bu vâv, nahlun (hurmalar) kelimesinin fakihetun (meyveler) kelimesine ve aynı şekilde rumman (nar) kelimesinin nahlun (hurmalar) kelimesine bağlanması yani atfedilmesi manasında bir atıf vâvı mıdır?
Bu görüşün sahiplerinin, hurmaların farklı olduğunu, meyveler cinsinden çıktığını ve bağımsız olduğunu savunması gerekir. Her iki ayette de hurma ağaçlarının meyvelere atfedilmesi ve bu bağlanmanın devam etmesi sebebiyle, biz bu görüşü savunuyoruz.
Buna delil olarak, dişi hurma ağacının ve meyvesinin özelliklerini ve faydalarını aşağıdaki gibi ele alalım:
Eğer hurma ağaçlarının meyvelerine ve ağacına bakarsak, genel olarak insana benzediğini görürüz. Çünkü onun bir bedeni, gövdesi ve başı vardır. Özellikle de dişi hurma ağacının başındakiler… (Hurma ağaçlarının dişisi ve erkeği vardır.) Bundan dolayı Allahu Teâlâ “salkımlı hurma ağaçları” buyurmaktadır. Diğer taraftan, dişi hurma ağacı, renginde, kokusunda ve yapısında bir erkeğin suyuna benzeyen erkek hurma ağacının suyu ile döllenir. İçinde hurma salkımının geliştiği kesede bir açılma olduğunda, meydana gelen bu açıklığa erkek hurma ağacının çiçek tozu yerleşir yani döllenme gerçekleşir.
Gördüğümüz gibi, dişi hurma ağacı, kadın gibi hamile oluyor. Sonra bu dış örtünün patlamasıyla örtüsünün dışına çıkan hurma salkımı doğuyor. Tıpkı, ceninin kendisini saran keseden, doğum anında çıkması gibi.
Ayrıca dişi hurma ağacı konusunda, bir hadis olarak Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) nakledilene de şahidiz.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“YA AİŞE! İÇİNDE HURMA BULUNMAYAN BİR EVİN EHLİ, AÇ KİMSELERDENDİR.”
(AHMED)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hurma ve sütü, kalp ve dil olarak niteledi. Ulemâ şöyle diyor:
“Hurmanın içinde 46 besin maddesi vardır. Onun yenilen kısmının ağırlığının %75’i şeker maddesidir. Protein ve yağ maddeleri içerir. İçinde 6 temel vitamin, 8 temel maden vardır. Yine içinde 12 aminoasit, çözücü (yumuşatıcı) ve sakinleştirici maddeler vardır.”
Ayrıca Kur’an-ı Kerîm, dişi hurma ağacını, onun özelliklerini zikrettiği ayetler dışında, açık bir şekilde 20 yerde zikretmiştir.
Allahu Teâlâ dişi hurma ağacını övmek için şöyle buyurmaktadır:
“GÖRMEDİN Mİ Kİ, ALLAH NASIL BİR ÖRNEK VERMİŞTİR: GÜZEL BİR SÖZ, GÜZEL BİR AĞAÇ GİBİDİR Kİ, ONUN KÖKÜ (İMAN VE KUR’AN ÜZERE YERDE) SABİT, DALLARI İSE GÖKTEDİR. O AĞAÇ RABBİNİN İZNİYLE HER ZAMAN YEMİŞİNİ VERİR.”
(İBRAHİM, 24-25)
Dişi hurma ağacında ilâhî í’câz gizlidir. Öyle ki onun tazesi (yaş olanı) İmran kızı Hz. Meryem için bir yiyecek ve devâ idi. O, doğum sancıları çekerken, Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
“HURMA AĞACININ GÖVDESİNİ KENDİNE DOĞRU SİLKELE Kİ, ÜZERİNE TAZE, OLGUN HURMA DÖKÜLSÜN. ARTIK YE, İÇ GÖZÜN AYDIN OLSUN.”
(MERYEM, 25-26)
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“HER GÜN YEDİ HURMA İLE SABAHLAYANA, O GÜN HİÇBİR ZEHİR VE SİHİR (BÜYÜ) ZARAR VERMEZ.”
(BUHARI)
Hurma ağacının meyveleri, taze ve kuru olarak yenir. Gövdesi ve yaprakları bina yapılarının malzemesi olarak kullanılır. Yaprakları, sepet ve hasır yapımında kullanılır. Hurma ağacının lifleri, ip/halat üretiminde kullanılır. Çekirdekleri, koyun, inek vs. gibi hayvanlar için yem olarak kullanılır ve yakıt olarak kullanılması da mümkündür. Öyleyse hurma ağacı, besin, giyim, bina yapı malzemeleri için bir kaynaktır. Babalarımız ve dedelerimiz hurma ağacı üzere yaşadılar. Bizler de hala yaz mevsiminde onun tazeliği ve kış mevsiminde onun yemişi üzere yaşıyoruz.
Abdullah bin Ömer’den (ra) naklen, Sahiheyn’de şöyle geçmektedir:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“AĞAÇLARDAN BİR AĞAÇ VARDIR Kİ ONUN YAPRAKLARI DÖKÜLMEZ. O, MÜSLÜMAN KİŞİ GİBİDİR. BANA HABER VERİN. O HANGİ AĞAÇTIR?” “İNSANLAR, ÇÖLDEKİ AĞAÇLARI DÜŞÜNDÜLER. BENİM İÇİMDEN (YANİ İBNİ ÖMER’İN İÇİNDEN) ONUN HURMA AĞACI OLDUĞU GEÇTİ.” ABDULLAH İBNİ ÖMER DEVAM EDİYOR: BEN UTANDIM. İNSANLAR DEDİLER Kİ: “YA RASULALLAH, BİZE ONU HABER VER.” RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ŞÖYLE CEVAP VERDİ:
“O, HURMA AĞACIDIR.”
Önceden beri zikredilenlerin tamamı, bize aşağıdakileri açıklayan, Kur’ânî deliller, sahih hadis-i nebevîler, hurma ağacı ve meyvesinin faydaları ve özellikleri hakkındaki ilmî delillerdir.
Hurma ağacı ve yemişi, büyük özellikler ve faydalarla ayrı bir yere sahiptir. Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), yukarıda geçen, Abdullah bin Ömer’in (ra) rivayet ettiği hadiste zikrettiği gibi, hurma ağacı Müslüman kişiye benzer. Yani buradan anlaşılan şudur ki, daha önce zikredilen tüm özellikleriyle insana benzer.
Bu nedenle, daha önce zikredilenlerle uyum gösteriyorsa ve bu sahih hadisle çelişmiyorsa zayıf bir hadisi de esas almamız câizdir. Ulema onu zayıf kabul etse bile, onu esas almamızda bir tezatlık yoktur.
Bahsedilen zayıf hadis:
Ebû Hatim es-Sicistânî’nin “Hurma Ağacı” adlı kitabının açılışını kendisiyle yaptığı hadis. Öyle ki Ali bin Ebi Talib’den (ra) bildiriyor:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“HALANIZ OLAN HURMAYA HÜRMET EDİNİZ. ÇÜNKÜ O (HURMA) BABANIZ ADEM’DEN ARTA KALAN ÇAMURDAN YARATILDI. AĞAÇLARDAN KENDİSİ DIŞINDAKİNİ DÖLLEYEN HİÇBİR TÜR YOKTUR.”
Başka bir rivayette:
“O (HURMA AĞACI), BABANIZ ADEM’İN ARTIĞINDAN YARATILDI.”
Bu, hurma ağacının, insan cinsinin aslından olduğu ve insanın döllendiği gibi döllendiği anlamına gelir.
İbni Hibban, el-Akili, ibni Adiyy, ibnu’l-Cevzi gibi bazı hadis alimleri ona zayıf hadisler kapsamında yer vermiş olsa bile, bu hadis insanlar arasında meşhurdur. Fakat biz, Kur’an ayetleriyle, nebevi hadislerle ve ilmi delillerle çelişmeyen, her birinden biraz zikrettiğimiz bilgileri, nakilleri, mana olarak olsa bile esas alıyoruz.
İkinci Görüş: Bu görüş, buradaki atfın (bağlanmanın) aşağıdaki gibi ayırmak ve üstün tutmak için olduğunu söyler:
Hurma, meyvelerin özel bir türüdür. Bu görüşün sahipleri, Allahu Teâlä’nın “O ikisinde meyveler, hurmalar ve nar (vardır).”.. ayetinde buyurduğu gibi onun özel bir tür olduğu sonucuna varmıştır.
Bazı alimler bu ayeti teemmül ettiklerinde, hurmaların ve narın meyvelerden olmadığını, aksi halde Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın “O ikisinde meyveler, hurmalar ve nar (vardır).”… gibi bir buyrukta nasıl yani neden bulunacağını söylemiştir.
Fakat bazı alimler de bu noktaya baktılar ve dediler ki “Buna dilde, özel olarak ayırma (bir nevi altını çizme) denir. Hurmalar ve nar meyvelerdendir. Fakat onların ikisi de özellik olarak çok baskındır, çok özeldirler. Bu, Allahu Teâlâ’nın “Melekler: Cibril, Mikail” demesine benzer. Elbette Cibril ve Mikail meleklerdendir. Fakat Allah Subhanehu ve Teâla o ikisine bir özellik vererek, özel bir ayırma ile ayırarak; isimleriyle zikrederek ayrıcalıklarını vurgulamış olur. Bu nedenle Kur’an’da meyveleri kapsayan her şey kurallar çerçevesindedir. Bu, erkek hurma ağaçlarını da kapsar, dişileri de. Hurmanın geri kalan meyvelere üstün olduğuna dair pek çok işaretler vardır.
Ayrıca nar kelimesi, ister atıf vâvı ile hurmalara bağlanmada başka bir tür olarak bağımsız olsun, ister de nar ve hurmalar, meyveler kelimesine bağlanmada eşit olsun, fark etmez. Narın da kalan bütün meyvelerden farklı ve onlara üstün olduğunu görüyoruz.
Kur’an’da ve Kur’ân dilinde ne kadar da ilmî bir i’caz vardır.
Sözün kısası; ben size -akli ve nakli olarak açık delillerle sunduğumuz birinci görüşü savunuyorum. Eğer ikinci görüş olarak, hurmaların diğerlerinden ayrılması görüşü doğru ise yanıldık demektir. Allahu Teâlâ en yücedir ve en iyi bilendir. Kemâl O’nundur. Salavatların en faziletlisi ve en tamı, efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Allah’ın tüm nebilerinin üzerine olsun.
Allahu Teâlâ en yücedir ve en iyi bilendir
Seyyid Magdy Dawoud