Sevginin gücü ve gaflet hakkında bir yorum
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“İNSAN SEVDİKLERİ İLE BERABERDİR. O YÜZDEN SEVDİKLERİNİZİ İYİ SEÇİN.”
Sahabi Huzeyfe (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a baktı ve ağladı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona sordu:
“NEDEN AGLIYORSUN EY HUZEYFE?” HUZEYFE İSE ŞÖYLE CEVAP VERDİ: “YA RASULULLAH, SU ANDA SANA BAKIYORUM VE BUNUN LEZZETİNİ ALIYORUM. DÜNYADA BÖYLE, FAKAT HABIBULLAH SEN AHİRETTE ÇOK FARKLI BİR MAKAMDA OLACAKSIN, BAŞKA BİR YERİN OLACAK. BEN SENİ ORADA NASIL GÖRECEĞİM?” BUNUN ÜZERİNE RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ŞÖYLE DEDİ: “SEN BENİ SEVİYOR MUSUN EY HUZEYFE?” HUZEYFE: “ANAM BABAM SANA FEDA OLSUN YA RASULULLAH. BEN SENİ KENDİMDEN ÇOK SEVİYORUM.” RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ŞÖYLE CEVAP VERDİ: “O ZAMAN SEN DE BENİMLE CENNETE GELECEKSİN EY HUZEYFE.”
Aynı şekilde bu olay seyyidina Ömer Ibnu’l-Hattab (ra) ile de vuku buldu. Kendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) oğlu İbrahim (as)’i bir Mısırlı’nın önünde defnederken Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ağlıyordu ve O (sallallahu aleyhi ve sellem) ağlayıp oğluna şöyle dedi:
“YA İBRAHİM, MELEKLER SANA SORDUĞUNDA (ONUN ÇOCUĞU): “RABBİN KİMDİR?” DİYE “RESULÜN KİMDİR?” DİYE ONLARA DE Kİ: BENİM RABBİM ALLAH VE RASULÜM BABAM MUHAMMED RASULULLAH’ TIR (sallallahu aleyhi ve sellem), BENİ DIŞARIDA BEKLEYEN.” RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) AĞLADI VE ŞÖYLE DEDİ: “ŞÜPHESİZ GÖZLER YAŞLI KALP İSE ÜZGÜN VE BİZ SENİN AYRILDIĞINDAN ÖTÜRÜ ÜZGÜNÜZ EY İBRAHİM. AMA DİYORUZ Kİ ALLAH’IN RIZASI OLAN: “BİZLER ALLAH’TAN GELDİK VE ALLAHA GERİ DÖNECEĞİZ” BUNUN ÜZERİNE ÖMER IBNU’L-HATTAB (RA) ŞÖYLE DEDİ: “BEN NE OLACAĞIM YA RASULULLAH, BİR ÇOCUK SANA BUNLARI SORDUĞUNDA O SÖYLEDİKLERİN OLUYOR, PEKİ YA IBNU’L-HATTAB NE OLACAK? BEN NE OLACAĞIM YA RASULULLAH BENİM HESABIM NE OLACAK?”
SEYYİDİNA ÖMER (RA) BU SORUYU RASULULLAH’A (sallallahu aleyhi ve sellem) SORARKEN AĞLIYORDU.
BUNUN ÜZERİNE SEYYİDİNA RASULULLAH (sallallahu aleyhi ve sellem) ONA SÖYLE DEDİ: “SEN BENİ SEVİYORSUN VE BENİMLESİN EY ÖMER.”
Bu Efendimizdeki (sallallahu aleyhi ve sellem) beşeriyettir, bir insan olarak ağlaması doğaldır ama Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olarak bu olmaz. Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olarak dünyanın fani olduğunu biliyor ve yakın bir zamanda birlikte Cennete gideceklerini biliyor.
Alimler bunu Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın gafleti olarak görüyor. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın gafleti, o yüzden de ehlullah yani Allah dostları evliyaullah ve alimler buna yönelik şöyle derler:
“İyilerin kötülükleri kötülerin iyilikleridir. Yakınların kötülükleri ise iyilerin iyilikleridir.”
Gaflet ve hata mı yoksa teşri (şeriat) mi?
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) belirli ağaçlar dikti fakat hepsi kırıldı, sadece bir ağaç hariç. Rasulullah’ın Medine’de Salman el-Farisi’nin bahçesine diktiği ağaç
Bu zamana kadar oraya ne zaman gitsem orada hurma satın alırım. Birde şu mesele vardır:
“RESULULLAH İLE BİRLİKTE HURMALIKLARININ BAŞINDA BULUNAN BİR TOPLULUĞA UĞRADIM. ALLAH’IN RESULÜ (sallallahu aleyhi ve sellem), (ORADA BULUNANLARA BAHÇELERİNDE ÇALIŞANLARLA İLGİLİ OLARAK) ‘BUNLAR BÖYLE NE YAPIYORLAR?” DEDİ. ONLAR DA ÇİÇEĞİN ERKEĞİNİ DİŞİNİNKİNE AKTARMAK SURETİYLE AŞILAMA YAPTIKLARINI SÖYLEDİLER. BUNUN ÜZERİNE RESÜLULLAH EFENDİMİZ, ‘BUNUN BİR FAYDA SAĞLAYACAĞINI ZANNETMİYORUM: BUYURDULAR. (AŞILAMAYLA UĞRAŞAN KİŞİLER) RESÜLÜLLAH’IN BU HABERİNİ ALINCA YAPMAKTA OLDUKLARI İŞİ TERKETTİLER SONRA (ONLARIN AŞILAMAYI) TERKETTİKLERİ HABERİ RESÜLÜLLAH’A ULAŞTIRILINCA ŞÖYLE BUYURDU: ‘BU, ONLARA BİR FAYDA TEMİN EDİYORSA, BUNU YAPSINLAR. BEN SADECE BİR ZANNIMI (KANAATİMİ) İFADE ETTİM, BENİ ZANNIMDAN DOLAYI MUAHEZE ETMEYİN. ANCAK SİZE ALLAH ADINA KONUŞTUĞUMDA ONU ALINIZ/TUTUNUZ, ZİRA BEN O’NA ASLA YALAN İSNAT ETMEM.”
(MÜSLIM, FEDAIL 139, İBN HANBEL, 1/162; IBN MACE, RUHÚN, 15)
Bu Allah’ın O (sallallahu aleyhi ve sellem)’nun vesilesi ile bize verdiği bir derstir. Bu Ümmetü’l- İslam’ın istişare mantalitesini inşası için gerekli bir müfredattı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) makamı ve Allahu Teâlâ katındaki sevgisinden dolayı kuru ağaçlar adım adım yürüyerek Allah Rasulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) gelir ve hurma verirlerdi eğer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu Allah’tan isteseydi. Ama konu o değil konu çok önemli bir dersti. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun varisleri için gaflet gibi görünenlerin çok derin hikmetleri vardır zira Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın (görünüşte) hataları teşri’dir (şeriattır).
Allahu Teala Habibine (sallallahu aleyhi ve sellem) Cebrail (as) vasıtasıyla şöyle dedi: “Eğer dağların altın olup ardından yürümesini istersen senin için dağları da altın ederiz ey Muhammed. Ve istersen Biz seni dünyada ebedi bırakırız da ölmezsin. Eğer zenginlik istiyorsan Sana bunu veririz.” Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: Hayır, ya Cebrail ben Allah ile buluşmak istiyorum.”
Allahu Teala şöyle bir ayet-i celilesinde şöyle buyurmaktadır: “HER CANLI(NEFİS) ÖLÜMÜ TADACAKTIR”. Bu ayet Rasulullah’in isteğine bağlaydı.
Görünüşte gaflete benzeyen ama hakikatte gaflet ile alakası olmayan bir olay daha:
Hz. Muhammed Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kuzeni, Cahş’in kızı Zeyneb (ra) o vakitteki evlatlığı Zeyd ile evlendirdi. Ama onların arasında geçimsizlik oldu. Zeyd geldi ve dedi ki: “Ben artık dayanamıyorum ya Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) boşanmak istiyorum. “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise şöyle dedi: “Eşini tut, eşini tut.” Ama baktı ki olamayacak sonunda: “Tamam, onu boşa ya Zeyd” dedi. Konuyla ilgili âyet:
“HANI ALLAH’IN NIMET VERDİĞİ, SENİN DE KENDİSİNE İYİLİK ETTİĞİN KİMSEYE: EŞİNİ YANINDA TUT, ALLAH’TAN KORK! DİYORDUN, ALLAH’IN AÇIĞA VURACAĞI ŞEYİ, İNSANLARDAN ÇEKİNEREK İÇİNDE GİZLİYORDUN. OYSA ASIL KORKMANA LÂYIK OLAN ALLAH’TIR. ZEYD, O KADINDAN İLİŞİĞİNİ KESİNCE BİZ ONU SANA NİKAHLADIK Kİ EVLATLIKLARI, KARILARIYLA İLİŞKİLERİNİ KESTİKLERİNDE (O KADINLARLA EVLENMEK İSTERLERSE) MÜMİNLERE BİR GÜÇLÜK OLMASIN. ALLAH’IN EMRİ YERİNE GETİRİLMİŞTİR.”
(AHZAB, 37)
Zeyd (ra) Zeynep (ra)’i boşayınca Kendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) Zeynep (ra) ile evlendi. Bu durum zahirde Rasulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) gafleti gibi görünüyor ama asla. Onu sevdi ama dışa belli etmedi ve Zeynep (ra) de bunu bilmiyordu. Boşanmadan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onunla evlendi.
Ayet-i kerimede Zeyd ALLAH’IN NIMET VERDİĞİ diye geçmektedir. Böylelikle Zeyd’in ismi Kur’an’da apaçık zikredildi. Bu şeref ona (ra) yetmez mi? İslam’daki kanuna göre ve şeriata göre; bu olayın hikmetlerinden birisi de şu ki: Zeyd’e Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in oğlu diye hitap ediyorlardı Allah’ın gönderdiği kanunda ise evlatlık diye bir şey yoktu evlatlık denilse de öz evlat gibi muamele görülemezdi zira İslam çocuğu kendi babasına nisbet eder ve bir başkasına değil.
Evlat edinmek İslam’da yasaklandı. Maalesef hem Türkiye’de hem de başka ülkelerde örnek Makedonya’da çokça evlatlık edinenler var. Bu haramdır! O yüzden ortaya bu kanun çıktı, bir de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Zeynebi (ra) sevdiği halde feda etti kendisini. Zeynep (ra) de dolayısıyla bir kurbandı ve bundan dolayı da Allah onu Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) geri verdi ve evlendirdi.
O zamanlar seninle kan bağı dahi olmayan birisinin evlatlığım demenle evladın mesabesinde olması ve eşine kızına dahi oğlunun yakınlaşması gibi yakınlaşması ne kadar yanlış olmakla beraber Araplarda asla değişmeyecek kadar yerleşikti. Allahu Teâlâ böyle bir olayla toplumun dikkatini çekerek bu yanlış alışkanlığı kökünden söküp atmıştır.
İslam bilimleriyle uğraşan bazı gayri müslümler Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) iftira atarak O’nun kadınlara düşkün olduğunu söylerler. Hz. Zeynep (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın teyzesinin kızıydı ve o’nu sevmişti ama sevgisini kalbinde saklı tutmuştu ta ki Allahu Teâlâ’nın ortaya çıkaracağı güne kadar.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah tarafından yönlendiriliyor ve her şeyi vahiy ile yapıyor. Zira Allah buyurur ki:
“KİŞİSEL ARZULARINA GÖRE DE KONUŞMAMAKTADIR. O, KENDİSİNE İNDİRİLMİŞ VAHİYDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.”
(NECM, 3-4)
Eğer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ı suçlarsanız, Allah’ı da suçlamış olursunuz Haşa! Allah her şeyi istediği gibi yapandır ve kimse O’nun istediğini sorgulayamaz. Fakat onlar sorgulanırlar.
Cahiller için deriz ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) eğer nefsi için onunla evlenmek isteseydi, o halde O (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Zeynep (ra) ile sevdiği için baştan evlenirdi Zeynep genç ve bekardı, fakat Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu Zeyd ile evlendirdi
Bazen yanlış ile doğru, hidayet ile dalalet arasında kıl kadar incelik vardır. Bu yüzden Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ta bu durum böyledir ve buna benzer bazen izaha muhtaç konular vardır. Zira bu gerçekleri herkesin hemen anlayamayacağı için izah etmekteyiz. Birkaç misal verelim:
Yusuf Suresi tefsirinde ağırlıkla bu konuya dikkat çektik. Yani iki türlü de anlaşılabilecek konuları nasıl anlamamız gerektiği meselesi. Yusuf’un (as) kardeşlerini suçlarsak, o halde Yakub’u (as) da suçlamamız gerektiğini ifade ettik.
Neden? Zira o (as) bir ayrılığın olacağını biliyordu. Ya’kûb (as), ailesi ve Yūsuf (as)’un arasındaki ayrılık.
Allahu Teâlâ Yûsuf suresinin 6. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“ANLAŞILAN BÖYLECE RABBİN SENİ SEÇECEK, SANA RÜYADA GÖRÜLENLERİN YORUMUNU ÖĞRETECEK VE DAHA ÖNCE ATALARIN İBRAHİM VE İSHAK’A NİMETİNİ TAMAMLADIĞI GİBİ SANA VE YAKUB SOYUNA DA NİMETİNİ TAMAMLAYACAKTIR. KUŞKUSUZ RABBİN ÇOK İYİ BİLENDİR, HİKMET SAHİBİDİR.”
(YUSUF, 6)
Demek ki Yakup oğullarının peygamber olmadan ölmeyeceklerinden %100 emindi. Aynen İbrahim (as) ve İshak (as) gibi. Ve Yusuf (as) bir çocuktu. Bir ayrılık yaşayacaklarını anlamıştı. Neden O (as) çocuklarının Yûsuf’u (as) yanlarında götürmesine izin verdi. Eğer Yakup (as)’un oğullarını suçlamak istiyorsak, o zaman Ya’kub (as)’a da suç atmış oluyoruz. Haşa!
Bu Hikmetullah. Zahirde Yakub (as)’un gafleti fakat hakikatte Hikmetullah’ın Muradı sonradan olacaklar için. Tüm insanlar için 7 sene süren açlık senesinden kurtuluştu…
Aynı şekilde Ya’kub (as)’un çocukları zahirde kardeşini (as) öldürdüler ve bir kuyuya bıraktılar. Zahirde kıskanıyorlardı. Ancak bu hakikatte hem aile olarak onlar için, hem tüm dünya insanları için bir kurtuluş ve peygamber adaylarına destek idi. Sonuca bakar mısınız!
İnsanların maddi ve manevi gıdalarının temini için arzda ki durumları organize edilsin diye Allahu Teâlâ Erhamu’rrahimin Ya’kub (as) ailesinin tüm erkeklerini peygamber kıldı.
Aynı şekilde Bünyamin (as)’i sonra oğullarıyla gönderiyor ve onlar (as) ama onsuz geri dönüyorlar. Ya’kûb (as)’un ağlamaktan gözlerine ak düştü ve nerdeyse kör oluyordu, artık iyi göremiyordu. Ve O (as) 12 peygamberin babası idi.
Bu gaflet mi? Hayır. Zahirde gaflet olarak gösteriliyor fakat özünde sıdk var ve hakikatte bir kurtuluş ve Allah’ın rahmetidir.
Gafletin içerisindeki Hikmetullah’ı anlamamız için Ya’kub (as)’un hikâyesi de ders olarak yeterli.
Gelelim bana, kendimi onların makamına ya da yanına koymak için değil de onların varisi olarak. Önceden Almanya’da 3 saat sonra Viyana’da bir ormanın içindeyken bir hal geldi mutlak keşif açıldı dilim tutuldu ve üç gün boyunca konuşamadım. Saum yani konuşma orucu. Kur’ân-ı Kerim’de Zekeriya (as) ve (as) Meryem hakkında buyuruldu ki.
Meryem suresinin 26. ayetinde şöyle geçmektedir:
“YE, İÇ, GÖZÜN AYDIN OLSUN. İNSANLARDAN BİRİNİ GÖRECEK OLURSAN, “ŞÜPHESİZ BEN RAHMAN’A SUSMAYI ADADIM. BUGÜN HİÇBİR İNSAN İLE KONUŞMAYACAĞIM” DE.
Hz. Meryem (ra) onlara gittiğinde. Bunu nereden aldın Ya Meryem?.. diye sorulduğunda ardından cevap verdi: “Ben Rahman için Savm (oruç) tutuyorum. “
Saum kelimesinin anlamı “konuşmamak” İslami ifade Arapça değil. Arapça’da oruç tutmak, bir şeyden uzak durmak anlamına gelmektedir. Genel olarak yemekten ve içmekten uzak durmak olarak söylenir. Fakat Kur’ân-ı Kerim’de “Saum” sadece “konuşma orucu” için söylenmiştir. Ve Ramazan orucuna yani yeme, içme ve cinsi münasebetten uzak durmaya “Siyam” denmiştir.
Ben ondan sonra 3 gün boyunca konuşamadım 72 saat dakikasına kadar Saum oldu ve konuşamadım. Neden mi?
Gördüklerimi söylemeyeyim diye. Allah sırrını öylece sakladı. O bana bir sır verdi ve ben söylemek istedim. Hemen beni tuttu, ben kendimi tutamadım O Subhanu ve Teâlâ tuttu ve kontrol altına aldı fitne çıkarmayayım diye. Ve o an da ben her şeyi görüyorum, melekleri, Mele-i A’la, Arşu- A’la, arz, Cennet her şeyi, hepsini ismen sayabilirim. Fakat konuşamıyorum, konuştuktan sonra her şey aklımdan siliniyor ve hatırlayamıyorum.
Allahu Teâlâ tek benim görmesini ve tatmamı istedikleri şeylerde bana unutturuyor, nerdeyse 7 defa başıma geldi yaşadım, birden keşif mutlak geldiğinde konuşamıyorum.
İlk kez olduğunda 3 saat konuşamadım ve diğer seferinde 3 gün oldu. Avrupa’da, Türkiye’de, Medine’de, Mısır’da, Mekke’de vs.
Bu nedenle açıkladığım meseleler umuma anlatılabilecek meselerdir. Şeriata göre kardeşlerimize sırf yardımcı olacak şeyleri söylüyorum her şeyi tabiiki söylemiyorum. Bazen sadece bir işaret veriyorum. Ben şeriata göre ve hakikate göre gidiyorum. Ben iki parantez arasındayım, şeriat ve hakikat. Rahman’ın Besmelesinde gark olmuşum ve “La havle ve la kuvvete illa billah”dan güç alıyorum. Tıpkı verilen İsmi Azam’ı hususi durumlarda kullandığım gibi.
Sırlar ve onların taşınması
Bana biri 35.000 euro veya dolar verdi ve ben onu eve koydum. Bu paranın çalınacağını biliyorum fakat yine de eve koyuyorum. Biliyorum bu paranın çalınması Allah’ın kadası. Ben bir isim belirtmek istemiyorum fakat evime koyuyorum ve yüzde milyon eminim bu para çalınacak. Paranın nasıl çalındığını filan her şeyi görüyorum. Bir tornavida ile kırıyor, eli kızarıyor ve çanta açılıyor ve insanların emaneti çalınıyor. Fakat ben evime koymak zorundayım, bu böyle yazıldı ve kesin olacak kada bana göründü ve bu duruma tahammül etmek çok zor. Çalınacağını görüyorum ama şeriaten yine de evime koymak zorundayım… Neden mi? Bilmiyorum.
Bir gün araba sürüyordum ve Viyana’dan misafirlerim vardı. Bir kaza yapacağımı biliyordum fakat sürmek zorundaydım. Kaza yapmadan önce olacakları gördüm.
Öğrencilik yıllarımda birisi yanıma geldi. Bir üniversitede vakfına çalışması için meslektaşlarım sayesinde ona destek oldum. Ve o kişi bana her hafta geliyor ve para alıyor, çünkü çocukları var onlara yiyecek içecek alıyor.
Her hafta geldi ve nerdeyse 10 seneden beri verdim. Biliyorum o adam bana katlanamıyordu. Hakkımda söylediği her kelimeyi duyuyordum. Münafik… parayı alıyor ve çıktıktan sonra şöyle diyor: “Allah elindekileri alsın, sen dünya ve ahiret için çok hayır kazandın. Ve ben fakirim. Ya Rabbi onda ne varsa bana ver. Neden onda var da bende yok?”… Bu anlayışı düşünebiliyor musunuz!
İçinden konuştuklarını duyuyorum. Fakat her zaman şeriata göre davranmakla mükellef olduğum için dıştan hiç belli edemiyorum. Bu durumu söyleyememekten hasta düştüm.
Bu yüzden Allah sırrı tutanlara ve muhafaza edenlere veriyor, başka kimseye değil. Bu sırları tutmak benim imtihanım. Bazen günde 3 defa hatim yapıyorum. Benim yaptığım hatim sizinkisi gibi değil. Bir hatimi iki saat içerisinde yapabiliyorum. Gözlerim bakıyor ve tarıyor, içerisinde yazılan her şeyi görüyorum, çünkü benim içimde hepsi var, sadece içimdeki Kur’an ile dışarıda bulunan gözlerimle okuduğum Kur’an-ı Kerim’ı karşılaştırmaktır. Bu özel bir şey, elde olan bir şey değil. Keşf-i Mutlak geldiğinde, kendimi tutmam ve susmam gerekiyor. Gördüklerimden dolayı yıpranmamam ve hasta olmamam için gaflet etmem gerekiyor.
Şeriata göre bir mekruh yapmam veya zahire göre takva olmayan bir şey, misal sigara içmek, kot pantolon giyinerek dans etmek veya gülmek, müzik dinlemek, biriyle dünyalık konuşmak veya birine kızmak ve buna benzer şeyler yapmak. Yoksa o mutlak keşif hali geldiğinde her şeyi göreceğim nasıl, ne zaman ve nerede öleceğimi göreceğim. Kıyameti, mahşeri ve hesaptan sonra gideceğim yere kadar hepsini göreceğim. Bu nedenle bazen belirli şeyleri yapmam gerekiyor. Hikmetullah gereği 90’lı yıllarından bu zamana İstihare namazı kılıyorum.
Ben her gün sabah namazından önce teheccüd namazından sonra iki rekât istihare namazı kılıyorum. Kapsamlı bir niyet ile: Hallerim, konuşmalarım, amellerim, düşüncelerim, yemem içmem, seyahat etmem, hareketim, sükûnetim, uykum ve uyanıklığım ilmim, rü’ya’m ve tevilim. Beni ilgilendiren her şey için. Ve İslam Ummeti için, ezeli ve ebediyete kadar, Allah’ın beni doğru yola iletmesi, bütün işlerimi benim için hidayet ederek yoluna koyması için niyet ediyorum.
Bazen bir şey yapıyorum ve neden yaptığımı bilmiyorum, işte o durum istihare namazı sonucu Allah’tan sevk iledir. Bazen keşfim mutlak olduğunda Allah bana birçok şeyi gösteriyor. O durumda aslında tek başıma bir çöle gitmeliyim ve kimseyle görüşmemeliyim, kendime sadece yaşamımı sürdürecek kadar yiyecek ve içecek bulup orada ölene kadar tek başıma yaşamalıyım.
Neden mi? Çünkü her şeyi görüyorum, yanımda olanı, Amerika’da, Türkiye’de, Viyana’da olanları görüyorum. Keşf-i Mutlak geldiğinde nereye yönelsem oranın bütün detaylarını, zahirini ve batınını görüyorum.
Bazen … bana bir rüya anlatıyor aynen geçen gün olduğu gibi ve bana Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ı gördüğünü anlatıyor ve iki tane at gördüğünü, birinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ikincisinde ise benim olduğumu anlatıyor. Bana henüz kaç tane at olduğunu anlatmadan önce ben ona şöyle dedim: “Ya …. iki tane at vardı, biri kahverengi sağ tarafta duruyordu ve diğeri beyaz renkte sol tarafta duruyordu. Beyazın üzerinde ben vardım doğru mu?”
Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) beni eliyle gösterdi ve şöyle dedi: “Ben senden razıyım” Sonra ben düştüm sanki biri bana atış yaptı ve attan düştüm. Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisinden komaya girdim doğru mu dedim.
…..: “Evet, vallahi bu doğru” dedi.
Ben şöyle dedim: “Evet o beni ziyarete geldi ve ben sana geldim seni teselli etmek için. Fakat ben uyanığım uyumadım. …. bu rü’ya’yı gördü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile olan bir rüya şeytanla ilgisi yoktur. O ne bana ne de kimseye önceden anlatmadı. O anlatmadan ben ona söylemek istediklerini anlattım. Nedir bu ya Rab! İşte Allah’ın verdiği keşif ta başkasının rü’ya’sını dahi gösteriyor.
Bu yüzden biri rü’ya görürse ben onu gerçekte görüyorum. Bazen gördüğüm her şeyi söyleyemiyorum. Eğer söylesem fitne çıkar. Söyleyip fitne mi çıkarayım? Bazen emanet olduğu için söylüyorum ve bazen fitne çıkmasın diye demiyorum. Keşif konusu da böyledir.
Allahu Teâlâ inanmayanlara şöyle buyurmaktadır:
“VE TÜM GAYBIN ANAHTARLARI ONDA.”
Demek ki bizim elimizde olan bir şey değil, Allah istediğini istediği kadar istediği herkese açıyor. O ne istiyor ne zaman istiyor ve nerede istiyorsa O Subhanu ve Teâlâ o şekilde oluyor. Yoksa Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kıyamete kadar yaşanacakları söylemezdi. Eğer O (sallallahu aleyhi ve sellem)’ nda gaybın bilgisi bulunmasa o halde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) paylaştığı gaybi bilgileri nereden bilecekti.
Hz. Sultan Muhammed Fatih (ra) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından sevildi asırlar öncesinden müjdelenerek övüldü. Bu gayb değil mi? Elbette gayb.
Fakat normal bir insan, bir fakir, kot pantolonu giyen, sigara içen, sakalsız. Bazen karate yapan, denize atlayarak yüzen, orada hoplayıp zıplayan. Size şaka yapan ve fıkra anlatan. Sizlere olacakları söyleyen. Sizleri bunlara alıştırmadan eğer gördüğüm her şeyi söylesem benden uzaklaşırdınız.
Sakın benim bu halimden korkmayın zira ben kimsenin sırlarına bakmıyorum, şeriat çerçevesi içerisinde gidiyorum. Sizlere söylediğim gibi hakikat ve şeriat arasındayım. Ben iki parantez arasında yani hakikat ve şeriat arasında yaşıyorum. Başkasının sırrına ya da özellerine bakamıyorum. Ama istesem Allah bana gösterir. Ancak şeriata göre bu kabul görmeyeceği için, o durumda bu bana ibtila (imtihan) olmuş olur.
Bu çalıyor ama ben söyleyemiyorum. Eğer herkese sen münafıksın vs. desem benimle kimse konuşamaz ve yaşayamazdı.
Bahane getirmek bir kalp hastalığıdır.
1. …. Efendi’nin hep bir bahanesi var, tabii ki çok çalışıyor fakat ben onu kendimle ölçüyorum sizinle değil. Ve onun makamına göre ona her zaman bahane ürettiğini söylüyorum. Ya …. Efendi bu bahane işinden vazgeç bu olmaz. Bahane üretmek hicaptır.
2. Onun iki tane hicabı var. O zahir ilme sahip ve benim rüyalarımın te’vilini yapabilmek için Rü’yâ tevil ilmi verildi. Allah bana onu hediye olarak verdi, benim rüyalarımı tevil etsin diye. Çünkü ben kendime inanamazdım. Bu yüzden Allah bana rüyalarımı tevil ettiriyor, Ledunni ilme sahip olana kadar.
Ben onunda Ledunni ilme sahip olmasını istiyorum. Benden daha fazla bu benim isteğimdir/dileğimdir. Fakat bahane üretmek onda bir hastalık ve perdedir.
Bana herhangi bir konuda sual soranlara verdiğim fikirlerden ilki keşif ile ve ikincisi nefs iledir. Sen benimle istişare yapmak istiyorsun ama ben sana hayır diyorum. Al ya da alma! Yap veya yapma! Fakat zekiysen beni kullanman gerekir ve ilk dediğimi alırsın. Konuyu bana izah ederek başka bir söz duymak istersen verdiğim ikinci fikir nefsimden gelir, ama bu işin mimarı sen olursun çünkü bahanelerinle hakikati değil duymak istediğini duydun.
Senin uykun ibadet ama benim için değil benim için kötü ve …. olarak senin içinde kötü. Bu kötü bir amel. Sen normal değilsin, sen İlim sahibisin. Sen icazet aldın ve emanet aldın bu kolay değil. Kendini insanlar ve talebeler ile ölçme, benimle ölç.
Çalış, çabala ve beni geç. Neden beni geçmiyorsun? O zaman bende senin izinden gelir seni takip ederim.
Fakat Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buna karşı gelirdi. O bana 1998 yılında gece yanıma geldi de yataktan kaldırdı. Nakşibendi tarikatinden hemen çık ve çıktığını şeyhine bildir. Bundan sonra senin Deden ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) olarak, ben senin şeyhin ve mürşidinim.
Senin bir mürşide veya şeyhe ihtiyacın yok. Ben her zaman senin önünden gideceğim. Beni iki defa uyandırdı ve yataktan kaldırıp fırlattı. Ben bunu şahitlerin önünde anlattım.
Demek ki istihare ile Allah her şeyi doğruca yönlendiriyor. Ben … Efendi ve …. Efendiyi de her zaman istihareme dahil etmişimdir ve kılmalarını da tavsiye etmişimdir. Onlar da benimle birlikte Allah’ın hidayetine ve Nurullah’ın havuzuna düştüler.
Yüce Allah en iyi bilendir
Seyyid Magdy Dawoud