18.NOKTA
Göklerin, yerlerin şekli ve kenarları, Ye’cûc ve Me’cûc’ün yerleri
Bu konuyu kolayca anlayabilmemiz için bu mübarek ayetleri doğru tercüme ederek anlamamız gerekmektedir. Böyle olunca İnşaallah konu kendisini apaçık gösterecektir.
Kehf Suresi 90. âyet-i kerîmede Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“GÜNEŞ’İN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA, ONU (GÜNEŞ’İ) ÖYLE BİR KAVMİN ÜZERİNE DOĞAR BULDU Kİ, ONLARA HERHANGİ BİR ÖRTÜ YAPMAMIŞTIK.” (AL-KEHF, 90)
Birinci kavim, Ye’cûc kavminin bulunduğu yer, Arz’ın doğu tarafı yani Sibirya tarafları olsa gerek. Orada Zülkarneyn radm yaptı yani metalden kapak yaptı; demir ve bakırdan. Orası buzlu olması lazım. Buzullar olması lazım ve oradan Güneş her gün doğması lazım. Oraya sıcaklığın ulaşamaması gerekiyor. Sadece Güneş’in doğuşu görülüyor ama Güneş’in tesiri olmuyor. Orada sürekli ışık bulunmaktadır. Zira ayette oraya gecenin örtüsünün gelmediği söylenmektedir.
Burada şunu tekrar ayırt etmekte fayda var. Eşyanın görünme nuru gündüz ve Güneş’in ısı veren dav’ı (yani ziyası) ateş çemberi yansımasıdır. Güneş oradan yükselir de, birinci kat gök yani biz insanların yaşadığı yerden, batıya kadar kavis çizerek gider ve batıda ise orada çamurumsu bir kaynakta batar. Yani batıda okyanusların kenar oluşturduğu; Arz’ın kenarını oluşturduğu okyanusların oradan batar ve orası Bermuda Üçgeni’nin de kapısı sayılır. Tam da orası işte ikinci kavim olan Me’cüc’ün yeridir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Kehf Suresi 86. ayette ifade edilen:
“TA Kİ GÜNEŞ’İN BATTIĞI YERE ULAŞINCA, ORADA ÇAMURUMSU BİR KAYNAKTA BATTIĞINI GÖRDÜ VE ORADA BİR KAVME RASTLADI. DEDİK Kİ: “ZÜLKARNEYN! YA ONLARI CEZALANDIR YA DA ONLARA HAYIRLA MUAMELE ET.” (AL-KEHF, 86)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin de buyurduğu gibi:
“YA EBÂ ZERR! GÜNEŞ TÂ ARŞ-I ÂLÂ’NIN ORAYA KADAR
GİDER SECDE YAPAR. BATIDAN DOĞMAK İÇİN İZİN İSTER…”
Yani Güneş Arz’ın batı duvarından doğmak ister. Güneş’in battığı yerden yukarı doğru bakacak olursak yedi kat gök ve en üstünde Arş-ı Âlâ vardır ve Arş göklerden ve yerlerden elbette yüksek ve büyüktür. Bu, İslam’da bilinen bir gerçektir. Orada Güneş Allahu Teala’dan batıdan doğmasına izin ister ve Güneş bu dileğini günlük üç kere tekrar eder. Her defasında Allahu Teala reddeder ve izin vermez. Geri dönmesini emreder ve her zaman doğduğu yerden, doğudan yine doğmasını emreder. Yani Ye’cûc kavmi tarafından doğmasını emreder.
Demek ki birinci Arz’da biziz ve ikinci Arz’da, yani yerin ikinci tabakasında Ye’cûc ve Me’cûc kavimleri yaşamaktadırlar. Sonra üçüncüden altıncıya kadar aşağıya doğru kibrit taşları vardır. Bakara Suresi 24. ayette şöyle ifade edilmektedir:
“ÖYLE BİR ATEŞTEN SAKININ Kİ, ONUN YAKITI İNSANLAR VE TAŞLARDIR. O, KAFİRLER İÇİN HAZIRLANMIŞTIR.” (BAKARA, 24)
İbni Abbâs (ra) Siccîn hakkında, “yerin yedinci kat altı ve kafirlerin kitaplarının bulunduğu yerdir” demiştir. Cehennemin en alt tabakası. Kur’ân-ı Kerîm’de de Mutaffifîn Suresi 7. ayette şöyle buyurulmaktadır:
“HAYIR, GÜNAHKÂRLARIN YAZISI, MUHAKKAK “SİCCÎN”DEDİR.” (MUTAFFİFÎN,7)
Cehennemin aslı ise işte orasıdır. Yani Arz’ın en alt tabakası, siccîn diye ifade edilen yer. Kıyametten sonra ise o yedi tabaka da, Arz’ın yedi tabakası da cehenneme dönüşecek ve yedi sema, yedi gök ise cennet tabakalarına ve Arş-ı Âlâ ise sekizinci tabaka cennetin en yüksek derecesine dönüşecek. Kıyamette Güneş, Ay, gece ve gündüz, görevlerini bitirmiş olacak. Bazıları yok edilecek. Bazıları toplanacak, bir araya getirilecek. Kıyamet Suresi 9. âyet-i kerîmede ifade edildiği gibi:
“VE GÜNEŞ VE AY BİR ARAYA GETİRİLDİKLERİNDE…” (KIYAMET,9)
Demek ki o durumda Güneş batıdan doğacaktır, doğudan değil ve Ay’a ulaşacaktır. Bunun neticesi olarak depremler meydana gelecektir Zilzal Suresinde ifade edildiği gibi. Gökler yarılacaktır. Gezegenler dağılacaktır ve yıldızların halesi sönecektir ve kıyamet gelecektir.
Ama kıyametten önce şimdi Güneş’in yörüngesi nasıldır? Doğudan doğar ve batıdan batar. Onun yolu nasıldır? Geri dönüş yolu, Arz’ın ikinci tabakasında Ye’cûc ve Me’cûc’ün yaşadıkları o tabakadan geri döner, gelir. Ahir zamana kadar böyle gider. Allah’ın sözü gerçekleşene kadar böyle gider. Kehf Suresi 98’de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“RABBİMİN VAADİ GELDİĞİNDE, O RADM AŞAĞI ÇÖKECEKTİR VE RABBİMİN SÖZÜ GERÇEKLEŞECEKTİR.”
(Zülkarneyn ikinci tabaka Arz’ın kapısı olan o deliği kapatmıştır. İşte o deliğe kapağına radm denilmiştir. Onu demir ve bakırla kapatmıştır.) Zülkarneyn’in radmı yani o deliği kapattığı o kapağı yere batacaktır. Okyanusların suyu zalim ülkelere yürüyüp onları su altında bırakacak ve helak edecektir. İkinci tufan olarak gerçekleşecektir bu durum. Birincisi bildiğiniz gibi Nûh (as) zamanında Nûh tufanıydı ve Allah her şeyden iki yaratmıştır. Demek ki ikincisi de vakti geldiğinde olacak, o radm çöktüğünde.
Bütün silahlar ve teknoloji etkisiz hale gelecek. Allahu Teala Haşr Suresinde şöyle buyurmaktadır:
“O KİTAP EHLİNDEN İNKAR EDENLERİ İLK TOPLU SÜRGÜNDE YURTLARINDAN ÇIKARANDIR. SİZ ONLARIN ÇIKACAKLARINI SANMAMIŞTINIZ. ONLAR DA KALELERİNİN KENDİLERİNİ ALLAH’TAN KORUYACAĞINI SANMIŞLARDI. AMA ALLAH’IN EMRİ ONLARA UMMADIKLARI YERDEN GELDİ. O YÜREKLERİNE KORKU DÜŞÜRDÜ. ÖYLE Kİ EVLERİNİ HEM KENDİ ELLERİYLE HEM DE MÜ’MİNLERİN ELLERİYLE YIKIYORLARDI. EY BASİRET SAHİPLERİ! İBRET ALIN.” (HAŞR, 2)
Demek ki bu ayette ifade edildiği gibi ummadıkları yerden evleri, kaleleri başlarına yıkılacak. Bu konu hadîs-i şerifte Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ifadesiyle “EL-HEDDE EL-KUBRA” YANİ BÜYÜK FELAKET, BÜYÜK YIKIM” olarak isimlendirilmiştir. Yani büyük bir asteroid gelip dünyaya çarpacaktır ve bu büyük darbe gerçekleşecektir veya büyük yıkım. Biz bunu 1998’de keşifte görmüştük ve yaklaşık 35 kardeşimize bunu göstermiştik ve tarif etmiştik. Bu olay dünya savaşından ve birçok insanın ölümünden sonra gerçekleşecek. Bu dünyaya çarpacak olan taştan, darbeden sonra ne olacak? Allah’ın vaadinin gerçekleşmesi için Ye’cûc ve Me’cûc ve Deccâl ortaya çıkacak. Enbiya Suresinde Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“YE’CÛC VE ME’CÛC AÇILDIĞINDA, ONLAR HER BİR KENARDAN ORTAYA ÇIKTIĞINDA.” (ENBİYA, 96)
Yani Ye’cûc ve Me’cûc açıldığında ve onlar her bir kenardan ortaya çıktıklarında. Doğru tercüme bu şekildedir. Yani radm doğu tarafından açılacak ve Ye’cûc’ü ortaya çıkartacak. Batı tarafından ise o buzdağları orada infilak edilecek ve Me’cûc ortaya çıkacak. Her bir kenardan karıncalar gibi ortaya çıkıp yayılacaklardır. Şimdi bizim bu meseleyi Kur’ân ayetleriyle tedebbür yapmamız gerekiyor.
Taha Suresi 97’de Sâmirî yani Deccâl ile bağlantılı bir meseleden bahsedilmekte:
“VE O (MÛS (AS)) DEDİ Kİ”GİT! (DEVAM YAŞA). SANA HAYATTA ‘BANA DOKUNMAK YOK’ DE VE SANA VAAD EDİLMİŞ BİR ZAMAN VAR SENİN HESAP EDEMEYECEĞİN.” (TAHA, 97)
Kehf Suresi 98’e baktığımızda, Taha 97 ve Enbiya 96 ile bağlantılı olduğunu görürüz. Üç ayrı sure ama ayetler bazında baktığımızda ayetler sıralamasına göre, 96-97-98 bir konunun kronolojisini ve resmini yansıtmaktadır. Her fırsatta tekrar tekrar ifade ettiğimiz gibi Allahu Teala’nın murâdını yerine getirmek ve Kelamını anlamak için Kur’ân’da tedebbür yapmalıyız.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ye’cûc ve Me’cûc ikinci Arz tabakasında yaşarlar. Ye’cûc doğu tarafında yani Güneş’in doğduğu yerde ve Kafkas ülkelerinde, Rusya yanında bir yerdir. Me’cüc ise Arz’ın batısında, Güneş’in battığı yerde. Kur’an’da ifade edildiği gibi. Önceden de anlattık, şimdi de tekrar ediyoruz. Radm demek, Arz’da kapatılan bir delik yani toprakta, yerde kapatılan bir deliğe radm denir. Diğer yerlerle aynı seviyeye getirilmesine radm denir. Topraktaki iki yüksek yeri bir araya getirerek arasına konulan o şeyi düzeltmeye radm denir.
Set ise başka bir şeydir. Set ise duvardır. Duvar ise arkasında olanı göstermeye ve arkada olanın buraya gelmesine, burada olanın arkaya gitmesine engel olan bir nesnedir. Yani burada radm geçmektedir. Set değil. Burada Zülkarneyn (as)’in Arz’daki yolculuğunu takip ederek konuyu doğru anlamaya çalışacağız İnşaallah. Allahu Teala onun hakkında der ki Kehf 84’te:
“BİZ ONA ARZ’DA SAĞLAM BİR YETKİ VERDİK VE ONA HER ŞEYDE BİR YOL AÇTIK.” (KEHF, 84)
Zülkarneyn’in ismi…
Allahu Teala onu Zülkarneyn olarak isimlendirmektedir. İki boynuz sahibi. Yani mecaz anlam olarak şunları sıralayabiliriz: Boynuzlar iki güç anlamında. Boynuz mecaz anlamda güce işaret eder. İki güç sahibi. Maddî ve manevî ilim sahibi. Doğuya ve batıya hakim. Yani Güneş’in doğduğu ve battığı yere hakim. Yani doğuya ve batıya hakim olan, bütün Arz’a hakim. Allahu Teala onu bütün Arz üzerinde yetkili kıldı. Bazılarının dediği gibi “başında bir taç ve o tacında iki boynuz vardı” ifadesi doğru değildir. Bu maddi olarak böyle değildir. Mecaz anlamdadır. Yani şunu diyebiliriz ki, Zülkarneyn’e verilenler Khadr (Hızır) (as) verilenlerden, yani salih kul olan Mûsâ’nın (as) Khadr’ına verilenlerden daha fazladır.
Artı kendisi peygamber de değildir.
Zülkarneyn Arap değildir ve Arap tarafında da yaşamamıştır. Eğer Araplara yakın bir yerde yaşamış olsaydı, o veya ailesi bir türlü bilinirdi Araplar tarafından. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de O’nun hikayesinin anlatılma yani nüzul sebebi şu olaya dayanmaktadır:
Yahudilerin papazları, Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek, Zülkarneyn’den sordular. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Zülkarneyn (as)’in hikayesi vahyedildi. Araplardan veya o bölgeden olsaydı, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zaten onu tanırdı ve vahyi o kadar beklemezdi. Bazıları dedi ki:
O bir Makedonyalıdır yani Makedonyalı İskender’dir. Büyük İskender. Ama kanaatimizce o iddia doğru değil. İskender kafir idi. Zülkarneyn (as) hakkında bilgi sadece Kehf Suresinde geçmektedir. O’nun biyografisini bilmek illa akide konusu değildir ve buna rağmen yine de enformatif anlamda, bilgi anlamında bir şeyler vermeye çalışacağım size.
Benim kanaatime göre o Farisî idi. Yani Pers. Arkeolojide ve eski tarihte, eski tarihi anlatan bilimde ve İncil’de bu özelliklere sahip olan Kurş ya da Gurş isminde birisinden bahsedilmektedir. O bir Farisî aileye mensuptur ve ülkesi ikiye bölünmüştür. Hem Babilliler tarafından hem Asurlular tarafından kuşatılmışlardır. Yani İsa’dan (as), milattan 529 ve 550 sene gibi önceki bir zamanda ve kendi ülkesini işgalcilerden kurtarmış ve birlik anlamında, ülkeye birlik ve beraberlik getirmiştir. Doğuya ve batıya açılmıştır, Kur’ân-ı Kerîm’de de ifade edildiği gibi. Kendisi ilk Pers imparatorluğunu kurmuştur.
İlk Pers imparotorluğunun kurucusu Zülkarneyn’dir. Ye‘cûc ve Me‘cûc o zamanlar Arz‘da çok fesat çıkardılar. Kur’ân-ı Kerîm’de de ifade ettiği gibi doğudan ve batıdan gelerek fesat çıkardılar. Özellikle Kafkas bölgelerinden ve kuzeydoğudan gelerek bölge insanına çok zulüm yaptılar, iyice şeytanlaşmış bir kavimdiler.
Ye’cûc ve Me’cûc’e birçok isimler verildi. Avrupa‘da Migr, Asya’da Tatar denildi. Milattan önce Karadeniz bölgelerinde yaşadılar. Kuzeydoğuda Moğollar bölgesinden geldiler. Moğollara Me’cûc diyenler de vardır. Çin tarafından gelenlere Yavasi, yani Nûh (as) oğlu Yafes’den Yavasi denilmiştir. Ye’cûc isminin Yavasi’den geldiği söylenir. İbranice’de Ye’cûc ve Me’cûc Arapça‘ya yakın şekilde söylenir. İncil’de Gok ve Magok olarak geçer.
Seddin yeri Kizbin Denizi ile Karadeniz bölgesinde sıradağlar olan bir yerdedir. Set orada kuzey ve güneyi ayıran bir yerde yapılmıştır. Orada radm değil set yapılmıştır. Oradaki sedde kurş seddi derler.

Zülkarneyn kaç tane set ve kaç tane radm yapmıştır?
Set bir duvardır, radm ise yerdeki düzleştirilmiş bir deliktir.
Birincisi batıda Güneş‘in battığı yerde bir radm yapmıştır Kehf Suresi 86’da ifade edildiği gibi.
“NİHAYET GÜNEŞ‘İN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BİR BALÇIKTA BATAR (GİBİ) BULDU. ORADA BİR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERİNE BİZ, “EY ZÜLKARNEYN! ONLARI YA CEZALANDIRACAK VEYA HAKLARINDA İYİ DAVRANMA YOLUNU SEÇECEKSİN” DEDİK.” (KEHF, 86)
Onlar kötü şerli insanlardı. Orada iyilik yapmayı bıraktı, onları radm ile cezalandırdı.
İkincisi Güneş‘in doğduğu yer, yani doğu. Buna işaret eden âyet-i kerîme:
“NİHAYET GÜNEŞ‘İN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA, ONU ÖYLE BİR KAVİM ÜZERİNE DOĞAR BULDU Kİ, ONLAR İÇİN GÜNEŞ‘E KARŞI BİR ÖRTÜ YAPMAMIŞTIK.” (KEHF, 90)
Orada da radm yaptı. Yani birinci Arz‘la ikinci yer tabakasının arasını bu şekilde ayırdı ve geçiş yapılmasını önledi. Bu ikisine de radm yaptı. Onların girip çıktığı yerleri düzledi.
Üçüncüsü, Allahu Teala‘nın dediği gibi kendisine bir yol istikamet tutundu.
“SONRA YİNE BİR YOL TUTTU.” (KEHF,92)
Bunun üzerine bir yol takip etti. O iki dağın arasına kadar gitti, orada başka lisandan konuşan insanlar buldu. Kendi dillerinden başka bir dili de anlamıyorlardı. Onlar diğer insanlarla kopuktu, irtibatları yoktu. Orası Ermenistan dağlarının bulunduğu bölge. Orada iki dağın arasında bir radm yaptı. Oraya metal ve bakır döktü.
“ZÜLKARNEYN, “RABBİMİN BANA VERDİĞİ (İMKÂN VE KUDRET, SİZİN VERECEĞİNİZ VERGİDEN) DAHA HAYIRLIDIR. ŞİMDİ SİZ BANA GÜCÜNÜZLE YARDIM EDİN DE, SİZİNLE ONLARIN ARASINA SAĞLAM BİR ENGEL YAPAYIM” DEDİ.” (KEHF, 95)
Nihayet iki dağ arasını doldurunca dedi ki, şimdi üfleyin ve iyice kor, köz haline gelince bana getirin. Yani erimiş bakır getirin dedi.
Zülkarneyn Arz’da üç tane deliğe radm yaptı. Yani kapattı. Ancak şimdi Güneş batıdan battıktan sonra doğuya doğru tekrar giderken ikinci katta görülebilecek açık yerler, delikler vardır. Ama oralarla Zülkarneyn’in hiçbir alakası yoktur, oralar daha aşağıdadırlar.
Doğuda giriş kapısı vardı. Adeta ikinci Arz‘dan birinci Arz‘a geçiş yolu idi. Bir tane de batıda vardı. Zülkarneyn ikisini de radm yaparak kapattı. Ama Arz‘ın ikinci katının sağ tarafı çok derindir. Güneş oraya yansır. Ahir zamanda Ye’cûc ve Me’cûc ortaya çıktıklarında doğu tarafından birinci kata çıkacaklardır. Rus, Çin ve Kore tarafından yani Asya bölgesinden çıkacaklardır ve batı tarafında batı girişindeki set olan yerden Amerika tarafında. Yani Arz‘ın ikinci tabakasının yüksek yerinden, Güneş‘in vurduğu yerden çıkacaklardır.
Kendi zamanlarında Arz‘da fesat çıkarıp Arz’ın ikinci katına inlerlerdi.
Birinci Arz‘da biraz kalıp asıl mekanlarına yani ikinci tabakaya inerlerdi. Arz‘ın üzerinde kaldıklarında Çin, Rus ve o bölgenin insanları türemiştir. Tıpkı Ad ve Semud kavminin onlardan geldiği gibi. Onlar da dağlara evler yaparlardı ve Allahu Teala Kur’ân-ı Kerîm’de onların evlerini helak ettiğinden bahseder ve Lût kavmi de onlardan. Al-Amalik kavmi, yani dev insanların oluşturduğu kavim de onlardandı. Önceleri Kapadokya‘da yani Türkiye’de Anadolu’da bulunan Kapadokya’da da yaşamaktaydılar ve batıda da onların neslinden olan kavimler vardır. Yani Arz‘ın birinci tabakasında yaşayanlarından türeyen insanlar. Tabii ki Zülkarneyn bütün hepsini toplayıp ikinci kata doldurup kapatmadı. Bir kısmı orada bir kısmı Arz‘ın üzerindeydiler. Allahu Teala Kehf Suresi 94’te şöyle buyurmaktadır:
“DEDİLER Kİ: “EY ZÜLKARNEYN! YE’CÛC VE ME’CÛC (ADLI KAVİMLER) ARZ’DA BOZGUNCULUK YAPMAKTADIRLAR. ONLARLA BİZİM ARAMIZA BİR ENGEL YAPMAN KARŞILIĞINDA SANA BİR VERGİ VERELİM Mİ?” (KEHF, 94)
Zülkarneyn’nin cevabı da Kehf Suresi 87. ayette:
“ZÜLKARNEYN, “HER KİM ZULMEDERSE, BİZ ONU CEZALANDIRACAĞIZ. SONRA O RABBİNE DÖNDÜRÜLÜR. O DA KENDİSİNİ GÖRÜLMEDİK BİR AZABA UĞRATIR” DEDİ.” (KEHF, 87)
Ve 88. ayette şöyle buyurulmaktadır:
“HER KİM DE İMAN EDER VE SALİH AMEL İŞLERSE, ONA MÜKÂFAT OLARAK DAHA GÜZELİ VAR. (ÜSTELİK) ONA EMRİMİZDEN KOLAY OLANI SÖYLEYECEĞİZ.” (KEHF, 88)
Zülkarneyn önce onları Allah’a çağırdı, davet etti. Zira Allah’ın elçisi olarak Allah‘a davet etmeliydi. Sonradan doğru yola girmeyenleri de cezalandıracaktı.
Ye’cûc ismi Arapça bir kelime ve “tatacatca tacatca” anlamındadır. Yani ateş alevlendi demektir. Me’cûc ise yine Arapça kelimedir ve alevin içindeki ateş demektir. Yani insan der ki ateş nihayet Me’cûc oldu yani alevlendi ve iyice tutuştu. Bundan anlıyoruz ki, Ye’cûc ve Me’cûc kavimleri şeytanîleşmiş ve ateş olmuş bir kavimdirler. Allahu Teala İsra Suresi 15. ayette buyurmaktadır ki:
“KİM DOĞRU YOLU BULMUŞSA, ANCAK KENDİSİ İÇİN BULMUŞTUR; KİM DE SAPITMIŞSA KENDİ ALEYHİNE SAPITMIŞTIR. HİÇBİR GÜNAHKÂR, BAŞKA BİR GÜNAHKÂRIN GÜNAH YÜKÜNÜ YÜKLENMEZ. BİZ, BİR RASUL GÖNDERMEDİKÇE AZAP EDİCİ DEĞİLİZ.” (İSRA, 15)
Yani -elçi göndermedikçe hiç kimseyi cezalandıracak değiliz- anlamındadır.
Allahu Teala Zülkarneyn’i göndererek onları cezalandırmıştır ve ikinci Arz‘a yerleştirmiştir. Orada yaşamaktadırlar.
Demek ki Allahu Teala Zülkarneyn’i onlara gönderdi. İkinci tabakada yaşayıp ara sıra yukarı çıkanlara da Zülkarneyn’i elçi olarak göndermiş oldu ve bizim yaşadığımız bu birinci yer tabakasında yaşayan, onların neslinden olan bütün kavimlere de zaten sürekli peygamber gönderildi ve geldi. Kehf Suresi 90. ayette:
“ZÜLKARNEYN GÜNEŞ’İN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA ORADA BİR KAVME RASTLADI Kİ O KAVME BİZ BİR ÖRTÜ YAPMADIK(YANİ SÜREKLİ AYDINLIK HALİNDE YAŞAYAN, GECENİN ÖRTÜSÜNÜN BULUNMADIĞI BİR YER).” (KEHF, 90)
O halk (kavim), doğuda, Asya’da bulunan Ye’cûc kavmi idi. 86. âyet-i kerîmede ise:
“GÜNEŞ’İN BATTIĞI YERE ULAŞTIĞINDA ORADA ÇAMURUMSU BİR KAYNAĞA GÜNEŞ’İ BATARKEN BULDU VE ORADA BİR KAVME RASTLADI VE ŞÖYLE DEDİK: ‘EY ZÜLKARNEYN! YA ONLARI CEZALANDIR VEYA İYİLİKLE MUAMELE ET.” (KEHF,86)
Orada ikinci kavme rastladı, Me’cüc kavmine. Güneş’in battığı yer yani batıda. O kavim fesat çıkaran bir kavimdi ve diğer halklar Zülkarneyn’e o Me’cüc kavmini şikâyet ettiler. Şu hâlde iki yer tespit ettik. Biri doğuda, biri batıda. Doğudaki Ye’cûc, batıdaki ise Me’cûc kavmi.
Üçüncü bir kavim ise dağların arasında bulunan bir kavimdi. Ondan sonra ne oldu? O üç yere ulaşması gerekiyordu ve ulaştı da. Üç yere de radm yaptı yani birinci kat ile ikinci kat arasındaki o fesatçı kavimlerin inip çıktığı o delikleri, Arz’daki birinci kat yerle ikinci kat yerin geçişini sağlayan o deliklerin üçünü de kapattı. Yani radm yaptı Arapça ifadeyle. Bir tanesi doğuda, bir tanesi batıda ve bir tanesi de dağların altında veya arasında olan yer.
O radmlar ne zaman yere çökecek ve Ye’cûc – Me’cûc ne zaman ortaya çıkacaklar? O vakit zaten Deccâl‘in de yani Sâmirî’nin ortaya çıkma vaktidir. Taha 97:
“MÛSÂ, “ÇEKİL GİT! ARTIK SEN HAYATIN BOYUNCA (HASTALANIP) “BANA DOKUNMAK YOK!” DİYECEKSİN. SENİN İÇİN, ASLA KAÇAMAYACAĞIN BİR CEZA DAHA VAR. HELE ŞU İBADET EDİP DURDUĞUN İLÂHINA BAK! BİZ ONU ELBETTE YAKACAĞIZ VE ONU MUHAKKAK DENİZE SAVURACAĞIZ.” (TAHA, 97)
Deccâl Allahu Teala’dan bir söz aldı. Allahu Teala bir söz verdi, vaat de bulundu, hiç kimsenin Sâmirî’ye dokunamayacağına dair bir söz. Ta ki o büyük darbe gelecek, Allah’ın vaadi yerini bulacak. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu o büyük darbe, büyük yıkım olarak anlatmıştır. O büyük asteroid, o ateşli taş dünyaya çarpana kadar. Öyle olduğunda adeta kıyamet kopuyorcasına Arz çok fena bir sarsılışla sarsılacak. O felaketle insanların üçte biri ölecektir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) o konu hakkında:
“O OLAY VUKU BULDUĞUNDA, EVLERİNİZE GİRİNİZ. KAPILARINIZI, PENCERELERİNİZİ ÖRTÜNÜZ VE SECDEYE GİDİNİZ. SECDEDE İKEN ‘SUBBUH KUDDUS RABBU’L-MELAİKETİ VE’R-RUH ZİKRİNİ SÖYLEYİNİZ” BUYURMUŞTUR.”
Allah’ın o vaadi Taha 97’de geçmektedir ve o vaadin gerçekleşmesi ise Kehf Suresi 98’de geçmektedir.
“ZÜLKARNEYN, “BU, RABBİMİN BİR RAHMETİDİR. RABBİMİN VAADİ (KIYAMETİN KOPMA VAKTİ) GELİNCE ONU YERLE BİR EDER. RABBİMİN VAADİ GERÇEKTİR” DEDİ.” (KEHF, 98)
O darbe yani dünyaya çarpacak olan ve Allah tarafından gönderilecek olan o taş, Zülkarneyn’in (as) yaptığı üç radmı da yere geçirecek. Radm çökecek ve orası açılacak. O olayın paralelinde Deccal ortaya çıkacak.
Kehf 96’da Ye’cûc ve Me’cûc’ün radmı açıldığında ve onlar her bir tepeden çabucak indiğinde (yayıldığında, dağıldığında) ikinci Arz ve birinci Arz‘ın yanlarından karınca sürüsü gibi, yaşadığımız bu tabakaya yayılacaklardır. Radmın bütün delikleri açılacaktır ve her taraftan dünyayı saracaklar. İsa (as) ve Mehdi (as) o dönemde buluşacaklar. İsa (as) Deccâl‘i kılıcı ile öldürecek. Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“KARDEŞİM İSA GELENE KADAR KIYAMET KOPMAYACAKTIR.” “KARDEŞİM MERYEM OĞLU İSA GELİP HINZIRI ÖLDÜRENE, CİZYEYİ KALDIRANA VE DECCÂL‘İ ÖLDÜRENE KADAR KIYAMET KOPMAYACAKTIR.”
Sonra İsa (as) ve İmâm Mehdi (as) takipçileriyle yani Müslümanlarla birlikte Sina bölgesine gideceklerdir. Allahu Teala Ye’cûc ve Me’cûc’ü öldürecektir. Kuşlar yukarıdan taşlar atacaklar, tıpki “tayran ebâbîl” gibi. Ashâbu’l-Fîl’i nasıl taşladılarsa, o şekilde kızgın taşlarla Ye’cûc ve Me’cûc’ü de taşlayacaklardır. Sonra yağmur gelecek ve Arz’ı onlardan, onların leşlerinden temizleyecektir. Ama onlar tabii ki çok insan öldüreceklerdir. İsa (as), İmâm Mehdi (as) ve Müslümanlar, dünyaya hâkim olacaklardır ve İslam’ı bütün dünyaya yayacaklardır. İslam hükmedecektir. Bu meseleler birçok hadîs-i şerifte ifade edilmiştir.
Sonunda derim ki, eğer bu anlayışlarımda haklı isem bu, Allah’ın bir lütfudur, bir nimetidir. Ama eğer yanılmışsam, o benim aklımın, içtihadımın eseridir. Affet Ya Rabbi!
Ve’l-hamdulillahi Rabbi’l-âlemîn
Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ Seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihi ecmaîn.
Allahu Teala en Yücedir ve en iyi Bilendir
Seyyid Magdy Dawoud