“HANİ, RABBİN MELEKLERE, “BEN YERİÇİNDE BİR HALİFE YAPACAĞIM” DEMİŞTİ.” (BAKARA, 30)
Kavl (söz, söylemek): Bu bir fiildir. Aynı şekilde hareketler ve işler, renk, şekil ve insanın içinden geçenler de bunların tamamı da fiildir. İnsan bunlardan sorumludur.
El Halık olan Allah Subhanehu ve Teala ancak doğru söyler.
Mahlukat içinde insan ve cin dışındaki varlıklar da doğru söylerler ve dolayısıyla yalan söyleyemezler. İnsan ve cinlerin söyledikleri ise doğru olabileceği gibi yalan da olabilir.
Kavl iki türlüdür:
Kavlu-l Halık (Halık’ın sözü):
O’nun sözü murad etmektir ve yalnızca istemekledir.
Ve istediğinde istediği şeyi kesintiye, değişime, dönüşüme ve tutukluğa uğramadan çıkarır. Kevn yani evren iki harf “Kef” ve “Nun” arasındadır. -Kun fe yekûn (كـن فيكون)- O Subhandır.
“DİLEDİĞİNİ YAPANDIR.” (BURÛC, 16) Diğeri
Kavlu-l Mahluk (yaratılanın sözü):
O da ikiye ayrılır:
Her şeyde hüküm verilmiş kazanın kavli. O, en genel anlamıyla her şeyde bir nurdur. O, Allah’ı hamd ile tesbihtir.
“…HER ŞEY O’NU HAMD İLE TESBİH EDER. ANCAK, SİZ ONLARIN TESBİHLERİNİ ANLAMAZSINIZ…” (İSRA, 44)
Diğeri ise her şeyde takdir edilmiş kaderin kavli (sözü).
Ve bu, her şeyde takdir edilmiş özelliklerdir. İnsanın hizmetine verilmiş özelliklerle insanla konuşur. Örneğin ateş insanla konuşurken, onun aklını, ondan uzaklaşması veya faydalanması yönünde uyarır.
Benzer şekilde insan susadığında, önünde bir su veya ekmek varsa, kendisiyle konuşan ve ona; “Senin susuzluğunu giderecek olan su benim, ekmek değil” diyen suyun özelliklerinden dolayı suyu alacak ve onu almak için ona doğru elini uzatarak insan ona cevap verecek ve içecektir. Durum, tüm mahlukat ve eşyada bu şekildedir.
Her şeyin özellikleri insanla konuşur ve ona: “Ben senin hizmetine verildim” der. İnsana düşen, insanın ve her bir şeyin yaratılış programına göre her şeyin özellikleriyle ilişki içinde olmaktır.
Ve insan, ateşin özelliğinden, yemek pişirmede ve ısınmada faydalanmalıdır. Yangın çıkarmak, insana zarar vermek ya da bozgunculuk için kullanmamalıdır.
Bıçağın özelliklerinden, kesmede, yiyecekleri parçalamada, kuş ve (büyükbaş-küçükbaş) hayvanları kesmede faydalanmalıdır. Bir insanı bıçaklamak ya da yaralamak için kullanmamalıdır.
Üzümün özelliğinden, yeme ve suyunu sıkıp içmede faydalanmalıdır. Ondan şarap elde etmede kullanmamalıdır.
Renkler bir dil ve konuşmadır. Yeşil küçük mandalinanın rengi sana; “Sen beni kopardıktan sonra olgunlaşamam” der. Eğer rengi sararırsa, seni rengiyle kendisini koparmaya çağırır.
Şekil bir dildir. Herhangi bir şeyin şekli insanla konuşur. Küçük bir kız ve erkek çocuğun şekli birbirine benzer mi? Ya da onlardan birinin şekli onun evlenme isteğini belirler mi?
Velev ki erkek çocuğun senden onu evlendirmeni istemiş olsa, onu evlendirir misin? Onun şekli, ergenlik çağı ve sorumluluk alabileceğini ifade etmez. Aksine henüz reşit olmadığını söyler.
Hareket kelamdır. Eğer ki bir mecliste olsan ve ayağa kalksan, bu senin meclisten ayrılacağını belirtmen anlamına gelmez mi? Sessiz kalmak da bir dil ve konuşmadır. İslam fıkhında, bakire bir genç kızın, kız istemeye gelindiği zaman sessiz kalması, gizli onay anlamına gelir.
İnsanın içinden geçenler de Allah’ın sorumlu tuttuğu bir dil ve fiildir.
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem günahın tarifi için şöyle buyurmadı mı?
“GÜNAH, SENİN GÖĞSÜNÜN İÇİNİ ÇEVRELEYEN VE İNSANLARIN ÖĞRENMESİNDEN KORKTUĞUN ŞEYDİR.”
Buradan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisinin manasını anlamalıyız:
“KİM Kİ, GERÇEKTEN İNANARAK “LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH” DERSE, CENNETE GİRER.”
Öyleyse hesap niye? Birkaç saniye sürmeyecek olmasına rağmen, Ebu Cehil neden söylemedi? Çünkü o, bu sözün manasını yani; hareketlerin, sakinliklerin, şekil, renk, düşünce vs.’nin tamamının, sadece Allah’ın emriyle, Rasulüne (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uymakla ve ihlasla olması gerektiğini anladı.
Her şeyin özelliği, (takdir edilmiş dil, hükmü bitirilmiş değildir.) değişir ve dönüşür. Eşya (şeyler, nesneler) durmaz.
Su değişir ve dönüşür. Ateş, ağaç ve insana kadar her şeyin özelliği değişir. Ancak kıyamet günü durur veya her şey aslına döner. Her şeyin aslı bizatihi yokluktur ancak bil vesile anlamında ise Nur-u Muhammed‘dir. Herşey yokluktan Nur-u Muhammed vesilesiyle varlığa getirilmiştir. Öldükten sonra Allah başka bir yaratışla bizleri yaratacaktır.
Eğer ki bir şeyde kader kılınmış bir özellik (örneğin ateşin yakma özelliği gibi) durmuş olsa, bu sadece bir peygamberin peygamberliğini ıspatlamak ve onu onaylamak için mümkün olur.
Aynen İbrahim (as) olayında olduğu gibi. Ateşe atıldığında, yanma ve sıcaklık özelliği durdu ve serinliğe ve selamete dönüştü. Benzer şekilde taşı parçalayan bıçak, İsmail (as)’i kesmedi.
Musa (as) ile ilgili olaydaki suyun özelliği de buna benzer bir durumdur; deniz yarıldı, içinde kuru bir yol oluştu ve o yola su akmadı.
Bazen eşyadaki özellikler, bir veliye keramet olarak, onu müjdelemek, mütmain kılmak veya onu bir kötülükten kurtarmak için durur.
“…ZEKERİYA, ONUN BULUNDUĞU BÖLMEYE HER GİRİŞİNDE YANINDA BİR YİYECEK BULURDU. “MERYEM! BU SANA NEREDEN GELDİ?” DERDİ. O DA “BU, ALLAH KATINDAN” DİYE CEVAP VERİRDİ. ZİRA ALLAH, DİLEDİĞİNE HESAPSIZ RIZIK VERİR.” (AL-İ İMRÂN, 37)
Aynı vakitte yaz ve kış meyvelerinin ona verilmesi bu kerametlerden değil midir?
Ya İsa (as)’ya hamileliği ve onu doğurmasında sahip olduğu kerametler? Ancak onun beşikte iken konuşmasına gelince, bu İsa (as)’nın kavmi için bir mucizedir.
Allahu Teala en Yücedir ve en iyi Bilendir
Seyyid Magdy Dawoud