You are currently viewing Kıra’at (Kur’an okuma) çeşitleri ve Arapça dışındaki dillerin telaffuz meselesi

Kıra’at (Kur’an okuma) çeşitleri ve Arapça dışındaki dillerin telaffuz meselesi

“Muhakkak ki Biz, O’nu Arapça Kur’ân yaptık. Umulur ki böylece O’nu anlarsınız.” (Zuhruf, 3)

Demek ki aslı Arapça değildi sonradan yapıldı.

Ve kitapların anasında Levh-i Mahfuz’daki Kur’ân daha da yüksektir. Zira orada Allahca ancak sonradan Arapça yani insanca yapıldı ama buna rağmen Kur’an insan lisanında da olsa Allah kelamıdır ve insan kelamına benzemez.

Kur’an Muradullah ve Kada olarak Arapça olarak geldi. O Türkçe, Fransızca veya herhangi bir başka dilde olabilirdi.
Arapça zengin bir dil olduğu için ve kendisine vahyedilecek peygamber Arap olduğu için Arapça gönderilmiştir. Bunlar dışında bilinen ve bilinmeyen daha nice hikmetleri var. Beşeri diller içinde Kur’an’ın manasını en iyi taşıyabilecek lisan Arapça’dır.

Kur’an’ın Arapça olmasının asıl nedeni ise Arapça değil beşeri bir dil olmasıdır.

“Muhakkak ki Biz, O’nu Arapça Kur’ân yaptık. Umulur ki böylece O’nu anlarsınız.” (Zuhruf, 3)

Kur’an, anlaşılmal ve uygulanmak için gönderilmiştir, raflarda ve kütüphanede durması için değil.

Yani Arapça olmasının sebebi, insan dili olarak anlamak ve bunu başka dillere çevirmektir. Çünkü Kur’an’ı okuduğunda anlaman gerekir.

Yani Kur’an’ı herkesin kendi ana dilinde okuması daha iyidir.
Kur’an hatminin ana dilde okunması ve anlaşılması daha uygundur. Çünkü böylelikle ‘insan dilinde olmasının sebebi’ yerine getirilmiş olur.

Zira Kur’an’ı anlamak farzdır. Ama Arapça okumak ve okunanları anlamak farz değil.

Ancak namaz kılarken sureleri Arapça okumak lazım gelir, şarttır.

Ne kadar zorlukla okuyorsan, o kadar sevap kazanırsın.

Okurken zorluk çekiyorsan o zaman 3 sevap kazanırsın.

Okuduğun için sevap, namaz kıldığın için sevap ve zorluk çektiğin için sevap.

Yani okuyabildiğin gibi oku ama doğru telaffuz etmeye de gayretli ol.

Allah sana taşıyamayacağın yükü yüklemez.
Allah sana ancak idrakının, dilinin ve vücudunun taşıyabileceği görevleri verir.

“La yukellifullahu nefsen illa vus’aha”

(Allah hiç bir nefse taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez). (Bakara, 286)

Allah Acem ve Arapların olduğunu biliyor. Kur’an’ı Arapça indirirken Müslümanların ekserisinin Arap olmayacağını da biliyordu. Ve diğer dil sahiplerinn Kur’an okurken telaffuz problemleri yaşayacaklarını da biliyordu.

Bu nedenle Arapçayı zor okursan 2 sevap kazanıyorsun. Bir kıra’at sevabı ve zorluk çektiğin için de bir sevap. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir sahih hadis’de böylece buyurmuştur.
Bu hadisten de anlaşılıyor ki Kur’an Kureyş lehçesiyle okunamasa da geçerlidir hata sevap veriliyor. Bu Rasulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) koyduğu bir kural. Bu hadisten hatta Rasulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) Kur’an’ı orijinal telaffuz edemeyenlerin varlığının kabulü dahi anlaşılmaktadır. Bundan anadilde bir okuma kolaylığının olması gereksinimi de çıkmaktadır.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki: “Acem’den iyi olan bir Arap yoktur, (üstünlük) ancak takva iledir.”

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ifadesiyle de bir kural koymuştur. Madem ki Arap olmak bir ayrıcalık değil o halde Arapça’da da bir ayrıcalık yok. Sonuçta Arapça da bir beşeri lisandır. Bu durumda insani dile dönüştürülmüş olan Kur’an elbette başka dillere de çevirilebilir ve çevirilmelidir. Hem de Kıra’ati başka dillere uyarlanmalıdır.

Kur’an’ı ilim olarak veya ve anlamak ve ibadet olsun diye okursan, manası ile okuman gerekir.

Kur’an’ı ekstra nafile veya sünnet için arapça okursan, latin harfleri ile arapça okuman gerekir. Ve yapabildiğin en iyi telaffuzu yapmaya gayret etmen gerekir.

Namaz kılarken mecburen Arapça okumanız gereken sureleri tam Arap diline göre telaffuz edemeyecek olursanıy kaygı duymayınız. Namazınız %100 kabul olur inşaallah.
Ama ne okuduğunun ve ne namazı kıldığının idrakinde olman lazım, çünkü sadece o halde en iyi şekilde okursun.

Yorulduğun her çabana karşılık ekstra sevap yazılır. Sorun yok. Yeterki sen Kur’an’ı anla ve ihlaslı ol.

Ancak şu kadar var ki: Kur’an‘ı kurallarına göre okuyamıyorsan, bir Kur’an öğretmeni olamazsın. Kendi bilmediğini başkasına nasıl öğretebilirsin!

Mesela: K ile G arası bir harf var Qaf bu harf Türkçe’de yok. 3 tane H harfi var. Ayn ve Elif Sad ve peltek Se. Kur’an öğretmeni olarak bunların bilinmesi lazım. Ama şahıs olarak sadece kendin için bu kuralları bilme yorunluluğun yok.
Yapabildiğin kadar uğraşırsın ama durduğu yerde kalsın, sorun olmaz.

Ne kadar çaba edersen o kadar sevap kazanırsın.
Bunun için çok sevap verilir.

Yeni İlim

“Muhakkak ki Biz, O’nu Arapça Kur’ân yaptık. Umulur ki böylece O’nu anlarsınız.” (Zuhruf, 3)

Rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kur’an 7 harf üzere vahyedilmiştir.”

Yukarıdaki mübarek ayet ve hadisden Kur’an’ın vahyedilme (gönderilme) nedeninin “anlaşılmak” olduğu anlaşılmaktadır.

Kur’an, Allah lisanından bir insan lisanı olan Arapça lisana çevirilmiş ve yapılmıştır. Levh-i Mahfuz’da bulunan Kur’an’ın orijinalinin daha yüksek olduğunu yukarıda ifade etmiştik.

Kur’an fevkalade Fransızca, Türkçe, Almanca, İngilizce veya her hangi başka bir dilde vahyedilmiş olabilirdi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Arap olduğu için ve Arapça kapasite olarak Kur’an’a en elverişli olduğu için ve daha nice Allahu Teala’nın bildiği nedenlerden dolayı Arapça gönderililmiştir.

Hikmetlerinden birisi de Hitabet Sanatında zirve olan Araplara bir icaz olma özelliğidir.

Çünkü Mekke’li Araplar her yıl şiir yarışmaları düzenler ve en iyi yedi şiiri Ka’be’nin duvarlarına asarlardı.

Çince’ye baktığımızda Çinliler ‘Ra, Qaf, Dad harflerini telaffuz edemezler.

Türkler yine Qaf, Ha, peltek S harflerinin telaffuzunda zorluk çekerler.

Ve Avrupalılar ise Ayn harfini telaffuz edemezler vs.

O halde bu durumdan ne anlarız? Böyle bir şart olduğunu kabul ettiğimizde Arapça lisanına göre doğru telaffuz edemezlerse bu milletlere zulum olmaz mı?

Bu nedenle 7 harften bahseden hadisi inceleyeceğiz şimdi.

Telaffuzu zor olan 7 harf. Bazı alimler 7 harften maksat 7 kıra’at (okuma şekli)’dir diyorlar.

Konuyu tam anlamak için hadis-i şerifi takip ederek inceleyelim.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz Yemenli bir kabile olan Himyar kabilesine ait insanlara onların lehçisinde hitap etmiştir. ‘El’ yerine ‘Em’ takısını kullanmıştır.

O (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabina (ra) dedi ki: “Leyse min el birr el siyam fi el sefer.” (Buhari ve Müslim/sahiheyn)
“Yolculuk esnasında oruç tutmak, bir’den (iyilikten) değildir.” Derken Himyar kabilesi mensuplarına aynı zamanda şöyle hitabetti: “Leyse min em birr em siyam fi em sefer.” Yani “e”l yeine “em” takısını kullanmıştır.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) her kavme onların kendi lehçeleriyle konuşurdu.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) 7 çeşit Arapça konuşur ve 7 okuma şekliyle Arabça’yı konuşurdu.

Bunlardan 10 tanesi meşhur ve 4 tanesi meçhul. Yani 10’u bilinen ve tanınan ve 4’ü garip (yabancı-bilinmeyen).

Bundan da anlaşılıyor ki okuma ve konuşma şekli ta o zamanlar 7’den 14’e çıkmıştır.

Kur’an’ı meşhur ve bilinen okuma kurallarıyla okuyamayan ve harflerini telaffuz edemeyenlerin şimdi ne suçu var.

Allah ileride gelecek olan milletleri ve dillerini biliyordu ve buna rağmen kıyamete kadar baki kalacak Kitabı Arapça olarak indirdiyse o halde kolaylıklarını da gözeterek indirdi.

Kur’an’ın vahyedilme nedenini tamamlamak için anlamak şartı vardır.

Bu şart peki nasıl icra edilecek? Bu kadar millet o 14 okuma şekillerini asla öğrenemezler.

O halde buna zorlanmış olsalar bu onlara zulüm olmaz mı?

7 Kıra’atten 14’e çıktı. O 14 okuma şeklinden ise dallar açıllarak bütün insan lisanlarına uyarlanmalıdır. 14 Kıra’at konusunda da farklı görüşler mevcuttur. Mesela bütün kıra’atler “El hâkumu-t tekâsur” (Çoğa özlem sizi oyaladı…” derken ibnu Abbas (ra) “E el hâkumu-t tekâsur.” der. E el olunca cümleyi soru cümlesi yapar. “O çoğa özlem sizi oyaladı mı? ”

Mesela şöyle olabilir. Türkler Asım’ın hafs’ından türkçe lehce ile…denilebilir. Ya da Makedonyalılar için: Asım’ın Hafs‘ı Makedon lehçesiyle…veya Asım’ın Hafs‘ı Fransız lehçesiyle vesaire.

Mesela Çinliler ve Ruslar kuzey ve batı Afrikalılar gibi İmam Varş’ın kıra’atine uyarlanabilirler.

Mesela Türkler Gırtlak Ha’sı yerine normal Ha diyebilmeliler. Mesela ‘halka’ derken Araplar gırtlaktan söyler Türkler de normal söylerler. Sorun olmaz. Ya da Umar yerine maden dil kurallarına Ömer daha yatkın Umer’e Ömer diyebilmeliler.

Her bir harf bu şekilde o lisanın yapısına uygun olarak uayarlanmalı ve düzenlenmelidir.

Bu durumda 14 asıl okuma şekli ve onlardan şubeler açılarak bütün milletlerin lisanları düzenlenebilir.

Böyle bir çalışma zarurettir ve kaçınılmazdır ancak şimdi değil zamanı gelince.

Kompetan Kur’an öğretmenleri bu konuyu ele alarak çalışmalar gerçekleştirmelidirler inşaallah.

Mecaz anlamda ifade edecek olursak: 7 kıtanın 7’sine 7 harf gerekmektedir. Ama dediğimiz gibi ortamı sağlanacak zamanı gelince. Şimdilik ortam müsait değil.

Bu görüşler Kur’an ve Sünnetten anlayarak ortaya koyduğumuz kendi görüşlerimizdir. Kimseyi bağlayıcı değildir. Görüşümüze itibar eden alır ama hiç kimse kabul etmek zorunda değildir.

Vallahu Teala ala ve alem.

Seyyid Magdy Dawoud