Enbiya Suresi
İlim ehli arasında “icabet Suresi” olarak bilinir.
Neden icabet suresi olarak isimlendirilmiştir?!!
Bu isimlendirmenin sebebi şudur ki; bu sure, “sonra biz de ona icabet ettik(cevap verdik)” lafzının birden fazla kez ve birden fazla bağlam içinde geçtiği tek Kur’an suresidir.
Soru şudur ki; “sonra biz de ona icabet ettik( duasını kabul ettik)” cümlesi kaç defa geçmiştir? Hangi bağlamlar içinde geçmiştir?
Birinci kez:
“Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık.”(Enbiya, 76)
İkinci kez, Hz.Eyub Aleyhisselam hakkında geçmektedir:
“Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.”(Enbiya, 84)
Üçüncü kez, Hz.Yunus Aleyhisselam hakkında geçmektedir:
“Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.”(Enbiya, 88)
Dördüncü kez, Hz.Zekeriya Aleyhisselam hakkında geçmektedir:
“Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık.”(Enbiya, 90)
“Sonra biz de ona icabet ettik( duasını kabul ettik).” sadece nebilere mi sınırlandırılmıştır?
Cevap:
Tüm Kur’an tefsiri alimleri dediler ki:
“Hayır.”
Ve şunu delil gösterdiler:
Allah Azze ve Celle, Kur’an’da bu ifade kullanıldıktan sonra, Hz.Eyub Aleyhisselam’ın duasını şöyle kabul etmiştir:
“Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere.”
Yani bütün kullukta bulunanlara…
Allahu Teala Hz.Yunus’un duasını kabul ettikten sonra şöyle buyurmaktadır:
“ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.”
Yani Allah’a tüm iman edenleri, sadece Nebisi Yunus’u değil.
Burada bu ayeti Kur’an tefsir alimleri, Rabbimiz Subhanehu ve Teala’nın duayı kabul etme anahtarlarının toplamı olarak tefsir etmişlerdir.
Ve bu ayet sana, her nebinin Allah’tan isteğini elde etmek için kullandığı anahtarı gösterir.
Ancak bu anahtarlar nelerdir?:
Hz.Nuh’un anahtarı sabırdı. 950 sene kafir kavmini Hakka davet etmek üzere sabretti.
Bize gelince, 950 sene sabredemeyiz. Ancak eğer yakinen(kesin, tam bir şekilde) olmak üzere, Allah’ın takdir ettiğine öfkelenmeden, güzel bir sabırla sabredebiliriz.
Hz. Eyub’un anahtarı, Allah Azze ve Celle ile konuşmasında büyük bir edep idi ki şöyle demişti:
“Muhakkak ki bana zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya, 83)
Tefsir alimleri şöyle demiştir:
Buradaki (” مَسَّنِيَ “) kelimesi yani “bana dokundu” anlamına gelen kelimede, mebnî li-l meçhûl (Arapça’da öznesi gizli veya meçhul olanlar için kullanılan bir terimdir) ile ifade edilmiştir.
Çünkü Hz. Eyyub (as) Rabbi’ne şöyle demek istemiştir: “Muhakkak ki bana sen zarar ve hastalık dokundurdun.”
Fakat bunu ifade ederken böyle kullanmamış ve şöyle demiştir:
“Bana zarar dokundu.”
Yani burada özneyi meçhul yapmış ve doğrudan Allah’a “bana zarar dokundurdun” dememiştir. Allah’ın onu zarara uğrattığını haya ederek ve edebinden dolayı söylememiştir.
Rabbimizle konuşmuş ve Allah’ın ona hastalık takdir etmesine rağmen, “Sen merhametlilerin en merhametlisisin”.. demiştir.
Bu, Nebilerin babası İbrahim Aleyhisselam’ın Rabbimiz ile konuşmasının aynısıdır:
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.Ve beni yediren ve içiren, O’dur. Hastalandığımda da O bana şifa verir.”(Şuara, 78-80)
Hz.İbrahim, Allah’ın yaratıcı olmasına nispet ederek ve “beni yarattı” demiştir. Rızık da aynı şekildedir; “Beni yediren ve içiren O’dur.” demiştir. Ancak hastalığı yine mebni olarak meçhul yapmıştır:
Yani “hastalandığımda” demiştir. “Allah beni hasta ettiğinde” dememiştir:
Nebiler Allah Azze ve Celle’ye hitaplarında O’nun hayırlarına nispet ediyorlardı. Subhanehu ve Teala’ya velev ki Allah’ın kazası ile olmuş bile olsa herhangi bir şer isnad etmekten uzak duruyorlardı.
Hz.Yunus’un anahtarı dua idi:
“Senden başka İlâh yoktur. Sen Subhan’sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87)
Hz.Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu duyduğunda “Duaların en güzeli budur.” buyurmuştur. Çünkü onun başı tevhid, ortası tespih, sonu ise istiğfardır.
Hz. Zekeriya’nın anahtarı ise, Enbiya suresidir. Bu sure bize bu cümle ile şunu demiştir:
“Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık.”(Enbiya, 90)
Neden??
“Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 90)
Burada geçen ayetlerden anlıyoruz ki, bunlar ellerimizin arasındaki dua anahtarlarıdır.
Şöyle ki:
Sabır, edep, istiğfar, tesbih ve hayır işleri..
Bunlar dualarınızın kabul olması için anahtarlardır.
Sonra da Allah’a hamd ediniz, Nebisine salavat getiriniz, Allah’tan isteyiniz, O’na hayır ile dua ediniz.
İnşaallah kabul olunur.
DUANIN KABULÜ
Duanın Kabulünün Şartları (Duaya İcabet) Hakkında:
Duanın kabulü için gereken şartlar sağlanmalı, onu engelleyen durumlar giderilmeli ve duanın sebeplerine yönelik çaba gösterilmelidir.
Şartlara gelince, onlar üç maddede açıklanır:
1.Hiçbir ortak koşmadan, doğru ve ihlaslı bir şekilde, yalnızca Allah’a dua etmek. Çünkü dua ibadetin ta kendisidir.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Gafir suresi 60)
Ve Hadis-i Kudsi’de: “Kim amelini düzgün yaparsa, o bendendir. Kim de benden değilse o, işini düzgün yapmayı terk eder.” (Muslim’den rivayet)
2.Kişinin, günah talep etmeden veya sıla-i rahmin kopmasını istemeden dua etmesi.
Ebu Hureyre den (radıyallahu anh) nakledilerek Muslim’in bir rivayetinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: “Kul günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe ve acele etmediği müddetçe duası icabet görmeye(kabul edilmeye) devam eder.
Kendisine soruldu:
“Ey Allah’ın Rasulü! Acele nedir?” Dedi ki: ‘Kişi “Ben Rabbime dua ettim. Dua ettim. Duamı kabul etmedi.” diyerek acele eder.”
3.Sakin bir kalple dua etmek ve duaya icabet edileceğine kesinkes inanmak.
Ebu Hureyre’den nakledilerek Tirmizi, Hakim, Al-Albani’den rivayetle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: “Allah’a, kabul edileceğini kesinkes bilerek dua edin. Biliniz ki Allah, gafil kimsenin duasını kabul etmez.”
Duanın kabulünü engelleyen durumlara gelince, onlar yukarıda zikredilen şartların tam tersini içerir.
Duaya icabet sebepleri ise şunlardır:
- Duaya Allah’a hamd ve övgü ile başlamak. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Salat ve Selam getirerek duayı bu şekilde tamamlamak.
- Eleri açmak.
- Tereddüt etmemek. Hatta Allah’a duasında ısrarcı olmalı ve yalvarmalıdır.
- Gecenin son üçte biri, ezan ile kamet arası, oruçtan sonraki iftar vakti vb. gibi vakitlerde duanın kabulü mümkündür.
- Helal lokma yemek. Haram lokmadan kaçınmak.
Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki:
“Kim lokmasını iyileştirirse, duası kabul edilen bir kimse olur.(Kim helalinden yerse, duası kabul edilir.”
Dua etme şekline gelince, o şöyledir:
Hamd ve övgüyle başlamak.
Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Salat ve Selam getirmek, kalbi hazırlamak (sakinleştirmek), Rabbi’ne karşı zannını iyileştirmek, Allah’ın kabul edeceğine kesin inanmak, tereddüt etmemek, ‘Bağışla!’ dememek, hatta isteği hakkında Allah’a duasında kesinkes kararlı olmak ve dünya ve ahirette iyilik isteyerek dua etmek.
Birisini vesile kılarak dua edilebilir mi?
Evet. Aslında insan için isteğini doğrudan Allah’tan istemesi caizdir.
Ancak insanın duasında yaygın bir yolu izlemesi de mümkündür. Ömer’in de dediği gibi: “Allah’ım! Biz Senin peygamberin vesilesiyle ancak Sana yalvarırız. Ve Sen’den isteriz. Şüphesiz biz Peygamberinin amcası vesilesiyle Sana yalvarır Sen’den isteriz.”
(Buhari)
Yaygın Vesile Kılma şekilleri üçe ayrılır:
- Allah Subhanehu ve Teala’nın isimleri vesilesiyle O’na yalvarmak.
- Salih ameli vesile kılmak.
- Bir salihin duasını vesile kılmak.
Allahu Teala salih kulları hakkında buyurmuştur:
“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Al-i Imran,16)
Onlar salih amellerini Allah’a vesile kılmışlardır.
Ancak Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) ve salihleri vesile kılmaya gelince, ilim ehli arasında belirgin bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ve bizce daha ağır basan, bu şekilde dua etmenin mümkün oluşudur.
Duanın kabul edilmesinin bilinmesi:
Eğer dua konusunda yukarıda belirtilen şartlar sağlanırsa, zikredilenler gerçekleştirilirse, emin ol ki dua kabul edilir.
Allahu Teala en yücedir ve en iyi bilendir.
Duanın şartları ve inşaAllah demenin adabı
Duanın şartları vardır. Hamd ile salavatı şerife ile başlamalı ve bitmeli, Helal yönde olmalı haram bir şey için Dua edilmez. Ve eğer helal yiyip içiyorsan o zaman yaptığın dua kabul olur inşaallah ve güvenli olur. Ya hemen kabul olur ya da gecikir, ya o senin için iyi bir şeye dönüşür ya da ahirette seni bekler.
Bu şartlar ile her dua kabul olur, Allah’a güveninizle O’nun Kadir oluşuna ve gücünüz inanmanız ile olur. Bu durumda “Inşaallah” demek olmaz, çünkü Allahu Teâla şöyle buyurmakta: “Bana dua ediniz, icabet edeyim…”
(Mu’min 60)
Demek ki Allah böyle buyurduysa bitmiştir her dua kabul edilir.
Duā da “İnşaallah” demeyin yani “duamı inşaallah kabul et” demek yanlış olur. Bu İslam’da yasaktır ancak eğer yarın yapacağım yarın geleceğim gibi cümleler kurarsan inşaAllah demelisin. Yani: ben gelmeye kararlıyım ancak Allah da dilerse gelirim.. anlamında.
Sözün başında inşaallah demelisin bu Allah’ın meşiyetidir ilk o gelmelidir. Yüce Allah’ın meşiyeti o cümlemin sonunda gelmemelidir başında zikredilmelidir.
“Inşaallah yarın geleceğim veya yapacağım.”.. gibi.
Duanın adabı ve Allah’ın meşiyeti böyledir.
Vallahu Teâla ala ve alem.
Seyyid Magdy Dawoud